TASARIMDA ZAMAN,ETKİ VE FAYDA DENKLEMİ
Sentetik ve kimyasallarla çevrili olan dünyamızda her şeyin hayatı kısa. Etik ve ekolojik anlamda toplumsal harmoni arayışımız yüzyıllardır devam ediyor.
Yazı Dilek Öztürk, Bilgen Coşkun
Yeni bir ürüne ve bu ürünün çevreye salacağı karbona ihtiyacımız yok. Bu süreçte tasarımın amacı ve tasarımcının rolü de her gün değişiyor. Bugün tasarımcı tüm süreçleri kontrol etmiyor. Süreci, kendinden ödün vermeye değer bir hale dönüştürüyor; bir kolaylaştırıcı oluyor. Dünyadaki tasarım okulları da, öğrencinin iletişim yeteneklerini geliştiren, bireyden öte kolektif üretimi destekleyen yöntemlere yoğunlaşıyor.
Mimarlık ve tasarım üzerinden değer yaratan oluşumlar yeni tasarım peyzajını belirliyor. Kimyasal boya kullanmayan, yerel kaynak kullanıp yerel üreticilerle çalışarak ürün yaşam döngüsünü uzatan firmalar ve insiyatifler gözlemliyoruz. Yerel üretici de, tasarımı, ancak kendi geleneksel değerleriyle örtüşüyorsa gerçekleştirme konusunda ısrarlı olabiliyor. Bu durum, mimarları ve tasarımcıları endişelendirebilir ama kesinlikle ödün verilmesi gereken bir durum. Bu tavır, ortaya çıkan ürünün taşıdığı estetiğe de yansıyor, ürünü dünyanın her yerinde gördüğümüz örneklerden tamamen ayrıştırıyor.
Giderek, ortak değerler, saygı ve anlayış çerçevesinde uzun vadede pozitif etki yaratan ve bunu değişen dünya dinamiklerine adapte ederek sürekli kılan bir sistemle çevreleniyoruz. Ancak bu şekilde daha çok var oluruz. Kapsayıcılık; toplumun her kesimini düşünüp mütevazileştikçe zengileşen, ürün üzerinden sosyal ve çevresel fayda sağlatan yeni bir yapma biçimine dönüşüyor.
Ancak, bugün etkisini daha güçlü 69 hissettiğimiz ‘kapsayıcı tasarım’ kavramı kesinlikle iyi tasarımdan ödün vermek anlamına gelmiyor. Bugün, bir gömlek ya da marketten meyve aldığımızda, bizim için başkalarının bu ürünlerin tohumunu ekip, hazırladığını kabul ediyoruz. Bazı üretimler ise nesiller süren bir döngüyle yaşamımıza katılabiliyor.
Geçtiğimiz Londra Tasarım Festivali’nde Max Lamb’in, geçmişi dokuz bin yıla dayanan “urushi” zanaati üzerine Galeri Fumi’de sergilenen koleksiyonu, Japonya’daki urushi ustalarına adanmıştı. Sınırlı sayıda üretilen ve koleksiyonerlere hitap eden bir alanda bu sergiyi yapması; zanaatin koleksiyonunun da yapılabileceğine ve müze değeri taşıdığına referans oluyor. Max Lamb bu proje için yaklaşık 10 yıl araştırma yaptı ve Japonya’daki ustalarla birlikte çalıştı. Lamb, ahşap üzerine reçineyle uygulanan bu geleneksel Japon vernikleme tekniğini ileriki nesillere aktarmak için bir kitap da yayımladı. Kitabın tasarımını ve üretimini bile kendisinin yaptığı bu örnek bize, hiyerarşilerin tersine döndüğünü gösteriyor.
Yazının devamını QP No:28’de 69. sayfadan itibaren okuyabilirsiniz.