EVDE HİSSETMEK
“Belki de ev bir yer değil, sadece değiştirilemez bir durumdur.” – James Baldwin
Yazı Naz Şahin
Küçükken taksideyim, anneannemin kucağında oturuyorum, akşam trafiği. Birden, “Gün sonunda ışıklı pencerelere bakar hep merak ederim, acaba bugün ne pişirdiler, sofralarına ne koydular?”. Anneannemi zaten çok severim, meraklı anneannemi daha da çok sevdim, elini sıkı sıkı tuttum.
Kıştı, o zamanlar Ankara’da kömür yanar, kamyonlar bahçemizdeki yazın dutla dolan ağacın altına kara kara kömürleri döker, giderdi. Kömürün yanı sıra hava kokoreç ve kestane kokardı. Kapıcının dairesine inip sıcak bazlama yemek, parlak yeşil oralet içmek büyüleyiciydi. Cumartesi sabahları kendinden büyük çuvalıyla portakal satan amca kapı zilini çalardı. Az sonra da anneannem ve dedem. Anneannem Sakarya’dan ciğer almış, dedem akide şekeri.
Ankara’da yaşamayalı çok uzun zaman oldu. Üniversite bitince İstanbul’a gittim. O zamanlar epey bir kilo vermişim, kuş gibiyim, kuş gibi olmaya çok alışmışım, kiloları geri alamıyorum, boğazımdan lokmalar geçmiyor -bu da benim anoreksiya tanımım. Buna rağmen aklım fikrim ne yenir ne içilirde, erkek arkadaşımı peşimden sürüklüyorum şu restoranın şusu çok iyiymiş, bu büfenin busu… Şunlar bunlar teftiş ediliyor ama zayıfım ya, uyduruk bir salata mıncıklanıyor. Aramızda şakalaşıyoruz, bir gün aç olduğunda hepsini yersin…
Bir gün geliyor New York’tayım. Başta bırakır dönerim dediğim ama bırakamadığım, 12 sene yaşadığım, ailemi kurduğum New York en yakından tanıdığım, aynı dili konuştuğum şehir oldu. Canım sıkıldığında Chinatown’a koştum, balık kasalarının arasında uzun uzun yürüdüm, kuru mantarları kokladım, bilmediğim sebzeleri elime alıp geri bıraktım, çorba kokularını içime çektim. Sokakta mango dilimleyen teyzelerden mango dilimlerinin üzerine kırmızı biber ekmeyi gördüm. Farm to table, local, grass fed ve benzeri kavramları, daha konu değilken konu yapan restoranlarda garsonlar sandalyeleri çevirmeye başlayana kadar oturdum, yol yordam öğrendim. Gündüzleri akşam işten çıkınca alacağım peynirin, salamın, pahalı yeşilliklerin, geceleri sabah işe giderken kahveme batıracağım kruvasanın hayalini kurdum. Yemek kitapları baş ucuma dizildi, mutfak çekmeceleri baharat koktu.
Artık kuş gibi değil, insan gibiyim. Bu arada her gün annemle telefondayız, “Bugün ne pişirdin?” Cevabı bulgur pilavı, semizotu, zeytinyağlı kereviz olduğunda içim sızlıyor. Ankara’daki mutfak o gün nasıl kokuyor, manavdan neler istenmiş, Bodrum’dan kutu kutu mandalina gelmiş mi merak ediyorum.
Yazının devamını QP Women No:4’de 26. sayfadan itibaren okuyabilirsiniz.