KONTROL GURUSU

  • 21 SHARES

İlk bakışta, yüksek saatçilik ve spor iki farklı evren gibi görünebilir ama onları birleştiren bir gerçek var: İkisinde de aynı hırs ve daha ileri seviyeyi zorlama motivasyonuyla hareket ediliyor.

Saat manüfaktüründe bir mekanizma yıllarca süren testlere (titreşimler, şoklar, aşırı sıcaklıklar) dayanmalı; tıpkı bir sporcunun disiplinli ve dirençli olması gerektiği gibi. Hassasiyet bir lüks değil, bir gereklilik; kalibrasyon veya formdaki tek bir yanlış adım, başarısızlık ile sonuçlanabilir. Dayanıklılık da ortak bir nitelik: Sporcuların kortlarda, pistlerde ve açık denizlerde sınırları zorlaması beklenirken, saatlerin de okyanusun derinliklerinden yarış pistinin sıcağına kadar zorlu koşullara dayanması gerekiyor. Aslında ortak noktaları tahmin ettiğinizden çok daha fazla.

Her iki meselenin de temelinde rekabet yatıyor. İster yelken yarışları için bir flyback chronograph yaratmak ister bir sprint finişinden milisaniyeler tasarruf etmek olsun, bu rekabet yeniliklere de ilham veriyor. Ve zirvede, her ikisi de mirası kabul ediyor. Rekorlar kırılır. Yeni şampiyonlar gelir. Ancak gerçek güç –ister bir tourbillon ister Wimbledon finali olsun– zaman mevhumunu ortadan kaldırır. Bir saat markasını prestijli bir spor arenasının doğal ortağı yapan da işte bu ortak değerler. İnsan performansının mekanik hassasiyetle buluştuğu yerde, saniyeler sonuçları belirler ve her ayrıntı önemlidir.

Q-P No.63 sayısında yer alan yazının devamı için info@qpmagtr.com adresine e-mail atabilirsiniz.