İNCE SEÇİMLER

  • 85 SHARES

Birleştirilmiş, ultra-ince ve mükemmel şekillendirilmiş… Koleksiyonerlerin dikkatini 1970’lerin inceltilmiş saatlerine çeviriyoruz.

Yazı JAMES DOWLING

The Usual Suspects filminde Roger “Verbal” Kint, Baudelaire’den şu alıntıyı yapar: “Şeytanın en büyük marifeti, bütün dünyayı var olmadığına inandırmasıdır.” Horolojinin buna benzer efsanesi de sadece modanın değişkenliklerine karşı var olduğunu değil, aynı zamanda bu değişkenliklerden bihaber olduğunu da iddia etmesidir.

Ancak eğer saatçilik –zanaatkarlığa ve mirasa yapılan bütün vurgulara rağmen– modanın trendlerinden habersizse neden Tissot’dan Louis Vuitton’a kadar her manüfaktür aynı anda çelik, entegre kayış, takım elbise- spor saatleri piyasaya sürüyor? Bir de şu var: 70’li ve 80’li yılların büyük üreticilerinin kataloglarındaki en pahalı iki veya üç ibreli saatler neden şimdi değerli metal içeriklerinden biraz daha fazlasına satılıyor?

İkinci soru isabetli çünkü bir daha asla kasa üreticilerinin, kayış üreticilerinin ve mekanizma manüfaktürlerinin bütün uzmanlıklarını aynı anda tek bir saate amade ettiğini görmeyeceğiz. Trendler bir yana, yeniden göz önüne alınmaya değer saatler döneminin içinde bulunuyoruz.

Yüksek saatçilik söz konusu olduğunda, 1970’ler genellikle en kötü zamanlar olarak hatırlanır – çirkin ve ucuz likit kristal vitrin saatleri, o on yılın sonlarına gelinirken her yerde görülür olmuştu. Ancak durum bu noktaya gelirken, İsviçreli zanaatkarlar günlerinin sayılı olduğunun neredeyse farkındaydı ve olabildiğince zirvede bırakmak için ortak bir karar aldılar.

ABD’de yaşayan sanatçı ve saat koleksiyoncusu Phillip Toledano, “60’ların sonu ile 70’lerin entegre kayışlı saatleri, saat yapımcılığında deprem etkisi yaratan bir estetik değişimdi,” diyor. “İlk kez bir saat kendi başına heykelsi bir nesne olarak ele alındı: Kasanın (ve bazen kadranın) tasarımı, kayışa kadar devam ediyordu. Yalnızca kadrana veya kasaya odaklanma kısıtlamasından kurtulan saat tasarımcıları, artık üzerinde çalışabilecekleri çok daha büyük bir tuvale sahip olmuştu ve bu da onlara daha uzun süreli, daha cüretkar bir anlatı yaratma imkanı veriyordu.”

Bu “kesintisiz konsept” saatler –Toledano’nun incelikli biçimde anlattığı gibi– İsviçre saat endüstrisinin mekanizma kalınlığını azaltma takıntısı olmasaydı ortaya çıkamazdı. 1955 yılında seri üretim mekanizmalarda zirveye ulaşıldı: Vacheron 21 mm çapında ve 1,6 mm kalınlığındaki Cal 1003’ü tanıttığında, boyut olarak İngiliz bir peni madeni parası kadardı. Sektörde 9 douzième* olarak bilinen bu mekanizmalar sadece Vacheron değil, Cartier’den Audemars Piguet’ye kadar pek çok önemli üretici tarafından da kullanıldı.

Seiko ile Rolex dışında, o dönemde dikey yapılanma içinde olan başka saat üreticisinin bulunmadığını görmek önemli. Diğer tüm markalar bağımsız kasa imalatçıları, kadran imalatçıları
ve kayış üreticileriyle çalışıyordu ve bu bağımsız yükleniciler birbirleriyle nadiren iletişim içindeydi. Kasa üreticilerinin çoğu Cenevre’deyken, kayış üreticileri sadece Cenevre’de değil Valée de Joux’da, Almanya’da Pforzheim’da ve İtalya’da çok geniş bir alana yayılmıştı ve bu olası bir iletişimi engelliyordu.

* Douzième, on ikide bir anlamına gelir, çok eski bir İsviçre ölçü birimidir –bir douzième bir ligne’in veya 2,256 mm’in on ikide biridir– bu nedenle, 9 douzième mekanizma 2,256 mm’i on ikiye böler ve sonra 9 ile çarpar.

Kasa, kadran ve kayışı kapsayan birleşik bir tasarım fikri, 1960’ların sonunda Audemars Piguet ile çalışan genç bir tasarımcı 5384 referanslı (“Cobra” mahlaslı) bir saat fikrini ortaya atana dek düşünülmemişti. Bu genç tasarımcının Gerald Genta olduğu artık genel kabul görüyor, ancak henüz Genta adının sihirli bir kelimeye dönüşüp tasarımlara konacağı kadar nüfuz sahibi olmadığı günlerdi.

Audemars Piguet kasayı üretmek için La Chaux-de-Fonds’taki Favre & Perret’yi görevlendirdi; Cenevre’deki Jean-Pierre Eccofey’e de klasik bir Milano bükülmüş altın tel tasarımı olan, ancak dış yüzeyi sürüngen pullarını andıracak biçimde dövülen bileziği üretme görevi verildi. Takma adın ortaya çıkmasına da bu yüzey neden olmuştu. Ancak Genta’nın dahiyane fikri, Favre & Perret’nin bu kaplamayı saat kasasının üst yüzeyinin tamamında devam ettirmesiydi, bu sayede kayışın nerede bitip kasanın nerede başladığını söylemek neredeyse imkansızlaşıyordu. Böylece 1970 yılında Audemars ilk entegre kayışlı saatini üretti; bu saat, Royal Oak’un piyasaya sürülmesinden yaklaşık üç yıl önce üretilmişti.

Cobra, Jaeger LeCoultre’in 920 otomatik mekanizmasıyla çalışıyordu, ancak Audemars Piguet buna 2120 adını verdi. Bu, ince takım elbise saatleri ve madeni para saatlerinin çoğunda 9 douzième mekanizmasını kullanmaya gayet hazır bir saatti, dolayısıyla Cobra konseptini alıp tüm boyutlarda küçültmek zor olmadı.

Bu sıralarda Piaget, Cenevreli kasa üreticisi Ponti Genari’yi satın alarak cesur bir adım attı. Ponti Genari’nin baş tasarımcısı, zanaatını Jean-Pierre Eccofey’den öğrenen Jean-Claude Gueit’ti. Böylece Piaget artık tasarım kadrosunda tamamen entegre bir mücevher saati yaratacak uzmanlığı bulunan birine sahip olmuştu. Maison hiç zaman kaybetmeden Gueit’in yeteneklerinden yararlanmaya başladı: Kafesli cuff’lar olarak tasarlanan ve çerçevede rastgele asılı bir saatin bulunduğu bir dizi kadın saatiyle başlandı. Bu saatlerin bir başka özelliği de kadran yüzü olarak yarı değerli taş dizilerinin kullanılmasıydı. Başlangıçta bir Piaget imzası olan bu fikir, kısa sürede diğer üreticilere de yayıldı. Yalnızca oniks ve lapis lazuli fazla sade kaçabilirdi; mercan, kaplan gözü ve malakit daha keyifli duruyordu.

1970’lerde ve 1980’lerde Piaget’nin diğer markalara göre bir avantajı daha vardı. Tasarım stüdyosunu Guiet’in yönetmesinin yanı sıra, 1957’den beri var olan ama kendi ultra-ince 9P mekanizması sayesinde 9 douzième mekanizmasını tedarik eden Vacheron’dan bağımsız tek marka olmasıydı. Yine bir 9 ligne mekanizma (yaklaşık 20 mm çapında), adından da anlaşılacağı gibi 9 douzième kadar ince değildi, önceki saatin 1,6 mm yüksekliğine karşılık 2 mm yüksekliğindeydi. Ancak entegre tasarımın başyapıtı Piaget Polo da dahil olmak üzere, M. Guiet’in çizim tahtasından çıkan kreasyonların çoğuna güç veren 9P’ydi. Nautilus ve Royal Oak ile bir arada anılmaya değer bir saat olan Polo’nun koleksiyonerler arasında popüler olmayışı ilk üretiminin sadece sarı altından yapılmasıyla açıklanabilir.

Audemars ile Piaget 1970’lerin başında ultra-ince entegre kayışlı saatlerle ilk adımlarını atarken, Patek Philippe sektörün geri kalanından uzak durdu – en azından başlangıçta. Zirvedeki konumunun bilincinde olan marka, seçici bir müşteri kitlesi için mükemmel işlenmiş, zarif, mütevazı saatler üretmeye devam etmeyi seçti. Ancak bu müşteri kitlesi arasında bile zamana daha uygun saatlere olan talep yadsınamazdı. En iyi kasa ve kayış üreticilerine erişimi, İsviçre’deki en iyi kadran üreticisiyle (Fabrique de Cadrans Sterns Frères) yakın aile bağlantıları olan Patek, bazı çok ilginç saatler yapmak için mümkün olan en iyi konumdaydı ve 3566/1 referansı bunun mükemmel bir örneği.

Bu Patek Philippe kayışının deseni alışılmadık bir şekilde kasaya taşınmamış, bunun yerine elbette Stern tarafından yapılan kadranda tekrarlanmıştı. Kendisi beyaz altın olan kadrana, mavileştiren kaplamanın uygulanmasından önce mazgallı bir etki yaratmak için el çekiciyle doku verilmişti. “Patek Philippe cal. 175” olarak imzalanan mekanizma, aslında Patek’in F. Piguet’nin 21 numaralı kalibresinin bir versiyonu, ancak marka tarafından o kadar çok değişiklik yapılmış ki neredeyse tanınmaz hale gelmiş. Kasanın kendisi, Cenevre’deki binalarını ekli kayışı üreten Jean-Pierre Eccofey’in atölyesiyle paylaşan Ateliers Réunis S.A. tarafından üretilmiş. Patek, 1975 yılında bütün binayı satın aldı: Ateliers Réunis zaten firma tarafından satın alınmıştı ve 28 numaralı Cenevre damgası artık Ateliers Réunis’i değil, Patek’in kendisini temsil ediyordu.

Patek, Toledano’nun bu dönemden en sevdiği marka. “Çok güçlü bir yaratıcılık gösterdiği zamanlar oldu,” diye heyecanla anlatıyor. “Bunlar güzel bir şekilde ortaya çıkarmanın geniş bir hayal gücü gerektirdiği, heykelsi nesneler – onları çok seviyorum.”

Patek yavaş yavaş her şeyi kendi bünyesine katarken, Piaget de benzer bir girişimde bulundu. 9P mekanizmaları 9 douzième mekanizmasından milimetrenin onda biri kadar daha kalındı, ancak saatlerinin inceliğiyle övünen bir firma olarak maison, kendilerine dünyanın en ince mekanizmasına sahip olma onurunu kazandıracak bir şey istiyordu. Jean Lassale’in firması çökünce bu şansı yakaladılar; Jean Bouchet-Lasalle ve iş ortağı Pierre Mathys ultra-ince bir mekanizma için devrim niteliğinde bir tasarım ortaya koydu. Daha önceki incelik tacı yarışmacıları gibi 9 ligne ölçüsündeki bu mekanizma bir plaka kalınlığındaydı ve pivotlar mücevherler yerine bilye yuvalarına yerleştirilmişti. Bunun iki benzersiz sonucu oldu: Bitmiş mekanizma sadece 1,2 mm kalınlığındaydı ve saat rakiplerinin 17 veya 18 mücevheri yerine sadece 9 mücevher yetiyordu. Teknik ilerlemeler muhteşemdi, tasarım ve patentlerin biraz el değiştirmesinin ardından çalkantı duruldu: Nouvelle Lemania’nın son sahibi Claude Burkhalter sayesinde, Piaget 1981 yılı itibariyla bu yeni ultra ince mekanizmaların nihai kullanıcısı oldu.

Gueit’in tasarımları ile yeni mekanizmanın birleşimi, Piaget’nin artık “ince saat yarışı”nda neredeyse tartışılmaz bir liderliğe sahip olduğu anlamına geliyordu; üretimi de tamamen bu saatlere ve en iyi zamanlarda bile asla kalın bir saat olmayan Polo’ya odaklandı.

Londra’daki Somlo Antiques’den Daniel Somlo, “Bu alanda liderlik Piaget’deydi,” diyor. Bu saatlerin uzun süredir hayranı olan Somlo, yıllardır bunların koleksiyonlara katılmasını destekliyor. “Piaget, çok ince mekanik kalibreler üretme konusundaki yetkinliğine dayanarak, kalınlığı saatin boyutlarına göre neredeyse önemsiz kalan, güvenilir bir mekanizma yaptı. Tasarım, hantal bir mekanizmanın sunduğu olanaklara bağlı kalmadan yalnızca estetik tarafından belirlenmelidir.”

Somlo, “Bu saatler sadece (azımsanmayacak miktarda) değerli metalden yapılıyordu, bu da ayrı bir biçim faktörü ile güven veren güçlü bir zenginliğin hoş bir şekilde yan yana gelmesi anlamı taşıyordu,” diyor. O zamanlar bu saatler dünyanın en pahalı ve seçkin saatleri arasındaydı. Üretimlerinin ne büyük beceri gerektirdiği düşünüldüğünde, bu açıklama gayet yerinde görülebilir.

Heykelsi, ince ve tarih yazan bu entegre saatler, burada incelediklerimiz gibi trendlere meydan okuyarak arzu edilir olmayı sürdürüyorlar. Ancak koleksiyonerleri uyaralım: Frapanlıkları nedeniyle bu saatlerin çoğu, neredeyse her zaman erkeklerden daha ince bileklere sahip kadınlar tarafından takılmıştır. Kartınızı çıkarmadan önce size uygunluğundan emin olmayı ihmal etmeyin.