RESMİN İÇİNDEN RESME DOĞRU

  • 124 SHARES

Ekrem Yalçındağ motiflerini her yaptığında baştan çizdiğini, takip ettiği ritüellerini ve daha fazlasını bizlerle paylaşıyor.

Röportaj YASMİN GÜLEÇ  Fotoğraf EMRE KAPÇAK

Türk çağdaş sanatının öncü ismi Ekrem Yalçındağ, Viyana’nın, Dubrovnik’in ve Dubai’nin ardından Sevil Dolmacı Galeri İstanbul’da sergilediği “Natures” yani Doğalar serisinde üç farklı teknik ve görsel dil kullanıyor; boyanmış ahşap levhaları tuvale basıyor, bitkilerin fotoğraflarını serigrafi tekniği ile aktarıyor ve bitkisel formların stilizasyonu olan motifler geliştiriyor. Aynı tuvalde buluşan farklı teknik ve iletişim şekilleri Yalçındağ’ın sanata nasıl yaklaştığını özetleyen en önemli gösterge. Eserlerini kendisinin ve söylemek istediklerinin bir uzantısı olarak görüyor; “Sanat olmadan konuşamam. Sadece İfade aracı değil sadece; aynı zamanda organik bir yapı. Dilin kendisi gibi. Anlatıma yardımcı olan bir şey. Bunu kullanmadığımda, dilsiz kalacağımı düşünüyorum,” diye ekliyor.

“Natures,” Yalçındağ’ın farklı tekniklerden ürettiği çalışmaların olduğu bir seri. Çalışmak istediği ağaçları İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde okurken çok sevdiği bir teknik olan serigrafi ile birleştirme kararını almak biraz zaman almış. Yalçındağ resimlerini kafasında bir süre taşıdıktan sonra hayata geçirdiğini paylaşıyor, “Benim resim fikirlerim, resmin içinden gelişiyor. Eskiz yapmıyorum çoğu zaman, eskiz yapınca uygulamaya geçirmiyorum. Kafamdaki fikirler zamanla olgunlaşıyor ve resim kendisini gerçekleştiriyor.”

Mesela ilk kırmızı resmini 2003 yılında tamamlayan sanatçı, ilhamını, 1997 yılında Art Cologne sırasında sokakta yürürken gördüğü, üzerine farklı tonlarda kırmızı seramik yapıştırılmış kırık bir sütundan almış. Yani 6 sene boyunca o fikir aklında kalmış, “O kadar önemli oldu ki benim için. Didaktik olmasını istemediğim için fotoğrafını çekmedim. Bunun belleğimizde kalıp hikaye olarak anlatılmasını tercih ettim. Ama Köln’e gittiğimde galerici arkadaşlarıma ve küratörlere kırmızı resimlerimin kaynağı bu diye gösteriyordum. Birkaç sene önce yine öyle birini götürdüğümde, sütunun değiştiğini gördüm. Çok üzülmüştüm. O hikaye öyle bitti. Bu birçok resmin hikayesinde de öyle. Yeni bir resme başlıyorsam birden çıkmıyor; işlerimde bir süreç var.

Bu sürecin önemli anlarından biri de Yalçındağ’ın 1995 yılında 0 numara Da Vinci fırçalar ile tanışması. Koskoca tuvallerin, bu incecik fırça ile tamamlanması çok etkileyici. Ancak daha etkileyici olan, Yalçındağ’ın bu fırçanın hem bozuk hem de bozuk olmayan halini kullanarak kendi “malzemesini” oturtması. Polonyalı film yönetmeni Krzysztof Kieslowski’nin “Öldürmek Üzerine Kısa Bir Film”inden ilhamla 1994 yılında, Frankfurt Staedelschule’da yüksek lisansına başlamadan önce tamamladığı resim, bugüne kadar uzanan anlatım dilinin ilk temellerini atıyor. Resmin alt kısmında çiçeklerden oluşan çelengi çizmek için Yalçındağ, bozuk fırçave siyah kontur ile nasıl çalıştığını şu sözlerle anlatıyor: “Resim yapma tarzımdan dolayı grafikleşmemesi için çok çaba gösteriyordum, bozuk fırça kullanıyordum ama çalışma ilerledikçe ve konturun rengi değişince, yani gümüşü keşfettiğim zaman, bu sıfır numara fırçayı bozuk olmayan fırça olarak kullanmaya başladım.”