DOUG AITKEN: KOLEKTİF BİR ARAYIŞ

  • 37 SHARES

Çağdaşlığın getirileriyle ayrı bir hikayenin yaratılıyor olması dokunsallığın varlığını tehlikeye atıyor gibi görünebilir. Ancak insan doğası beklemedik anlara yatkın, bu enerjiye sahip. Yabanilik ve keşif duygusu da bunun bir parçası.

İşleriniz sıklıkla film, heykel, mimari, ses karışımlarından oluşuyor ve kategorizasyona karşı duruyor. Belli bir fikri ifade etmek için en iyi medyumun hangisi olduğuna nasıl karar veriyorsunuz?

Araçların gerçek bir doğal akışta olması gerektiğini düşünüyorum. Her proje farklı bir yolculuk ve farklı bir lisan demek. Bu yüzden, ister film, heykel ya da enstalasyon ister başka bir medyum olsun, bunlar arasında çok ama çok özgür hareket edebileceğimi hissediyorum. Bu da çalışmanın ve üretmenin son derece çağdaş bir biçimi. Yaşamlarımızı nasıl sürdürdüğümüzü gösteriyor. Çok polifonik hayatlar yaşıyoruz. Sürekli olarak etrafımızda ilhamlar, bağlantı kurabildiğimiz anlar buluyoruz. Bu yüzden, kendimi asla tek bir medyum ile tanımlamak istemedim.     

Genellikle lineer olmayan, parçalı bir hikaye anlatımı benimsiyor olsanız da bu son derece kapsayıcı. Sizce çağdaş sanatta anlatının rolü nedir?

Anlatı hikaye anlatmak demek; bu da aslında kültür tarihi demek. Hikaye anlatımı zaman içinde müziğe, resme, tiyatroya, operaya, sinemaya dönüşerek günümüze kadar ulaştı. Ama inancım, bugün kavradığımız düşüncelerin pek çoğunun geçmişteki hallerinden çok farklı olduğu yönünde. Hikaye anlatımı dönüştü; telefonumuzu elimize alıp ekranına dokunarak, görüntüleri yukarı kaydırarak oluşturduğumuz anlatılar, hızı gitgide artan bir bilgi çağı yarattı. Kendi adıma yeni bir dil, yeni bir ifade biçimi bulmak ilgimi çekiyor; bu geçmişe saplanıp kalmak değil de aslında sanatı yeni bir ifade platformu olarak kullanmak demek. Sizin ve benim etrafımızdaki insanlarla ortaklaştığımız çağdaş bir ortam burası.

Q-P No.60 sayısında yer alan röportajın devamı için info@qpmagtr.com adresine e-mail atabilirsiniz.