UYUM MESELESİ

  • 422 SHARES

Richard Mille iş birlikleri her zaman heyecan verici olmuştur ancak 2022 için durum biraz daha farklı çünkü bahsi geçen ortaklığın diğer tarafında Ferrari var.

Bileğinizde yer vermeyi düşündüğünüz bir saatten beklentileriniz nasıl şekilleniyor? Daha doğrusu koleksiyonunuza dahil edilebilecek potansiyeldeki modellerin ana odağı tasarımı mı yoksa teknik özellikleri mi, belki de ikisi? Her türlü bakış açısına saygı duyduğumuz gibi kimi markalar ile birlikte zoru başarmanın verdiği haz duygusunu yüksek saatçilikte deneyimlemenin şansına da erişebiliyoruz. Saatlere yüklenen tasarım ve teknik misyonları bir kenara, kimilerine göre tasarımların hiç olmayacak platformlarda gözümüze ilişmesi, markaların sınırları ne kadar zorlamak istedikleri ile alakalı. Ağırlık, hareket kabiliyeti, materyal inovasyonu ve birçok özellikle kuralcı saat anlayışının dışına çıkmak, klasik komplikasyonlarda modern manalar arama ilkesine dayanıyor. Richard Mille ise teknik anlamdaki titizliği ile tasarım kavramını farklı spor dallarında ve zorlayıcı temalarda test eden markalardan.

Yüksek saatçilikte iş birliklerinden beklentilerin ortalamasını aldığımızda karşımıza herkes tarafından kabul edilen belli başlıkların çıktığı kesin. Ancak tradisyonel pazarlama stratejilerinden uzak özgün bir iş modeli yaratmak bu birliktelikleri ve markaları farklı bir bakış açısıyla ele almamıza neden oluyor. Hal böyle olunca Richard Mille ve Dominique Guenat’in henüz gerçekleşmemiş olanı başarma konusunda ideolojileri yüksek saatçilik ve koleksiyonerlerin karakteristik özelliklerini farklılaştırıyor cümlesini kurmaktan çekinmiyoruz. Zira teknik bakımdan bir araya getirilen saatlerin gündelik hayatın içerisinde yer almaması “zaman” algısıyla tezatlık gösteriyor. Sadece müsabakaların sonunda, sporcuların bileğinde görmeye alıştığımız modelleri neden maç esnasında bir tenis kortunda ya da polo sahasında görmeyelim ki? Dayanıklılık konusunda obsesif olarak tanımlayabileceğimiz Richard Mille bu noktada ani darbe ve çok yönlü hareket durumuna yönelmeyi ve bu konumdaki pozisyonunu iş birlikleri ile desteklemeyi tercih ediyor. Mekanizmasının sadece 3.38 gram olduğu Richard Mille’i ile 2010 yılında start alan Nadal iş birliğinin sonucu RM 027, iki sene sonra RM 053’ü polo sahalarında Pablo Mac Donough ve sıralayabileceğimiz birçok isim ve saat eşleşmesi var. Yüksek saatçilik tasarımlarının kimi zaman agresif bir tutumda olan spor branşlarında bilfiil yer alması markanın kendini konumlandırdığı segmenti açıkça ifade etmesini sağlıyor.

Hareket nosyonunun hız ibreleri ile eşleştirildiği otomobil yarışlarında da kendine yer edinen Richard Mille, belli periyotlarda birden fazla marka ile iş birliği içerisine girerek yeniden zoru başarıyor. Yenilikçi ve zorlayıcı tarafıyla Richard Mille ekolüne eklenecek unsurlarda karşı tarafın da aynı çizgide olmasını beklemek doğal, McLaren paradigmasında olduğu gibi. 1981’de McLaren MP4-1 ile Formula 1’e tamamen karbon fiber monokok getiren ilk üretici olması bir önceki cümlemizde özellikle altını çizmek istediğimiz noktalardan sadece bir tanesi. Grands Prix ve World Championships’ı kazanmak hedefi ile teknisyenlerin devinim halinde yarış otomobillerini geliştirmesi mükemmellik ve titizlik gerektiren bir durum. Bu vizyonun da Richard Mille felsefesiyle uyuştuğunu yeniden belirtmeye gerek yok. 2017’de Richard Mille ve McLaren F1 iş birliğinden ortaya çıkan RM 50-03, grafen araştırmalarını mühendislikle birleştirilerek dünyanın en hafif mekanik kronografı olduğu gibi 75 adetli limitli edisyonuyla da start çizgisindeki yerini aldı. F1’in yanı sıra bir sonraki modelini McLaren Automotive ile gerçekleştiren marka RM 11-03 modelinin üretimini 500 adet ile sınırlandırmıştı. Bu birlikteliğin ortak değerlerini ise McLaren Automotive’in baş tasarımcısı Rob Melville çok net bir şekilde tarif ediyor: “Sorun çözmeye olan yaklaşımımız, ağırlıktan tasarruf etme, titreşim etkisi ve direncini azaltma gibi pek çok benzerlik var. Richard Mille, tıpkı bizim gibi performansı gerçekten uç noktalara taşımaya kararlı.”

Hatırlayacağınız üzere şubat ayında Richard Mille motor sporlarındaki uzun soluklu Birleşik Krallık iş birliğinden İtalya’nın kırsal hayatına geçmişti. Söz konusu İtalya ve otomobil olduğunda aklımızda birçok marka beliriyor olsa da, markanın ideolojisi Maranello ile eşleşiyor. Otomobil renginin bir markayla bütünleşmesi, motor gücünün sembolleştirilmesi ve tabii ki gaz pedalı ve motor sesinin diyaloğuyla Ferrari’nin hem pist hem de pist dışındaki tasarımları denilince ilk akla gelen detaylardan. İki marka arasında uzun soluklu olması beklenen ortaklık Formula 1, WEC, Competizioni GT, Ferrari Challenge, Ferrari Driver Academy ve gelişen e-spor kategorilerini kapsayacak. 2022’den itibaren, iki markanın tasarımcıları ve mühendislerinin araştırma, geliştirme ve malzeme yeniliği konusundaki bilgi birikimleri sayesinde Ferrari logolu bir seri bizleri bekliyor olacak. Son olarak, klasik otomobillerden son modellere varıncaya kadar kemikleşmiş Ferrari koleksiyonerlerine hitap etmek için, iki markanın arasında uzun bir tasarım ve beyin fırtınası süreci olacağından şüphemiz yok.

Bu zamana kadar Richard Mille ortaklığındaki markalara ya da isimlere baktığımızda neredeyse hepsinin ortak özelliğinin yenilikçi ve sınırların ötesine çıkma gayesinde olduklarını görüyoruz. Geleneksel ortaklıklarının klasik betimlerine nazaran teknik ve tasarım bakımından olabildiğince farklı olmayı hedefleyen Richard Mille, böylelikle iş birliklerinin kabul edilmiş standartlarını da değiştirmeye yöneliyor. Gerek spor branşlarındaki, gerek motor sporları ile ilişkilendirdiği modelleri ile Richard Mille kendi mükemmeliyetçi felsefesinden ödün vermeyenlerden. Kim bilir belki de marjın dışında kalmak Richard Mille’in esas noktasıdır. Yahut koleksiyonunuza eklemek istediğiniz saatin sadece zamanı göstermekten, klasik komplikasyonlardan ya da alışılmış tasarımlardan çok daha fazlasına sahip olabileceğine dair bir hatırlatmadır.