DÜRÜST BİNALAR
‘Gelecekte insanlar nasıl yaşayacak’ denklemini çözümlemeye çalışıp doğayla mimariyi birbiri içinde eritmeyi başaran ödüllü Japon mimar Sou Fujimoto, bireyin özgürlük anlayışını değiştirmek üzere, iş başında. Ve bu sırada QP ile telefonda.
Sou Fujimoto’nun projelerindeki motivasyon kaynağı, içinde büyüdüğü Japon kültürü. Bu kültürün doğadan beslenen tarafı, Fujimoto’nun projelerinde geçirgen bir yapıya olanak sağlıyor. Haliyle Fujimoto’nun elinden çıkan yapılar, doğa ve metropol hayatı arasında bir katalizör görevi görerek, iki uç nokta bir araya geldiğinde zıtlıklardan ziyade, uyumdan beslenebileceğinin altını çiziyor. Fujimoto’nun projelerinde dikkat çeken bir diğer detay ise, mekanın insanoğlundan bağımsız düşünülmemesi oluyor. Bu minvalde insanoğlu, doğa ve şehir üçlemesi etrafında şekillenen bir sohbete girişiyoruz.
QP: Şu an neredesiniz?
Sou Fujimoto: Paris’teyim, etrafıma baktığımda tüm şehir beni çok etkiliyor, Paris’i gerçekten çok seviyorum.
QP: Mimari bakış açınıza dair, asla değiştirmeyeceğiniz prensipler nelerdir?
SF: İnsanlarla aramda iyi ilişkiler kurmak; mekan, içerik ve doğa, her zaman projelerimde önemli yer tutuyor. Bu elementlerin arasındaki ilişkiyi yakalamak, benim için çok önemli.
QP: Yukarıdaki noktalara ek olarak geçirgenlik, projelerinizde en öne çıkan detaylardan biri olarak dikkat çekiyor. Üstelik bu noktalar birleştiğinde kullandığınız mekanın dokusu içerisinde fark edilen projeler yaratıyorsunuz, tıpkı Paris’teki projeleriniz gibi. Kent kültürünün yeşile ve sadeliğe daha çok ihtiyaç duyduğuna inanıyor musunuz?
SF: Kent kültürünün, doğa ve mimari arasında uyum yakalamaya ihtiyacı var. Bu illa ki fütüristik projelerle yakalanacak bir uyum da değil. Sadelik ve çeşitlilik, eski ve yeni arasındaki uyum da ihtiyaç duyduğumuz şeyler. Mimari projeler sayesinde günlük hayatımızdaki çeşitlilik miktarının arttığını görmek, beni çok mutlu ediyor.
QP: Peki bu bağlamda doğayı nasıl tanımlarsınız?
SF: Doğa, beni doğrudan çocukluk günlerime götürüyor. O yıllarda içimdeki merak duygusunu, minimalizmin ve karmaşanın bir arada varoluşunun güzelliğini hatırlatıyor. Doğa, başlı başına çok güçlü bir ilham kaynağı.
QP: Japon kültürü içerisinde yetişmemiş olsanız, doğayla aranızdaki bağ bu kadar güçlü olur muydu?
SF: Şüphesiz ki bu duruşta en büyük etki Japon kültürünün bana doğa, sadelik ve uyumla ilgili verdiği ilhamda gizli. Ama mimari bakış açım sadece bunlarla şekillenmiyor. Pek çok farklı şehri deneyimleme şansı buluyorum ve ayak bastığım her yerde, farklı kültürel detaylardan etkileniyorum. Günün sonunda tek başıma kaldığımda, kafamda birbiri arasında bağlantı kurabildiğim ilham kaynaklarımın olması harika bir şey.
Röportajın devamını QP No:22’de bulabilirsiniz. Abone olmak için abone@qpmagtr.com’a mail atabilirsiniz.