Z KUŞAĞI İÇİN SAAT STRATEJİLERİ
Hangi markalar atılım yapıyor? Geleneksel çizgilerini bozmayan markalar mı? Yoksa zamana ayak uydurmaya çalışan markalar mı? Bu soruları cevaplama vakti…
Yazı Chris Hall
Kendisini “saat topluluğu”nun bir parçası olarak gören çoğu kişinin yaptığı gibi, Instagram’da çok fazla zaman harcıyorum. İnsanlar sürekli sosyal medyayı sallayacak bir sonraki büyük uygulamanın hangisi olacağını tartışıyor: Tiktok mu yoksa Clubhouse mu? Bununla birlikte, Instagram, görsel içerik ve düzgün etkileşim kurma yeteneği arasında tutturduğu mükemmel denge ile saat tutkunlarının yoğun olarak kullandığı ana platform olma özelliğini koruyacak gibi görünüyor. Instagram, sektördeki lansmanlara veya önemli haberlere insanların nasıl tepki verdiğini görmek için ziyaret edilen platformların başında geliyor. Hatta öyle ki, bazen bir mikro markanın müşteri hizmetleri sorunundan tutun da, büyük bir lüks markanın insanların gözünde yaşadığı güvenilirlik kaybına kadar çeşitli olayların tek başına sadece Instagram’da gündeme gelip yine orada gündemden düştüğü bile oluyor. Instagram’ın yeni bir saatin kabul görüp görmediği konusunda bir tür onay makamı haline gelmiş olması son zamanlarda beni hayrete düşürüyor. Birçok defa yeni bir saatin platformdaki en aktif hesaplar tarafından tamamen eleştirildiğine tanık oldum. Örneğin, Patek’in Calatrava pilot saatleri; Audemars Piguet Code 11.59; A. Lange & Söhne Odysseus. Liste daha da uzatılabilir. Neredeyse her ay yüksek saatçilik dünyasının en başarılı markalarından biri, bu platformlar üzerinden eleştilere maruz bırakılıyor. Ancak, bir de bakmışsınız ki eleştiri çeken saatler bir şekilde satılıp tükenmiş. Popülerliğin her zaman kalite anlamına gelmediğinin farkındayım fakat sormadan edemeyeceğim: Yeni bir saat gördüğümüzde neden hemen öfkeye kapılıyoruz?
Yakın zaman önce iki saat modeli, Instagram topluluğunun özellikle kızışmasına yol açtı. Audemars Piguet, Marvel Comics ile işbirliği içinde bir Black Panther temalı saat üreteceğini duyurdu. TAG Heuer ise Connected akıllı saatinin kadranına Süper Mario karakterini yerleştirmek için Nintendo ile anlaşmaya vardı. İkisi de en başlarda bir hayli eleştirildi. İsviçreli bu saygıdeğer saat ikonları nasıl olur da geleneksel geçmişlerinden bu kadar kopuk bir ürüne imza atabilirdi? Bir şekilde, tarihin en büyük eğlence şirketlerinden ikisiyle bir iş birliğine imza atmak ticari intihar olarak gösterilebiliyor.
Bunu anlıyorum… Kitle pazara hitap eden, ağırlıklı olarak dijital hizmetler sunan eğlence markaları ile lüks, el üretimi (en azından AP örneğinde) ürünler birbiriyle pek bağdaştırılamıyor. Ancak, sektöre bir bütün olarak bakıp şu soruyu kendinize sormanız gerek: Hangi markalar atılım yapıyor? Geleneksel çizgilerini bozmayan markalar mı? Yoksa zamana ayak uydurmaya çalışan markalar mı? 40-60 yaş aralığındaki geleneksel Avrupalı veya Amerikan erkeklere hiç de benzerlik taşımayan tamamen yeni bir saat müşterisi kitlesi mevcut. Saat markalarını bu daha genç, daha çeşitlilik arz eden müşteri grubuna yönelik saatler üretmeye çalıştığı için suçlayabilir misiniz? Tam da bu konudayken, bu hamleleri AP ve TAG Heuer’den görmek gerçekten de çok şaşırtıcı oldu, değil mi? Bu hamleleri Breguet’ten görmüş olsaydık anlayabilirdim. Ancak, işin bir diğer boyutu var. Bir marka ne kadar çok beğeniliyorsa, eleştiriler de o kadar haşin oluyor.
Sosyal medyadaki öfkenin esasen bu markalara duyulan aşırı hayranlıktan kaynaklandığı da söylenebilir. Söz konusu olan ister bir saat markası olsun, ister bir müzik grubu veya hatta aktör veya futbolcu olsun, bir şeyi veya kimseyi gerçekten çok sevdiğinizde bir şekilde kendinizi ona bağlanmış hissedersiniz. Bir tür sahiplik hissine kapılırsınız. Bir şekilde başarılarının küçük de olsa bir kısmını, tüketici olarak size borçlu olduklarını düşünürsünüz. Hoşumuza gitmeyen bir şey yaptıklarında bu sizi rahatsız eder ve bazen bu duygularımızı çevrimiçi ortamlarda paylaşırız. Ancak, favori markalarımızın bazen bu tür hamlelerle aslında bize hitap etmediğini, başka kişilere hitap ettiğini kabul etmemiz gerekiyor. Ayrıca, uzun vadeli bir perspektiften baktığınızda olayların nadiren büyütüldüğü kadar ciddi boyutlar taşıdığını görürsünüz. Değişim kaçınılmazdır ve genellikle hayatta kalmak için gerekli bir süreçtir. Netflix, posta yoluyla insanlara DVD göndermeyi durdurduğunda muazzam bir tepki göstermiştik. Benzer şekilde, Apple telefonlarında tuş takımını ve kulaklık soketini kaldırdığında da büyük feryatlar çıkarmıştık. Teknoloji sektöründeki karşılaştırmalar sizi ikna etmiyorsa belki de en iyi örnek Porsche’den verilebilir: Markanın fanatikleri Cayenne fikrinden nefret etmişti fakat iki model piyasaya çıktıktan 20 yıl sonra, en azılı 911 tutkunu bile Porsche’nin bugün erişmiş olduğu üst düzey konumlandırmayı SUV’lere borçlu olduğunu kabul ediyor. Demek istediğim şey, favori markanız sizin hoşunuza gitmeyen bir ürün piyasaya çıkardığında bunun belki de başka kişilerin hoşuna gideceğini ve o kişilerin de ürünü satın alması halinde, saat üreticisinin klasik tarzda kronograflar veya takım elbiseyle takılabilecek ultra ince saatler üretmeye devam etmesinin mümkün olabileceğini göz önünde bulundurun. Ne de olsa dünyada tek başına değiliz, başkalarının beğenileri bizimkinden çok farklı olabilir.