KENDİNE AİT -TOPRAKTAN- BİR ODA

  • 425 SHARES

Oryantalizm, modernite ve gelenek, feminizm üzerinden Elif Uras’ın mesele edindiği kavramlardan tüm sanat pratiğine dair konuşmalara.

Röportaj Elif Bereketli Fotoğraflar Ali Gülşener

Elif Uras mükemmeliyetçi bir sanatçı. Bunu işlerine bakarak anlamak mümkün mü? Belki. Ama ben bunu her şeyden çok onunla yaptığım röportajdan biliyorum. Kelimelerin gücüne inanan; sorduğum tüm soruları analiz eden, ağzından öylesine bir söz çıkmasına müsaade etmeyen biri o. Biraz da bu yüzden, onun New York’tan, benim İstanbul’dan bağlandığım uzun bir video görüşmesinde oryantalizm, modernite ve gelenek, feminizm gibi Uras’ın mesele edindiği kavramlara dair tüm hazırlığı bir kenara attık ve sadece sanat pratiğini konuşmaya karar verdik. İşte; Uras’ın toprakla kurduğu ilişkiden tarih öncesi kadın temsiliyetini niçin önemsediğine; kendini feminist sanat geleneği içinde görüp görmediği konusundan sanat yapma ilhamına kadar pek çok konuya değindiğimiz o sohbet.

SİZİ İLK TANIDIĞIMIZDA TUVAL ÜZERİNE YAĞLI BOYA RESİM YAPIYORDUNUZ. FAKAT EPEYDIR TUVALDEN UZAKSINIZ; SERAMİKVE ÇİNİ İLE MEŞGULSÜNÜZ. BU MALZEMELERİN DOĞASINA BAKARAK, TOPRAKLA ARANIZDA ÖZEL BİR BAĞ OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİR MİYİZ?

Aslında tuval çok tercih etmediğim bir malzeme. Tuvalin üzerine fırça ile boya yapmak bana hiç çekici gelmiyordu. Ben de tuvalin üzerini seramik gibi sert bir macun ile kapatıyordum; çok uzun işlemler sonucu onu düzleştirip, zımparayla tamamen pürüzsüz ve saydam bir yüzey yapıp, onun üzerine resim yapıyordum. Sonra bir anda seramik üzerine de resim yapabileceğimi fark ettim. Asıl amacım seramik yüzeyi resimde kullanmaktı. Ama seramik uçsuz bucaksız bir okyanus, çok çekici bir malzeme. Hiç yoktan; bir avuç çamurdan bir şey yaratabilmek heyecan veriyor. Süreç boyunca o malzeme bir nevi mucize de barındıran bütün o aşamalardan geçerken insana sabretmeyi de öğretiyor. Ayrıca resmi heykelle birleştirebileceğim bir mecra olması da çok önemli. Ben seramiği tuval olarak da heykel olarak da kullanıyorum. Bana müthiş bir özgürlük veriyor. Bir tabak yapıp üzerine resim de yapabiliyorum. Bunun benim için bir tuval resminden bir farkı yok. Onu da duvara asabiliyorum. Kültür sanat evreninde çok uzun zamandır yerleşik olan o hiyerarşilerin benim dünyamda yeri yok.

GELECEKTE SERAMİKTEN BAŞKA BİR MALZEMEYLE ÇALIŞMANIZI OLASI GÖRÜYOR MUSUNUZ?

Gelecek hakkında bir şey söyleyemem elbette ama ben malzememi bulduğumu düşünüyorum. Bu öyle uçsuz bucaksız bir malzeme ki bütün hayatın boyunca bunu araştırsan ve değişik teknikleri öğrenmeye çalışsan bir gölün bir damlasını keşfetmiş kadar olursun ancak. Elbette bir ihtiyaçtan; örneğin işlerimi daha büyük bir çapta yapabilmek ya da dış mekâna taşıma ihtiyacından ötürü, seramikten çıkan ve ona yakın gördüğüm bazı malzemelerle çalışabilirim, örneğin şu anda Zeyrek Çinili Hamam’daki bir işim mermerden. Mermeri seramiğe yakın buluyorum çünkü ikisi de topraktan geliyor. Yüksek pişirimli seramiğe İngilizcede stoneware derler mesela. Taş ve seramik arasındaki o ilişki beni hep çekmiştir.

FORMLARINIZ ÇOK FEMINEN. İLHAMINIZI NEYDEN ALIYORSUNUZ?

Benim sanatta üzerinde durduğum mesele kadın temsiliyeti. Kadın hikayeleri, kadının evdeki konumu gündemde olmalı diye düşünüyorum. Kültürümüzde kadın formunun ilk örnekleri nedir diye düşündüğümde, aklıma Anadolu’da bulunan tarih öncesi kadın heykelleri geliyor. Ana referans olarak bunu söyleyebilirim. Daha önce tanrıça olarak nitelenen ama son araştırmalara göre tanrıça olmadıkları anlaşılan; Çatalhöyük’te ve Hacılar’da 1960’larda bulunan bu heykeller beni heyecanlandırıyor. Heykellerin çoğu taş ve topraktan yapılır, biliyorsunuz. Fakat bizim coğrafyamızda kadın temsiliyetinin ilk örnekleri olan bu heykeller seramikten yapılma. Ben de kendi işlerimde genelde bu ilk kadın formlarının üzerine yoğunlaştım, onları kullanmaya çalıştım. Bir yandan da tarih öncesi kadın temsiliyeti ve toplumdaki işgücü, kadının toplumdaki yeri gibi konulardan ilham alıyorum. Kadınlar erkeklerle ortak ev ve ev dışı görevleri paylaşıyorlar. Hayvanları evcilleştiriyorlar, tarımda toprağı ekme biçme kadınlarda. Duvar resmi, tekstil, dokuma, seramik hepsini yapıyorlar. Bu kadınlar kendilerine mi; kültürler arası iletişim için mi, kendinden sonraki nesillere bir şeyler anlatmak için mi yapmışlar sanatı? Bunlar benim esin kaynağım olan sorular.

SİZE AYNI SORUYU YÖNELTSEM NE DERSİNİZ? NE İÇİN SANAT YAPIYORSUNUZ?

Benim yaptığım sanatı başkası yapamayacağı için, desem… Bu sorunun muhatabı sanatçı değil bence. Sanatçı için önemli olan üretmek. Sanat üretildikten ve bir sirkülasyona girdikten sonra karşı taraftan nasıl algılanacağını kontrol etmek veya bunun için bir istekte bulunmak benim işim değil diye düşünüyorum. Kim ilgilenecekse ve etkilenecekse, kim bakıp ne düşünmek isteyecekse onun için yapıyorum. Bu bir içgüdü meselesi; kendine bir alan yaratmak, Virginia Woolf’un da dediği gibi “kendine ait bir oda” yaratmak ve burada bir şey üretmek… Bunu üretirken gelen tatmin duygusu ve kafa yorduğum şeyleri başkalarına anlatma gayesi diyebiliriz.

KADIN TEMSİLİYETİNE ODAKLANAN BİR SANATÇI OLARAK FEMİNİST SANAT GELENEĞİ İLE KURDUĞUNUZ İLİŞKİ NEDİR?

Daha önce yüksek sanat olarak görülmeyen malzemeleri çağdaş sanat çerçevesinde yeniden ele alan ikinci nesil feminist sanatçıların izinde olduğumu hissediyorum. Seramik malzemesi de daha önce dekorasyon veya zanaat gibi görülüyordu. Bizde seramik sanatında daha çok bilinen sanatçılar kadındır. Bir şekilde kendi alanlarında devam edip
bir köşeye konmuşlar; ancak şimdilerde güncel sanat dünyası onları fark edip hak ettikleri değeri veriyor. Bu “kadın işi” gibi görülen malzemelerin çağdaş sanat alanında itibar kazanması yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada olan
bir eğilim, tabii. Aklıma Judie Chicago, Sheila Hicks, Anni Albers gibi isimler geliyor.

MESAJ VERMEKTEN, BÜYÜK LAFLAR ETMEKTEN KAÇINDIĞINIZI BİLİYORUM AMA BİR YANDAN DA SİZİN GİBİ “FEMİNİST SANATÇILARIN İZİNDE” OLAN BİRİNE ŞU ANDA TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK NE DEMEKTİR; NASIL BİR DENEYİMDİR DİYE SORMADAN EDEMIYORUM.

Çocuk yapmak ya da yapmamak, hamilelik, ücretsiz ev işi, dış hayatta kadının yeri var mı, gibi konular evrensel aslında. Sadece Türkiye ile ilgili değil. Hem bu ülkede hem de ülke dışında çalıştığım ve ürettiğim için görüyorum ki, herkesin aynı endişeleri aynı problemleri var.

TÜRKİYE’DE KADIN OLMAKTAN SÖZ EDİLEN PEK ÇOK ŞEHİRLİ SOHBETTE ASLINDA MUHAFAZAKARLAŞMA KORKUSUNDAN BAHSEDİYOR OLMAYA BAŞLANDI ARTIK. SİZİN İŞLERİNİZİ ETKİLEYEN BİR TOPLUMSAL HAL MI BU?

Hamile göbekli formlarla çok iş yaptım; bu işlerim direkt bu anlattığınız durumla ilgili. Hamile kalıp kalmama; kaç çocuk yapıp yapmama tartışmalarından etkilendim tabii ki. Bir yandan da Amerika’da da “Kadın kürtaj olabilir mi?” tartışması var. Aynı tartışmalar gibi bir yerde. Sanatımın bu anlamda politik yönleri de var ama sadece bu anlamı yüklemek doğru olmaz herhalde.

SİZİN İÇİN ÖZEL OLDUĞUNU TAHMİN ETTİĞİM ZEYREK ÇİNİLİ HAMAM’DA ANLAM DE COSTER KÜRATÖRLÜĞÜNDE DÜZENLENEN HEALING RUINS ADLI SERGİDE BİR İŞİNİZ VAR. MEKANA ÖZGÜ MÜ ÇALIŞTINIZ?

İki iş yaptım bu çok özel mekân için. Biri erkekler tarafındaki halvet odasında. Bu, kadın formlarıyla yaptığım bir yerleştirme. İsmi Fısıltı Odası. Üç ayrı form var. Sanat tarihinden değişik kadın arketiplerine referans veriyor. Biri ayakta kadın, biri oturan, biri de yatan kadın. Üç değişik mermer kullandım. Mermer kullanmak benim için ilginç oldu. Seramik formlarını büyütmek istiyordum uzun zamandır. Mermer, seramikle ve toprakla yakından ilişkili olduğundan dolayı çok çekici bir malzeme benim için. Mekânda da yerler ve duvarlar tamamen mermer olduğu için orayı görür görmez mermer kullanmaya karar verdim.

AMA ÇİNİLİ HAMAM’DA ÇİNİ DE KULLANDINIZ DİYE TAHMİN EDİYORUM…

Cosplay isimli iki yeni çini ürettim, hamamda kadın temsiliyeti üzerine giden ve kadınlar hamamı hakkında ilk yazılı metne imza atan İngiliz yazar Lady Mary Montagu’dan esinlenen eserler bunlar. Bu da kadınlar tarafında. Bu hamamdan binlerce çini çalınıp Batı’ya kaçırılmış. İçinde on binlerce çini varken şimdi tek tük kalmış; onlar da erkekler tarafında. Bu çok acı bir şey. Ona bir cevap olarak yaptım ben bu işi de. Öte yandan Osmanlı mekanlarında çinilerin daha çok erkek mekanlarında olduğunu görüyoruz. Ben de hamamın kadınlar tarafına çini üreterek hem buradaki çinilerin çıkarılıp götürülmesinin hem de kadın bölümünde hiç çini kalmamasının (ki belki de çok daha az vardı erkek bölümüne kıyasla) altını çizmek istedim.

ÇİNİNİN ERKEK MEKANLARINDA NEDEN DAHA ÇOK GÖRÜLDÜĞÜNÜ MERAK ETTİRDI COSPLAY İŞİNİZ…

Bu, benim çini tarihi konusunda yaptığım araştırma ve gözlemlerden kendime çıkardığım bir sav, kendi gözlemim. Açıkçası bu konuyu çalışan bir sanat tarihçi var mı, bunu bilmiyorum. Ama Zeyrek Çinili Hamam örneği de bunu tasdikliyor. Camilerde de erkeklerin ibadet ettiği mekanlar genelde en süslü, en dekore edilmiş yerlerdir. Kadın kısmı en sönük kısmıdır, süslenmemiştir. Topkapı Sarayı’nın en ileri resim ve desen detayı ve yaratıcılığı gösteren çinileri Harem’in Sünnet Odası denilen mekanındadır. Buradaki cinsiyet meselesi benim ilgimi çekiyor.

30 Eylül – 5 Kasım arasında Zeyrek Çinili Hamam’daki Healing Ruins grup sergisinde iki eseri gösteriliyor olacak.
25 Ekim – 25 Şubat arasında Pera Müzesi’ndeki Gelecek Hatıraları isimli grup sergisinde çini ve seramik heykelden oluşan bir yerleştirmesi sergilenecek.

26 Ekim – 22 Aralık arasında New York’ta Kasmin Galeri’deki Slip Tease adlı grup sergisinde yeni eserleri gösterilecek. Ayrıca Ekim’de New York Metropolitan Müzesi daimi koleksiyonunda yer alan heykeli gösterimde olacak.