HALA FEMİNEN Mİ?

  • 63 SHARES

Değişen değerlerden bahsediyor olsak da realitemiz değerli taşlar ve saat ikilisinin diyaloğunun kesilmeyeceği yönünde.

Kalıplar… İnsanlık tarihinin yüzyıllar boyunca mücadele ettiği ya da kabullendiği bir kavram. Ortaya attığımız tezimizi çeşitli görüş ve disiplinlerle destekleyebiliriz elbette ancak madalyonun felsefe kısmını bir kenara bırakarak yüksek saatçilikteki kalıplar üzerinden ilerlemeyi tercih ediyoruz. Değişen değerler, global etkiler ve dahil olan bir sürü değişim etkisi ile artık zamanın kalıpları kırılıyor, en azından kırılmaya çalışıyor. Cinsiyetsizlik kavramı hayatımıza dahil olduğundan beri pek çok alanda kadın/erkek ayrımı flulaşmaya başladı. Yeniden kalıplar… Yüksek saatçilikte de durum aynı, artık birçok marka cinsiyet ayrımını bir kenara bırakıp kararı size bırakmayı tercih ediyor. Hatta değerli taşlarla eşleşen “kadın” saatlerinden çok daha gösterişli tasarımları “erkek” saatlerinde görüyoruz. Saate ek olarak takılan mücevherlerden bahsetmiyoruz bile.

Görünüm dışında bir de saatlerin dahil olduğu ortamlardaki kullanım alanları var. Elbette her bir fonksiyonun sıfır noktasında işlevsellik yer alıyor. Ancak kaçımız dalgıç saatlerini sadece su altında kullanıyor? Hangimiz zamanında askeri amaçlar için geliştirilen komplikasyonları günümüz şartlarında değerlendiriyor? Seneler önce spesifik olarak bir amaç için tasarlanan saatleri bugünlerde gündelik hayatın parçası olarak kabul edileceğini kim tahmin edebilirdi? Soru işaretlerini daha da çoğaltabiliriz, yüksek saatçilik nezdinde değişen anlayışları da sıralamaya devam edebiliriz fakat odak noktamızı biraz daha daraltalım. 

1900 ile 1930 yılları arasında bir hayli göz önünde olan ve daha sonra mücevher saatlerde adım adım ilerlenecek bir tasarım “kokteyl saatler”. Bu dönemde kadınların kolektif tarafını yansıtan elmas saatler bir hayli ilgi görüyordu. Daha sonra safir ve yakut gibi değerli taşlarla birlikte skala genişleyecek, kadın saatleri Art Deco döneminin simgesi haline gelecekti. Collins Dictionary ise bu tarzın tanımını “mücevher olarak resmi bir gece kıyafeti ile birlikte giyilmesi amaçlanan kadın saati” olarak yapıyor. Bir nevi dress code olarak kabul edilebilir ancak artık sadece kadınlara özel değiller ve “resmi gece kıyafeti” de eskisi kadar popüler olduğunu söyleyemeyiz. Saat tarihinde erkeklerin hakim olduğu alanlarda, oransal olarak bu ifadeyi kullanıyoruz kendi branşlarında ilk olan kadınları es geçmeden, daha sert hatlı ve işlevsel modeller görürken kadınlar için fonksiyondan çok görselliğe önem verilen tasarımlar tercih ediliyordu. Ancak her zamanki gibi değişim ile birlikte yenilenecek noktalar olacaktı, korselerin modası geçiyor ve Art Deco mücevher çağında moda olan narin ipek ‘flapper’ tasarımlar, cep saatin ağırlığını taşıyamıyordu. Hal böyle olunca bileklerde görünen saatler hem zaman okumasına hem de mücevher bir bileziği andıran kayışları ile bir taşla iki kuş vurmanın alternatifi yaratmış oldu.

1900’lerin başında henüz minimalizmden çok uzaktık ve insanlar biraz olsun kıyafet ve mücevherleri ile dikkat çekmekten asla çekinmiyorlardı. Her ne kadar kadran çapları 18 mm’den geniş olmasa da kasa ve kayışlar mümkün olduğunca gösterişli ve göz alıcı şekilde tasarlanıyordu. Zaman içerisinde anlayışlar değişse de kokteyl saatlerinin en iyi yanı farklı bir mantalite ile hala görünür olmaları. Ancak belirttiğimiz gibi, değişim global bir terimdi ve her yerde aynıydı. Kokteyl saatlerinin 30 senelik popülerliğinin düşüşü de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra maskülen tarafın yeniden ağır basmasıyla son bulacaktı.

Lakin mücevher ve saat birleşiminde halen görünür olması güncel akımları da takip etmek anlamına geliyor. Minimalizm sadece saat özelinde değil, birçok tasarım ve yaşam biçimini etkisi altına aldığından beri devinim halinde kendini tasarım disiplininde yenilemeye devam ediyor. Saat ve mücevher birlikteliğindeki etkisi de beklenildiği üzere görece daha sade bir tarzla birleştiriliyor. 1900’lü yılların başındaki gösterişli zihniyet değerli taşların denkleme dahil olması ile birlikte güncelliğini koruyor.

Kimi zaman kadrandaki sabit ya da hareketli pırlantalar pozisyon değiştirip kayışa geçiş yapıyor. Altın ve türevlerinin her daim odak olması bir kenara son zamanlarda markalar etik altın özelliği ile sürdürülebilir olmanın da yollarını arıyor. Sadece tasarıma eklenen ayrıntılar değil kasa çapları da tıpkı 100 sene öncesini taklit eder bir pozisyonda. En basitinden altın ve pırlanta setlerin birleşimindeki 15 mm’lik Hermès Médor ve Faubourg Polka minimal referansın bir temsilcisi. Değerli taşlardan çok formun ön planda olduğu- ki Place Vendôme’un sekizgen tasarımından ilham alınarak tasarlanan bir seriden bahsettiğimizden bu oldukça doğal- Première’de kimi zaman beyaz altın ile inci kimi zaman ise pırlanta ile altın eşleşiyor. Van Cleef & Arpels’in 1968’de yarattığı Alhambra koleksiyonu da ihtimaller dahilinde, aynı isimli Alhambra mücevher kreasyonlarıyla uyumlu bir şekilde tasarlanan seçki nostalji adımlarını biraz daha kuvvetlendirerek kolye saatlere daha dinamik bir bakış açısı getiriyor. Daha önce belirttiğimiz zaman okuma ve mücevher ikilisine üçüncü elementi ekleyen kolye saatler üzerinden ilerlediğimizde de Roaring Twenties’e geri dönüş Jaeger-LeCoultre ile gerçekleşiyor. Zira Reverso Secret kolye, hem bir saat hem de bir sautoir. Bir başka bakış açısıyla yüksek mücevher, zanaat ve saat işçiliğinin yaratımı Art Deco bileşenleri ile tamamlanıyor.

Her ne kadar değişen değerlerden bahsediyor olsak da realitemiz değerli taşlar ve saat ikilisinin diyaloğunun kesilmeyeceği yönünde. Ancak aktüel perspektiflerin, yeni dünya görüşlerinin bu zamana kadar belirlenen sınırları silikleştirmeye başlaması ile birlikte değerli taşlar sadece kadınlara özel bir tanım ya da eşleştirme olmaktan çıkmış vaziyette. Yeni kalıplar…