AŞILMIŞ BİR YOL YARATMAK
Montblanc’ın tarih merkezi ofisini ziyaret ederek markanın kalemleriyle saatleri arasındaki satırları yeniden yazdığını gözlemliyoruz. Sonuçta görsel olarak heyecan verici saatler Minerva’da düşündüğümüzden daha uzun süredir yer edinmiş durumda.
Yazı: Chris Hall
Kapının üzerinde yaklaşık on sekiz santim büyüklüğünde serifli metal harflerle Institut Minerva De Recherche En Haute Horlogerie (Minerva Yüksek Saatçilik Araştırma Enstitüsü) yazıyor. Yakındaki altı metrelik bayrak direklerinin ikisinde siyah Montblanc flamaları, üçüncüsünde ise bir İsviçre haçı dalgalanmasa, bu bej binayı pekâlâ saygın bir üniversite sanabilirdik.
Gerçi öyle de düşünülebilir. İsviçre Jura Dağları’ndaki Villeret’de yer alan beş katlı bina iki yana açılan, neredeyse simetrik üç katlı kanatlarıyla bir tür araştırma kütüphanesi gibi görünüyor. Bu duvarların arasında zengin tarihi malzemelerden oluşan arşiv hazinesinin yanı sıra, geleneksel ve son teknoloji makinelerin bir arada bulunduğu uygulamalı laboratuvarlar, prototip geliştirme tesisleri ve yoğun çalışmaya adanmış alanlar yer alır. Mühendislik, malzeme bilimi, sanat, tasarım ve hatta heykel burada temsiliyet bulur.
Bunların hiçbiri uluslararası çapta bilinen lüks bir markanın saatçilik bölümünden tam olarak bekleyeceğiniz şeyler değil. Üstelik bu marka dünyanın en büyük lüks üretim konsorsiyumlarından birine üye. Yine de Montblanc’ın saatçilik operasyonu bu özel binanın da ötesine uzanıyor.
Otuz kilometre mesafedeki Le Locle’da markaya ait başka bir bina daha bulunuyor. Bir masaldan çıkmış gibi görünen, cam kaplı modern bir atölyenin tepesine uyumsuz bir şekilde yerleşen bu villa bakımlı çimenliklerle çevrili. Montblanc’ın kurumsal işlevlerinin çoğu burada yürütülüyor ve aynı zamanda başlangıç ve orta segment saatlerinin üretimi de burada gerçekleşiyor. (Genel olarak, bunlar ya Sellita gibi tedarikçilerden alınan üçüncü parti mekanizmaları ya da ValFleurier tarafından üretilen kalibreleri kullanan modellerdir. ValFleurier, Richemont grubunun büyük kısmına hizmet veren parça ve mekanizmaların üretildiği ana merkezi). Le Locle aynı zamanda Montblanc’ın kalite kontrol prosedürlerinin merkezidir. Her saatin geçmesi gereken 500 saatlik test programı burada uygulanır. Örneğin markanın tüm zamanların en çok satan modeli olan Iced Sea dalış saatinin üretim sürecini görmek isterseniz burayı ziyaret edebilirsiniz.
İşin gerçeği, üretilen saatlerin büyük çoğunluğunun yolu (analistlerin dışarıdan elde ettiği veriler doğruysa yaklaşık %99.6’sı) hiçbir zaman Villeret’den geçmeyecek. Bu saatler Enstitünün atölyelerinde çalışan beyaz önlüklü usta saatçi ve teknisyenlerin elinde büyük bir özenle monte edilip, ardından sökülüp, sonra yeniden monte edilmeyecek. Köprüleri ve kolları elle yapılabilecek en üst düzey işlemlere tabi tutulmayacak ve eşapman mekanizmaları aynı binada üretilen elle ayarlanmış bir spiral yayının frekansında çalışmayacak.
Burada üretilecek 300 küsur saatin her biri hakikaten son derece özel. Resmi olarak bir ayrım yok. Tüm Montblanc saatleri ister 40mm Tradition Automatic Date (perakende fiyatı £2,035) olsun ister Jules Verne’in klasik macera romanı Seksen Günde Devrialem’e saygı duruşunda bulunan, el oyması milyonluk bir ExoTourbillon olsun aynı damgayı taşır. Ancak uzmanlar farkı bilir ve konu bir isme gelir kilitlenir: Minerva.
1858 yılında Charles-Yvan ve Hyppolite Robert kardeşler tarafından kurulan şirket 1878’de adını Robert Frères olarak değiştirir, 1887’de ise Minerva adıyla tescillenir. Sonraki kırk yıl boyunca kadranında ‘Mercure’, ‘Hertha’, ‘Ariana’ ve ‘Tropic’ gibi isimler bulunan saatler üretir. 1929’da şirketin adı Minerva SA olarak tekrar değiştirilir. 2006 yılında Richemont Grubu tarafından satın alındıktan sonra resmi olarak saat üretmese de, bu isim kapının üzerinde, paspasta, (vintage tabelalar ve poster baskıları şeklinde) duvarlarda ve binanın dört bir yanına dağılmış, güzel anı objeleriyle dolup taşan birçok vitrinde yer almayı sürdürür. Önümüzdeki yıl binada küçük bir müze açmayı da planlıyorlar ve bu mantıklı bir adım olsa da Minerva tarihinin tüm binaya yayılması ayrı bir sıcaklık katıyor.
Robert ailesi şu anki binaya 1902 yılında taşınmış. İçeride merdivenlerdeki demir işçiliği gibi orijinal unsurlar korunmuş durumda ancak genel izlenim işlevselliğe odaklanan bir alan olduğu yönünde. Ağır güvenlik kapıları, büyük dijital ekranlar, parça kesip şekillendirmede kullanılan büyük makineler, parke zeminler ve açık renk temiz duvarlar burada bir arada.
Zemin katta, mühendislerle birlikte sessizlik hüküm sürüyor; bazıları iş tezgâhlarında saatlerle ilgilenirken diğerleri bilgisayarda şemalara odaklanmış durumda. Ekibe yıllık iş yükünü özetleyen genel bir bilgilendirme yapılıyor. Örneğin bir mekanizmaya boyut gibi belirli kısıtlamalar içinde belirli komplikasyonları entegre etmek. Aralarında kararlı GCHQ kod çözücüleri de bulunan ekip üyeleri bu sorunlara çözümler geliştirmek için işe koyuluyor. Nitekim yeni bir takvim tabanlı mekanizmanın tasarımı gibi birtakım meseleleri çözmek yıllar alabiliyor. Üzerinde beş yıldır çalıştıkları hâlâ tamamlanmamış bir proje buna örnek.
Yakın zamanda Montblanc için bu şekilde önemli bir dönüm noktası yaşandı. 2021 yılında, yeni atanmış Genel Müdür Laurent Lecamp’ın bir önerisi üzerinde çalışmaya başladılar. Minerva’nın belki de en çok tanınan kalibresi MB 16.29’un kronograf mekanizmasını tersine çevireceklerdi. Bu çalışmanın sonucunda, yakın zamanda tanıtılan Unveiled Secret monopusher chronograph ortaya çıktı. Son derece etkileyici bir saat. Elle kurulan haute horlogerie kronografının kavisli indeksleri ve kamlarını açık kadranın hemen altında sergileyen ilk saat olma özelliği taşıyor. Yaygın bir efsanenin aksine, Minerva’nın imzası haline gelen, kadranın üst yarısı boyunca kıvrılan ok uçlu indeksler, şeytan kuyruğuna değil, Roma tanrıçası Minerva’nın mızrağına bir göndermedir. Diğer kollar gibi elle pahlanan bu detay Minerva mekanizmasını bir bakışta tanımanın en kolay yoludur.
Mekanizmayı tersine çevirmek küçük bir iş değildi; bunun için yirmi bir ek bileşen gerekiyordu ve kronograf mekanizması önemli ölçüde yeniden düzenlenmeliydi. Sonuçta yeni saati klasik bir Montblanc/ Minerva kronografının kasa arkasından görülen haliyle karşılaştırırsanız yapılan değişikliklerin ayna görüntüsü sağlayacak şekilde basit bir tersine çevirmeden ibaret olmadığını görebilirsiniz. Ekip bu değişikliklerin kısmen zorunluluktan kısmen de estetik kaygılarla yapıldığını belirtiyor. Ki koleksiyonerlerin Minerva tabanlı kronografları sıklıkla güzelliğiyle övdüğü düşünüldüğünde estetik kaygı meselesi daha iyi anlaşılabilir.
Belirli bir şıklık duygusunun yanı sıra gösterişli detaylara ve süslemelere düşkünlük Minerva’da adeta bir standart. Minerva tarih boyunca yalnızca işlevsel değil görsel olarak da büyüleyici mekanizmalar üretmiştir. Bu saatler tahmin edebileceğiniz gibi hem son ayarlarının elle yapılmasıyla hem de genel oran ve tasarımlarıyla dikkat çeker. Bugün bu anlayış ExoTourbillon modellerindeki üç haftalık bir birleştirme süreci gerektiren kıvrımlı tourbillon köprüsü gibi ayrıntılarda ve Montblanc’ın saatçilik alanındaki en büyük başarılarından olan olağanüstü hırslı Metamorphosis komplikasyonlarında kendini gösterir. Bu komplikasyonlar Montblanc’ın saatçilikte ulaştığı zirveyi temsil eder.
Markanın bu tavrını somutlaştıran sadece zevkli ürünleri değil; M harfi zarif bir el yazısıyla yazılan Minerva logosu bile Montblanc’ın gösterişine gösteriş katıyor. İşlevsel ve pratik spor kronografları ve her türden cep saati ürettiği otuzlu ve altmışlı yıllar arasında tam da gücünün zirvesindeyken zarafetle yaptığı bir şey bu.
Villeret manüfaktürünün beşinci katında yer alan, toplantı salonu ve sergi alanı işlevleri gören odada kusursuz durumdaki birkaç Minerva saatin sergilendiğini görmek şaşırtıcı değil. Ancak bir kat aşağıda çok daha büyük bir hazine yatıyor: Minerva’nın gerçek arşivi. Kasalar, kadranlar, mühürler ve parçalarla ve daha pek çok şeyle dolu, Art Deco gravürler, 1970’lere ait kitsch ambalajlar, tasarım şemaları ve çeşitli yapım aşamalarını gösteren saatlerle dolu rafların birbirleriyle yarıştığı bir alan burası. Lecamp genel müdür olarak göreve başladığında kendini bu arşivin kollarına bırakmış. “İlk dört ay boyunca Minerva hakkında on dört kitap okudum” diyor. “Bu kitaplardan birinde pilotlar için kullanılan özel bir uçuş bezeli buldum. Aralık 1927’de bunun için bir patent başvurusu yapmışız.” Lecamp saatin arka tarafında mekanizmanın sunduğu görsel kimliği ön tarafta da sağlayabileceğini fark ederek bu tasarımı görsel dilin temel bir unsuru haline getirmeye karar vermiş. “Ekibimden Minerva’nın ürettiği her yeni saate bu oluklu bezeli eklemesini istedim, böylece bir bakışta saatin markası ve nereden geldiği anlaşılabilecekti.”
Montblanc’taki stil ve zarafetin tek kaynağının Minerva olduğunu söylemek yanlış olur. Montblanc’ın adını duyurduğu koleksiyon değeri taşıyan dolma kalemler dünyası da giderek artan bir şekilde yüksek saatçilik kreasyonlarıyla kesişiyor.
Geçen seneden bu yana
Montblanc’ın hem (şirketin kendi tanımıyla) “yazı gereçleri” hem de saatlerinin geliştirilmesinden sorumlu olan Lecamp bu iki alan arasındaki bağlantıları vurgulamaya son derece hevesli. Özellikle 2008’den beri ValFleurier kalibreleriyle çalışan ve 1821’de Fransız mahkemesi için “mürekkepli kronograf” yaratan efsanevi saatçi Nicolas Rieussec’e ithaf edilen Nicolas Rieussec serisine dikkat çekiyor. Rieussec’in zamanlayıcısının Paris’teki Champs de Mars’ta at yarışlarını zamanlamak için dönen disklerin üzerine mavi mürekkep damlatan bir kronograf olduğu göz önünde bulundurulduğunda, yazıyla kurduğu doğrudan bağlantı gözden kaçmıyor. Ancak Montblanc’ın son sınırlı üretim saatinde bu bağlantının daha da tematik bir şekilde işlendiğini görüyoruz. Tasarımında Montblanc’ın amiral kalemi Meisterstück’ün eskizleri saatin kadranına işlenmiş ve Super-LumiNova ile aydınlatılmış olarak bulunuyor.
Villeret’te üretilen diğer saatler
de Montblanc’ın edebi ve tarihi bağlantılarını gözler önüne serer nitelikte. Halbuki bu, yakın zamana kadar sadece kalemlere ayrılmış bir konseptti. Bugün ise dört bin yıldan fazla bir süre önce yazı yazdığı bilinen ve en eski yazar olduğu düşünülen Sümerli bir kadına saygı duruşunda bulunan Star Legacy
Exo Tourbillon Skeleton Enheduanna’ya sahibiz. Sadece on adet üretilmiş bu saat Montblanc’ın Cenevre’de bulduğu Sümerce uzmanı bir antik dil profesörünün metinleri doğru bir şekilde çevirmesi sayesinde yapılmış. Bunun ötesinde saati yaratıp süslemek için gereken usta saatçi ve işçileri bulmak için çok da uzağa bakmasına gerek kalmamış. Ziyaretim sırasında, bu on parçadan biri son kez kasaya yerleştiriliyordu; baştan sona tek bir saatçi tarafından yapılan bu saatlerden birini satın alan müşteriler Villeret’e gelip bu değerli eseri üreten ustayla tanışmaya davet ediliyor. Lecamp bu buluşmanın sıklıkla gerçekleştiğini belirtiyor. Bu buluşma markaya hem bölge coğrafyası ile saatler hem de bu vadilerde nesiller boyu gelişen zanaatçilik mirası arasında bağları güçlendirme imkânı tanıyor.
Beşinci kattan vadinin karşısındaki ağaçlarla kaplı V şeklindeki yarığı işaret ederek “Şu tepeleri görüyor musunuz?” diye soruyor. “Beraber oraya yürüyüşe gidip fondü yiyoruz. Hem oradan Mont Blanc dağ kitlesini görmek de mümkün.” V şeklindeki bu vadinin aynı zamanda Minerva’nın karakteristik kronograf köprüsüne ilham kaynağı olduğu da rivayet ediliyor. İşte Montblanc saatçiliğinden beklediğimiz türden şairane bir özgürlük örneği.