FİKİR ÖNDERLERİ NEREDE?

  • 104 SHARES

Kendi dilini oluşturma cesareti olanlarla gizli kulüplerde buluşmayı diliyoruz.

Yazı NİL ERTÜRK

“Önemli olan iç güzellik” sözü bir yana, stilimiz kişisel hayatlarımızın kalitesini istesek de istemesek de belirleyen önemli faktörlerden biri. Bunu da yüzyıllardır sosyal hiyerarşi kanunları belirliyor. Günümüz modasını hala etkileyen bu kuralların kökeninde, yönetim sınıfının ayrıcalıklı statüsünü sosyal ortamlarda belirtmek ve korumak yatıyor. Sosyal statülerin hayati önem taşıdığı yıllarda, belirli etkinliklere kralın/ padişahın belirlediği renk, kumaş ya da stil dışında bir kıyafetle katılmak o kişinin hayatına mal olabilirdi. Toprak sahibi ya da yönetim sınıfından biri olarak giyilmesi uygun görülen stiller diğer sınıflarda saygı uyandırır ve ulaşabildikleri ya da izinleri olduğu ölçüde kopyalamak istedikleri bir etkiye sebep olurdu. Bu etki hala geçerli olsa da sosyal statü sahipliği ya da belirlenmiş stil kuralları eski dönemlere kıyasla oldukça farklı. Endüstriyel devrim, demokratik gelişmeler ve sosyal medya, stil sahibi olmanın ne anlama geldiği, kimin trend belirlediği, insanların kimden etkilendiği konularına yepyeni bakış açıları kazandırdı.

Artık insanların tanınmış biri olmaları ve bırakın yüzbinlerce kişiyi, 100 kişi tarafından bile tanınmaları için eski kurallar geçerli değil. Yaşadığımız çağda belirli bir aileden gelmek, devletin üst kademelerinde yetki sahibi olmak, etki sahibi bir sanatçı ya da eğitimci olmak gerekmeksizin insanların gıptayla baktığı ve yediği içtiği, giydiği her şeyi kopyalamak isteyeceği biri olmak olasılıklar dahilinde. İnsanlık olarak son derece belirli kurallara bağlı yaşadığımız bir kaç yüzyılın ardından, her türlü kurala teker teker meydan okunan bir dönemden geçiyoruz. Sadece stil kuralları değil cinsiyetler için belirlenmiş davranış şekilleri, dini ve spiritüel inanışlar, eğitim şekilleri, yaşa bağlı hayati beklentiler tamamen tersyüz edilerek başka şekilde yaşamların mümkün olduğunu bize kanıtlıyor. Peki bu durumda gerçek fikir önderleri ve trend belirleyiciler bu terazinin neresinde duruyor? Kurallar bize en tepeden inmiyorsa, herkesin kendi pusulasını aradığı bu sistem nasıl şekilleniyor? Geleceğimiz, pazar payının 2028’e kadar $38 milyon olması beklenen fenomen endüstrisine mi emanet?

Michael Lewis ve Tanja Staehler’in, felsefi disiplinlerden biri olan fenomenolojiyi açıkladıkları şu cümleleri okuyunca günümüzün etki sahibi insanlarına neden fenomen denildiği daha anlaşılır oluyor; “ Fenomenoloji neyin göründüğüne değil, onun nasıl göründüğüne odaklanır. Fenomenoloji için görünüş, görkemli bir izolasyonda görünemez; bir şeye görünmelidir ve bu şey, genellikle ‘bilinç’ olarak kabul edilir. Böylece görünüş, bir verme biçimi olarak karşımıza çıkar. Fenomenoloji, böylesi bir hediyenin (bilince) alınabilmesi için bilincin nasıl yapılandırıldığını sorar. Ne tür bir varlık, alıcılık yeteneğine sahiptir?”

Bu tanımı bilincimizi anlamaya çalışma çabası yerine, insanlar arasındaki basit ilişki tanımı olarak değerlendirdiğimizde “görünüşü veren” ve “alıcı” arasındaki değeri belirleyen tek şey, kişinin nasıl gözüktüğü oluyor. Yani satın alma kararlarımızı ve haliyle dünya ekonomisini etkileyen söz sahibi insanların bizi etkilemesi
için çoğu zaman anlamlı bir nedene sahip olmalarına bile gerek yok. Bunu yaparken nasıl gözüküyor oldukları çok daha büyük bir etken. Eskiden herkes için tek bir yaşam şekli belirlenmişken günümüzde aynı anda popüler olmayı başarmış birbirine zıt pek çok yaşam şekli, sosyal medya kanalları üzerinden çeşitli şekillerde tüketilmek üzere sunuluyor. Bir taraftan cinsiyetsizlik ya da akışkan cinsiyet gibi kavramlar popülerleşirken diğer yandan #Tradwife trendi gençlere, hiç yaşamadıkları ve aslında sandıkları gibi olmayan fakat Hollywood filmlerinden öğrendikleri kadarıyla özenilesi buldukları “Geleneksel Ev Kadını” olmayı güzelleyen bir akım. Bu akıma yönelik içerik oluşturan ve milyonlarca takipçileri olan Ballerina Farm, Nara Smith gibi hesaplar geleneksel ev kadını olmayı tıpkı bir filmde rol alırcasına son derece kurgusal şekillerde takipçilerine sunuyorlar. Bu hayatların gerçek olup olmadığı takipçiler tarafından sorgulansa da, milyonlarca “alıcı” yine de yaratılan bu “görünüş”ü gerçekliğe tercih etmeye çok hazır.

Batı ülkelerinde büyüyen yeni neslin büyük bir çoğunluğu meslek olarak bir sosyal statü sembolü haline gelmiş olan influencer olma hayali kursa da aslında çoğu bu işin arkasında dönen büyük iş yükünün de farkında olmadığı için pasif bir kullanıcı olmaktan öteye gidemiyor. İçerik üretmek bir yana sadece aldığı bir hizmeti yorumlayan kullanıcı sayısı bile şaşılacak derecede az. Yani bu kadar büyük bir ekonomi fazlasıyla küçük bir kitle tarafından yönlendiriliyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki tüm internet kullanıcıları arasında, kullanılan ürünlere, gidilen restoran ya da otellere, alınan hizmetlere karşılık yorum bırakan kitle, tüm internet kullanıcıların %1 i gibi fazlasıyla küçük bir grup tarafından oluşturuluyor. Tıpkı yüzlerce yıl kral ve yönetici sınıf tarafından oluşturulduğu gibi bu sefer internet bağlantısı ve kendine ait fikir sahibi olan herhangi biri gideceğimiz yerler, alacağımız ürünlerle ilgili kararlarımızı yönlendirebiliyor.

Böyle bakınca bireysel kararlarımızda toplum olarak bir özgürlük ve söz hakkı sahibiymişiz gibi gözükse de aslında yönetim sınıfının yerini büyük teknoloji şirketleri almış durumda. Fenomenlerin oluşturduğu içerikleri, veriler aracılığıyla büyütüp küçültme kabiliyetine sahip yeni nesil yöneticilerimiz, trendlerin de organik olarak oluşturulmasının önüne geçer yapılar kurdular bile. Ancak geçmişten bildiğimiz kadarıyla teknoloji şirketlerinin çıkardığı birbirinden farklı aplikasyonlar hızlı bir şekilde popüler olsa da bir anda unutulabiliyor. Şimdinin sosyal statü sahipleri de aynı bu hızda parlayıp unutulma olasılığını her daim taşımakta. Örneğin Mayıs ayında gerçekleşen Met Gala’ya katılanlar arasında, devam eden bir savaş varken barış çağrısı yapmamış olan ünlü isimleri boykot etme çağrısı yapan bir grup, bu ünlülerin sosyal medya hesaplarını bloklayarak sosyal statülerine zarar vermeyi hedefleyen bir hareket başlatmış durumda. Bu isimlerin birkaç günde milyonlarca takipçi kaybetmesi aslında aktif kullanıcı olan %1’in bile ne kadar etkin olduğunu gösteriyor.

Madalyonun diğer yüzünde duran gerçek kültür kurucusu ve fikir önderleri, ya da bu kişilerden ilham almak isteyenler ise sosyal medyanın olmadığı bir yaşam şekline doğru ilerliyor. Artık pek çok özgün içerik üreticisi kendi e-posta listelerine özel olarak gönderdikleri bültenler yazarak, ya da okuyucu/izleyecilerinden küçük meblağlarda üyelik ücreti talep ederek keşiflerini ve düşüncelerini ilgisi olanlarla paylaşmaya başladı. Aradan marka iş birliklerini ya da algoritma kurallarını çıkartarak kendi kitleleriyle doğrudan bağlantı kurmalarını sağlayan bu yeni nesil içerik platformları bir süre daha sosyal medyanın aynılaşan ve sahteleşmiş yüzünden bıkmış olanların toplanma yeri olmaya devam edecek gibi. Eskinin yönetim sınıfından gizli saklı yapılan özel kulüp toplantıları gibi, teknoloji devlerinin kontrolünden uzak ve organik bir insan ilişkisi peşinde olan bu içerik şekilleri yapay trendlere değil gerçek insanların düşüncelerine önem veriyor. Gerçek fikir önderleri, takipçilerini platformlar arasında taşıma gücüne sahip olan kişilerden oluşuyor.

Son dönemde bu etkiyi yaratabilmiş moda tasarımcısı bir elin parmağını geçmese de akla ilk gelen isimlerden biri elbette ki Phoebe Philo. Celine markasının kreatif direktörü koltuğunda otururken yarattığı kült, onu markayı bıraktıktan sonra da takip etti. Kendi markasını kuracağını duyurmasının ardından 3 sene bekleyen hayran kitlesi tüm koleksiyonunu çıkar çıkmaz bitirdi. Popüler satış yöntemleri yerine müşterisiyle kendi platformu üzerinden iletişim kuran Philo koleksiyon adedi ve belirlenen sezon konsepti konusunda da geleneksel bakış açısına uyum sağlamayı düşünmediğini de ekledi. Benzer bir hareket de Bottega Veneta markasının sosyal medya hesaplarını kaldırma kararıyla gerçekleşmişti. Müşteri kitlesiyle kendi kontrolünde olan pazarlama araçlarını kullanarak daha iyi iletişim kuracağı düşüncesinde olduğunu açıklayan marka, aynı zamanda kendi oluşturduğu içeriklerin milyonlarca takipçisi tarafından onlar adına sosyal medyada yayınlanacağından emin olarak bu hareketi yapabildi.

Tüm bunları bir arada düşününce insana ait olan yönetilme, yön gösterilme ihtiyacı temel olarak değişmezken farklılık gösteren tek şeyin bunu yapma araçları olduğunu görüyoruz. Bu da bizi başka bir değişmez gerçeğe getiriyor. İyi fikir her zaman kendi dilini oluşturuyor. Kitleleri bir süre etkilediği görülebilen birbirinin aynısı söylemlere sahip kişiler, her daim gerçek fikir önderlerinin kendi açtıkları yollarla yaratacakları değişimin gölgesinde kalmaya mahkum oluyor. Mağaza askılarında, sokakta, defilede gördüğümüz farklı etiketteki birbirinin aynısı ürünler ya da sosyal medyada kopyalanıp yapıştırılan aynı söylemler uzun ömürlü bir etki bırakma gücüne sahip değiller.

Her zaman olduğu gibi kendini veri akışı yerine, bilişsel bir beslenmeye açan, ne giyeceğine karar vermek için sanata, kitaplara, filmlere bakan, ilişkilerinin onda hissettirdiklerine göre seçim yapanlar sosyal değişimi sokakta yaratabilenler oluyor. Elbette gelecekte ne olacağını kestirmek oldukça zor ancak kralın yerini alan verilerin uygun bulduğu şekilde giyinmeye ve düşünmeye devam edersek, Phoebe Philo, Vivienne Westwood, Dries Van Noten ya da Marc Jacobs gibi özgün tasarımcıların esinlenebileceği sokaktaki insanlar kimler olacak merak ediyorum. Kendi dilini oluşturma cesareti olanlarla gizli kulüplerde buluşmayı diliyorum.