SEA-DWELLER
Rolex kırmızıya döndü.
Rolex’in reklam ve pazarlama departmanlarından sorumlu olan kişi veya kişiler tanıtıma dair eğitim vermeye başlarsa alanlarındaki en başarılı ekiplerden biri olacaktır. Kendileri fırsatları değerlendirmek ya da olumsuz bir sonucu büyük bir başarıya çevirmek konusunda ya çok şanslılar ya da öğrenim yıllarında yüksek tezlerini bu alan üzerine yapmışlar. Sebebini biraz sonra okuyacağınız Sea-Dweller’ın doğuşunda daha rahat anlayacaksınız. Rolex’in Oyster kasası derin denizlere karşı bir savaş başlatmıştı, aslında o basit bir şekilde suya karşı bir mücadeleye girmişti. Ancak Oyster’ın önlenemez yükselişi yaklaşık 40 yıl içerisinde bu çetin mücadeleyi okyanusların en derin noktasına kadar çekti. Rolex şimdilerde bu çekişmeyi rahat ve kendinden emin bir şekilde önde götürüyor, fakat durum bu hale evrilene kadar hem manüfaktür yeni şeyler deneyimledi hem de insanlık derinlik kavramını keşfetmeye başladı. Sea-Dweller öncesinde modelin öncüsü diyebileceğimiz Submariner’ın hikayesine kısaca değinmemiz daha aydınlatıcı olacaktır, böylelikle dalış saati denilince akla gelen ilk parçanın (Submariner) neden yeterli olmadığını ve onun büyük bir abiye (Sea-Dweller) neden ihtiyaç duyduğunu daha iyi anlamlandırabiliriz. Oyster kasanın suyla olan mücadelesinin Rolex lehine döndüğü dönemlerde Hans Wilsdorf’un hem yakın bir arkadaşı hem de Rolex Yönetim Kurulu Üyesi olan René-Paul Jeanneret, Wilsdorf’un odasına parlak bir kirle gitti. Jeanneret, su içerisinde kullanıma uygun, aynı zamanda günlük hayata sıkıntı çekmeden adapte olabilecek bir dalış saati yaratmayı düşünüyordu. Kendisinin Wilsdorf kadar önemli başka biriyle de dostluğu vardı; Jacques-Yves Cousteau, René-Paul Jeanneret’ye bu dalış saatinin üretiminde yardımcı olmayı kabul etmişti. Wilsdorf, Jeanneret ve Cousteau kir birliğine vardıklarında kendileri dahi hem dalış saati gibi bir kavramı vazgeçilmez yapacaklarını hem de üretimeyi planladıkları Submariner’ın kült bir simge olacağını bilmiyordu. Aslında Submariner, Rolex adına da bir ilk olacaktı, model Turn-O-Graph gibi spor odaklı bir saatin ilk kez belli bir kalıba sokulması anlamına geliyordu. Submariner, Rolex’in profesyonel amaçla kullanılan ve sını andırılan en önemli parçası olmuştu, GMT-Master ve Cosmograph Daytona gibi koleksiyonlar bu seriden aldıkları cesaretle ortaya çıktı. 1953’te yaratılan Submariner, 1964’e kadar pek sıkıntı çekmedi; hatta konsept bir model Jacques Piccard ile 10 bin metreden daha derine sorun yaşamadan inmeyi başardı. Fakat 1960’larda insanlık petrolün de bitebilecek bir şey olduğunu iyiden iyiye hissetti. Yeryüzünde olduğu gibi deniz tabanlarında da petrol aranabilirdi. Amerika Birleşik Devletleri gerek derinliklerdeki doğal yaşamı keşfetmek gerekse de profesyonel dalgıçların deniz tabanlarında uzun süreli çalışma periyotlarını planlamak adına bir proje başlattı. Üç basamaktan oluşan deneysel SEALAB dalışlarının ilki Bermuda kıyılarında 20 Temmuz 1960’da gerçekleştirildi. Üç hafta olarak planlanan görev hava şartları sebebiyle 11 günde bitirildi ve 58 metre derinlikte bu kadar süre kalan dalgıçlar su yüzeyine kontrollü bir şekilde çıkarken yüksek saatçilik daha önce fark etmediği bir sorunla karşılaştı, bu probleme ilk elden tanık olan model ise Submariner’dı. Vurgun tehlikesini bertaraf etmek adına dalgıçlar su yüzeyine çıktıktan sonra yaklaşık 25 saat boyunca basınç dengesi ayarlanmış bir tankın içinde kalmalıydı. 25 saat boyunca zaman öldürmek için uğraş dört profesyonel kart oynarlarken tank içindeki sessizlik bir anda Robert Barth’ın kolundaki Submariner’ın kristal camı kasadan fırladığında bozuldu, böylelikle helyumun mekanik saatler üzerindeki etkisi net şekilde hissedildi. Levazım Subayı Barth bu sorunu kısa sürede fark etti, yüksek basınçta sıkışan helyum molekülleri basınç azaldığında hareketleniyordu ve yüksek saatçilik de vurgun tehlikesiyle baş başa kalıyordu. Çözüm yine Robert Barth’dan geldi, tek yönlü çalışan bir helyum val bunun sonrasında derin dalış yapan kimselerin kullandığı saatlere entegre edilmeliydi.
Submariner küçük bir helyum val sayesinde mutasyon geçirmişti, SEALAB ekibinin başına gelenler Rolex’i önlemler almaya itti ve bu kez sahneye COMEX çıktı. Basınç tankları üreten ve dalgıçları derin denizlerde çalışmak için eğiten Fransız COMEX şirketi helyum val üzerine çalışmalar yapan Rolex’den 1967’de teslim edilmesi için yeni modeller istedi. Kadranında COMEX logosu ve kasasında helyum val bulunan Rolex’ler aynı yılın başalarında tahsis edildi, COMEX ibaresi içermeyen versiyonlar ise 1967’nin ortalarına doğru butiklerde satılmaya başlandı, bu yıl 50. yaşını kutlayan Sea-Dweller’ın doğumu da bu şekilde gerçekleşti. Sea-Dweller’lar ilk olarak yaklaşık 100 adetle limitli olarak üretildi. Kesin sayı hala bilinmiyor ve bu ilk türevler kasa arka kapağındaki ‘patent pending’ ifadesiyle biliniyordu; bu, modelin hala helyum val nin patentini beklediğini işaret ediyordu. Ardından ‘double red’ ve nadide ‘single red’ deyimlerinin doğuşu gerçekleşti. Model adının iki satırda kırmızı renkte yazıldığı versiyonlar double; tek satırda yazıldığı halleri ise single red olarak anıldı, tıpkı bu yıl Basel’de tanıtılan 50. yıl parçası gibi. Rolex yeni Sea-Dweller’ı vintage ‘single red’ modeline gönderme yaparak lanse etse de -ki bu strateji Rolex’den beklenecek bir şey değil- markanın sığındığı tek liman tarihi göndermeler olmadı. Yeni model cebinde birden fazla farklılıkla geliyor. İlk olarak kasadaki değişiklikle karşılaşıyoruz, ikonik 904L çeliğinde ya da formda bir yenilik yok, ancak kasa çapı 43 mm’ye çıkmış durumda. Gösterişli bir dalış saati ve 1220 metrelik su geçirmezliği olan bir parça için bu ideal bir rakam, fakat şimdiye kadar daha küçük çaplarda dahi bu dalış değerini yakalayan Rolex artık görünüşe önem verdiğini gösteriyor, teknik anlamda kanıtlayacak bir şeyi olmaması kendisi için artı bir değer. Sea-Dweller’daki diğer yenilik ise tarih göstergesinin üzerine gelen cyclops lensi, cyclops daha önce birçok vintage ve güncel Rolex’de kullanılmış olmasına rağmen Sea-Dweller nezdinde ilk kez karşılaştığımız bir yenilik. 1220 metrelik rakam düşünülürse cyclops lensin bu derinliklere dayanamayacağı düşünülebilir, ancak Rolex artık buna bir çözüm bulmuşa benziyor. Vintage single red modeline gönderme yapıldığını düşünürsek işin hem hikaye hem inovasyon kısmında kımanüfaktür tutarlı bir senaryo yazmış diyebiliriz, ibre ve indekslerin üzerindeki mavi chromalight luminova da önceki modellerde karşılaştığımız bir özellik olarak 2017 versiyonunda karşımıza çıkıyor. Daha önce Datejust 41’de de test ettiğimiz otomatik kurmalı kalibre 3235’e sahip Sea Dweller bu sayede anti manyetik bir model de oluyor, eğer satürasyon dalışları için bu modeli alacak olanlar varsa saatin her daim hassasiyetle (+2/-2 gibi muazzam bir değer) çalışacağını ve şoklara karşı dirençli olacağını söyleyebiliriz. Son olarak tepe kolunda kullanılan üç aşamalı sistem (triplock) ise tıpkı eski denizaltılarda karşılaştığımız sistemin bir türevi. Rolex yeni Sea-Dweller’da vintage parçanın bir güncellemesini tanıtmayı seçti, bu son birkaç yılın en büyük trendi oldu ve etkisini sürdürmeye de devam ediyor. Rolex gibi bir marka her ne kadar bu akımların dışında hareket etse de fazla belli etmeden buna dahil oldu ve gelecekte göreceğimiz vintage uyarlamaların da ön gösterimini yaptı. 1967’de Submariner’ın fark edilen eksiklikleri ve ortaya çıkan ihtiyaçlar markanın yetkin olduğu bir konu üzerine daha fazla çalışması gerektiğini ortaya koydu. Derin denizler Rolex’i bir kez buna mecbur etti ve marka Submariner’ın ulaşamadığı noktalara eriştiğinde kendinden emin bir şekilde bu derinlikler için yeni bir ev sahibi yaratmış oldu. Tıpkı bir COMEX reklam a şinde yazdığı gibi “Oksijen kıtlığı başladığında onlar daha kolay nefes almaya başlıyor
Fotoğraf: Berkant Demirbek
Realizasyon: Beran Toksöz