MR. RITZ
Ya da “Ritzy” mi demeliydik? Öyle ya da böyle, biz hikayenin başlangıcına dönüyoruz: César Ritz’in Paris sahnesine…
Kısa bir süre önceye kadar Paris’in hemen hemen tüm ağır topları tadilattaydı. Le Bristol, Le Plaza Athénée, Four Seasons George V, Le Crillon ve 2012’de kapılarını renovasyon için kapatan Ritz… 2015’te yeniden açılması planlanan Le Ritz, müdavimleri için pek de kısa sayılamayacak bir gecikme ile kapılarını yeniden 6 Haziran 2016’da ilk açılış tarihi olan 1 Haziran 1898’den 118 yıl (ve 5 gün) sonra açtı. Kurulduğu yıldan itibaren misafir ağırlamayı ilk kez tamamen bırakan ve multimilyon dolarlık bir tadilat sürecine giren otel, yeniden açılışını Karl Lagerfeld’in uzun zamandan, ve bilumum egzotik coğrafyadan sonra tekrar Paris’e taşıdığı Chanel Resort koleksiyonunu ağırlayarak duyurdu. (Birkaç hafta önce Chanel SPA’yı da yeniliklerine ekleyen Ritz’in modaeviyle bu kadar içli dışlı olması bir noktada, oteli 1937’den 1971’e kadar evi belleyen Coco’ya da bir selam.) Prenses Diana’nın Dodo ile son yemeğini yediği, Hemingway’in boşanma celbini alıp kaldığı süitin tuvaletinde revolveriyle gelecekteki eski eşinin resmine ateş ettiği, Proust’un kayıp zamanın izinde koştuğu, Fitzgerald’ın romanlarındaki extravaganzasına ilham ve Tender is The Nigh’ta bizzat hikayesine dahil olan otel, şimdilerde kendi adı altında bir otelcilik okulu da olan İsviçreli otelci César Ritz’in Vendome 15’teki eski Hotel Lazun binasını satın almasıyla başlıyor. 18. yüzyılda inşa edilen bina, Ritz’in emlak yatırımına kadar birçok aristokrat aileyi duvarları ardında ağırlıyor. Monsieur César, soyadını ilk kez bir otelin kapı girişine taşımaya karar verdiğinde haliyle devraldığı otellerin en lüksünü tasarlıyor. Ritz-Carlton arşivlerinde işbu lokasyonu planlarken Monsieur César’ın “Prenslerin geldiklerinde evlerinde hissetmelerini sağlayacak bir otel” betimlemesi hala geçerli yegane kural. Bahsettiğimiz yıllarda lüks, her odanın kendine ait bir tuvaleti, elektriği ve telefonu olmasından ibaret. Tabii her katın şahsına münhasır bir mutfağı olması ve oda servisinin dakikliği de kaçınılmaz şartlardan. Aristokrasinin seyahati olmazsa olmazlarına eklediği yıllarda, asillerin her daim servisinde olan César Ritz, işe erken yaşta temelden atılıyor. Lucerne ve Monte Carlo’daki lüks otellerde genel müdürlük yapan Ritz, 1887’de kendi restoranı Baden-Baden’i açıyor ve kısa bir süre sonra Londra’daki Savoy’u işletmeye başlıyor. Öyle ki bugün Londralıların dışarıda yemek yeme alışkanlıkları Savoy ve Ritz’in yatırımları sayesinde kültüre yerleşiyor. Ve restoranın müdavimleri Ritz’i Londra’da bir otel açması için teşvik ediyor. Monsieur César talebin arzını Paris’te karşılıyor. 210 odalı Le Ritz’in tasarımı ve yapımı 2 sene sürüyor. Bu süre boyunca Roma, Frankfurt, Salsomaggiore, Palermo, Biarritz, Wiesbaden, Monte Carlo, Lucerne, Menton, Madrid, Kahire ve Johannesburg’da farklı restoran ve otellerin işletmesine devam eden Ritz, alametifarikasını en çok Londra’daki Carlton otelin yönetimine kattıklarıyla gösteriyor. Henüz isimlerin birleşmesine vakit var. Le Ritz’in yönetimini, kocasının 1902’de geçireceği bir nevroz sonucunda devralacak olan Madame Marie Ritz, César’ın kesintisiz seyahat halinde olduğundan sürekli dem vuruyor. Kuşkusuz ki bu sürekli seyahat hali, César’ı evden uzakta lüks bir konaklamanın nelere gereksinim duyduğu konusunda daha da bilgi sahibi yapıyor. 1905’te ikinci Ritz’i Londra’da açan Monsieur César, işletme hayatına bu açılışla son veriyor. Zira Ritz ismi, jet set sosyetenin seyahatlerinde gittiği yegane adres olarak namını çoktan salıyor. Günün sonunda otel kendine ait lüksünü tanımlayan bir de sıfat ediniyor: Ritzy!
Vendome 15’in lüksü Kuzey Amerika’ya ilk kez 1911’de Albert Keller’ın yatırımıyla 46. cadde ve Madison Avenue’nün kesiştiği Ritz binası ile geliyor. İkinci Ritz ise 1912’de jet set Kanadalıların evlerinde hissedebilecekleri bir alan talebiyle hala baki olduğu Montreal adresine taşınıyor. Bu kez isim haklarını satın alan, César Ritz’in yakın arkadaşı Monsieur Charles Hosmer. César’ı isim haklarının devri için 25 bin Dolar’a ikna ediyor. Bu sırada Paris’te nihayet rüştünü ispatlayan oğul Charles, Le Ritz’i devralmaya hazırlanıyor. Annesinin bıraktığı yerden lüksü Avrupa’ya yaymaya devam eden Charles’ın 1976’daki vefatı ardından kısa süreli düşüşe geçen Le Ritz, Al-Fayed ailesinin satın alımı ve tabii ailenin Diana ile skandal bağıyla yeniden hip skalasına taşınıyor. İnişli çıkışlı tarihçesinde Ritz Paris, her daim popülaritesini geri kazanmasını biliyor ve temsil ettiği lüksünü kaldığı yerden devralıp bir sonraki seviyeye taşıyor. Lüks paketin içerisine tarihten seçtiğiniz bir ana geri dönmeniz ve tarihin akışını değiştiren bir isimle aynı tecrübeyi paylaşmanız da dahil.