Saat Tutkunu Ömer Bİrgen

  • 95 SHARES

Birgen İnşaat Yöneticisi Ömer Birgen, yurt dışındaki favori destinasyonları ile Chicago tutkusunu anlattı ve neden IWC’nin kendisi için ideal manüfaktür olduğuna değindi. Röportaj Beran Toksöz Fotoğraf Özkan Önal

QP: Zaman sizin için neyi ifade ediyor?
ÖB:
Zaman aslında herkesin en büyük düşmanı; güzel bir an yaşıyorsanız aniden geçen, sıkıntılı bir vakitte ise geçmek bilmeyen bir şey. Zamanında mesela su topu oynuyordum, yüzme antrenmanları bize antipatik gelirdi ve o bir saatlik süre bir yılmış gibi geçerdi. Interstellar gibi bir evrende yaşamıyorsak, zamanla istediğimiz gibi oynayamıyorsak, kendisi bizim en büyük düşmanımız.

QP: İnşaat sektörü de tıpkı yayıncılık sektörü gibi dead-line’ları sıkıntılı olan bir iş kolu. İş hayatınız zamanı nasıl kullanacağınızı şekillendiriyor mu?
ÖB:
Tabii ki, iyi bir yönetici olabilmek zamanı kontrol edebilmekle ilgili. Sorumluluklarınızı yerine getirebilmek adına beraber çalıştığınız kişilerin iş dağılımlarını, onların takvimlerini doğru programlayarak bu zaman kavramını rayına oturtmanız gerekiyor.

QP: Bu yoğunluk içerisinde kendinize nasıl vakit ayırıyorsunuz?
ÖB:
Bazen kaçarak; hafta sonları ve resmi tatillerde kendiniz için bir şey yapmalısınız. Mesela çoğu insan için uzun yurt dışı uçuşları elzemken ben o uçuşlar için sabırsızlanıyorum. Çünkü 12 saat boyunca telefonumu kapatıp kitap okumak ya da işten kopmak benim momentumumu artırıyor.

QP: Sık sık yurt dışı seyahatleriniz oluyordur, yanınıza alacağınız saatleri neye göre seçiyorsunuz?
ÖB:
Seyahatin amacına göre ya da gittiğim yere göre seçiyorum. Özel bir etkinlik varsa ona göre saat takarım, ayrıca gideceğim ülkenin ne durumda olduğu da önemli. Uzun bir zamanımı Latin Amerika ülkelerinde geçirdim, Brezilya, Arjantin, Uruguay, Şili… Buralarda güvenliği düşünüyordum mesela, Latin Amerika’da hırsızlık hala büyük bir sorun ve bu ülkelerden birinde Rolex takmak hata olur. Saat koleksiyonumda çoğunlukla spor modeller bulunuyor, takım elbise veya smokin saatlerinin sayısı fazla değil.

iwc-tribeca
Ömer Birgen’in koleksiyonunda da bulunan 100 adetle limitli IWC Portofino Hand-Wound Eight Days Edition “Tribeca Film Festival 2015”

QP: Sporla ilgili olduğunuza göre spor müsabakalarını da takip ediyorsunuzdur, değil mi?
ÖB:
Evet, en büyük hobimin spor müsabakalarını canlı izlemek olduğunu söyleyebilirim. Son iki ayda üç kez Amerika’ya gittim geldim. Chicago’daki World Series için Chicago Cubs’ın maçlarını canlı izledim. Uzun yıllar Chicago’da yaşadığım için Cubs desteklediğim bir takım haline geldi. Türkiye’de beyzbol çok bilinmiyor ama yakın çevremi yavaş yavaş buna alıştırmaya başladım. Eşim doğum günüm için ne yapmak istediğimi sorduğunda Chicago Cubs’ın play-off maçlarına gitmek istediğimi söyledim ve 30. yaş günüm için oradaydık. Takım da 108 sene sonra şampiyon oldu. Sadece Cubs da değil, Chicago Bulls da benim için çok önemli bir takım. Chicago benim kendimi bulduğum, karakterimi oturttuğum, üniversite dönemimi ve ilk çalışma yıllarımı geçirdiğim yer. Şehrin o yüzden bende özel bir yeri var. Böyle olunca bütün spor takımlarına da ısındım.

QP: İlk saatinizi hatırlıyor musunuz?
ÖB:
Hatırlıyorum dersem yalan olur ama herhalde bir Swatch’du. Fakat üniversite mezuniyetimden sonra IWC Big Pilot’s Watch almıştım ve beni ciddi şekilde heyecanlandıran ilk saatim oydu. Her zaman da benim için özel bir yeri olacaktır.

QP: Sizden tavsiye edilebilecek üç büyük kent ve üç restoran ismi isteseydik, hangilerini söylerdiniz? Bildiğimiz kadarıyla özellikle et yemekleri de favori listenizde yer alıyor.
ÖB:
Aynen öyle, daha hiç salata sipariş etmedim bir restorandai. Kırmızı et çok yerim. Şehir olarak bir numaraya Chicago’yu yerleştiririm ve favori restoranım da Gibson’s Steakhouse’dur. Şehrin tam göbeğinde, dünyada yiyebileceğiniz en iyi etlerden birisini burada bulabilirsiniz. Onun dışında Buenos Aires’de La Cabrera var. Buenos Aires’in kendine has atmosferini seviyorum, biraz İtalyan, biraz da İspanyol karışımı. Üçüncü kent olarak da -çok büyük olmamasına rağmen- Uruguay’daki Jose Ignacio. Eski bir balıkçı kasabası, ama son 15 sene içerisinde turizm yatırımlarıyla çehresi az da olsa değişmiş. Geçen sene düğünümüzü bu şehirde yaptık. Jose Ignacio’da da La Huella diye deniz kenarında bakir bir mekan var. Tabii ki New York, Los Angeles gibi büyük kentlerin de kendilerine dair kaliteli yerleri var ama saydığım bu üç yer benim için özel.

QP: Son zamanlarda dikkatinizi en çok çeken reklam veya pazarlama hamlesi ne oldu?
ÖB:
Böyle bir reklam yok açıkçası ama herkesin söylediği Patek Philippe mottosu gayet orijinal. Çok uzun zamandır var olmasına rağmen hala güncel, saygı duymamak elde değil.

QP: Sizin için marka mı daha önemlidir yoksa üreticiden bağımsız olarak model mi?
ÖB:
Saat bir prestij, ben de bu noktadan sonra belli markaların dışına çıkmam. Rolex, IWC, Audemars Piguet ya da Hublot gibi markaların dışında moda sektöründe yer alıp da saat üreten firmalara sıcak bakmıyorum açıkçası. O yüzden marka önemli, markanın modellerinde hissettirdiği imaj benim hayat tarzıma yakınsa doğal olarak o manüfaktürün modellerine yöneliyorum.

QP: Peki tek kelimeyle Ömer Birgen’in tarzını tarif etmek gerekirse ne dersiniz?
ÖB:
Oturaklı, çok bağırmayan kendi kalitesi olan bir model.

QP: Yüksek saatçilik sektöründeki hangi üreticinin marka yüzü olmak isterdiniz? Sebebini de öğrenebilir miyiz.
ÖB:
Hayatımın bu evresinde daha rahat ve spor tarzı benimseyen biriyim. Yaşam stilime uyacakmış gibi gelen marka IWC olur. Markanın her modeli bana yakın geliyor.

QP: Sizin için saatlerin fonksiyonları önemli mi?
ÖB:
Fonksiyon önemli değil, moon phase’ler ya da genel olarak grand complication’lar çok dikkatimi çekmiyor. Şıklığı ve görünüşü daha önemli. Onun dışında tarih göstergesi ve kronograf gibi daha basit komplikasyonları bazen aktif olarak kullanıyorum.

QP: Hedefinizdeki saat nedir?
ÖB:
Bu yıl koleksiyonuma IWC’nin Tribeca Film Festival için ürettiği özel bir modelle birlikte beyaz altın kasalı meteorite kadrana sahip bir Rolex Daytona kattım. Bunlar hayalini kurduğum saatlerdi. Onun dışında yine hayalimde diyebileceğim yüksek bütçeli bazı saatler de var. Bunlar Patek Philippe 5170 ve Ayrton Senna anısına Hublot’nun ürettiği limited edition.

QP: Az önce Chicago Cubs’dan konuştuk, şimdi Senna’dan bahsettik, saat markalarının büyük isimler veya kurumlarla yaptığı iş birlikleri sizin dikkatinizi çekiyor mu?
ÖB
: Tabii ki çekiyor ve o kampanyalar da benim gibi kimselere ulaşmak için yapılıyor. Senna için üretilen model salt haliyle dikkatimi çekmezdi mesela.