PANDA DIAL
Vintage modellerin güncellenmesi son zamanlarda sıklıkla karşılaştığımız bir akımdı, 1960’lardan sonra nesli tükenmeye başlayan panda dial’lar da bu trendin katılımcılarından oldu. Sırada onların güncel versiyonlarını yaşatmak var.
Royal Oak Yorumu
Kronograf çağında ortaya çıkan panda dial’a sahip vintage modellerin aksine Royal Oak Chronograph oldukça çağdaş. Geçmiş modellerin herhangi birinden esinle yaratılmamış ve Royal Oak’un hiçbir döneme ait olmayan çizgisine sadık. Beyaz üzerine siyah alt kadranlarla kendisi panda dial örneklerinin en net yansıması niteliğinde, SIHH 2017’de 20. yaşını kutlayan kronograf fonksiyonlu Royal Oak’ları anmak için yaratılan model mekanik anlamda çok büyük bir yenilik sunmuyor. Kendisi hala 11.5 ligne ölçüsündeki otomatik kurmalı mekanizma 2385’i kullanıyor. Fakat kalibre ve teknik konulara dair detayları öğrenmek için öncelikle modelin görsel etkisinden çıkabilmeniz gerek. SIHH sonrası otoriteler ağızbirliği yapmışçasına Royal Oak Chronograph’ları hayranlıkla betimliyordu ve bu gümüşi kadran üzerindeki siyah kronograf göstergeleriyle beyaz altın kaplama saat indeksleri 41 mm’lik kompakt kasanın etkisini artırıyordu. Bu modelin insanları etkilediği nokta tahminen panda dial gibi zarafetten uzak, daha sportif ve maskülen etki yaratan bir bileşenin Royal Oak gibi kült bir seride bu kadar etkin şekilde kullanılması. Seri kesinlikle kronograf olmak için yaratılmamıştı ancak bu fonksiyon koleksiyona ancak bu kadar şık bir şekilde adapte edilebilirdi, Royal Oak’un 20 yıllık kronograf macerasındaki en etkileyici üye.
Reverse Panda
Her üretici Heuer kadar şanslı değil, Jack Heuer gibi bir simgeye sahip olabilmiş değil ve bu sebeple yarış pistlerine gerçekten ait olabilmiş modeller üretebilmiş değil. Autavia havacılık ve otomotiv sektörlerinin ikisine de hitap eden bir parça olarak doğmuştu, bir dashboard ekipmanı olarak Jack Heuer tarafından bizzat yaratılmıştı ancak pist üzerinde Heuer’i hayal kırıklığına uğrattığı için üretimden kalktı ve manüfaktür kronograf fonksiyonlu bir kol saatine ihtiyaç duyduğunda tekrar Jack Heuer tarafından koleksiyona eklendi; kendisiyle ilgili detaylı bilgiyi Gazete Basel ekimizde de bulabilirsiniz. Güncel model reverse panda sınıfına giriyor, yani beyaz üzerine siyah alt kadranlar yerine siyah üzerine beyazları tercih ediyor. Bu durum Autavia’nın bir derinlik yaratmasını sağlıyor; koyu kadranın gizemli bir tarafı var, kahverengi saat indeksleri kağıt üzerinde hiç iyi bir fikir gibi durmasa da (siyah-kahverengi uyumu tartışılabilir bir kombinasyon) somut olarak sonuca ulaşıyor ve beyaz alt kadranlar belki de bir kol saatinde görebileceğiniz en iyi kontrastı yaratıyor. Valjoux 72 ile yüksek saatçiliğe giriş yapan Autavia şimdi manüfaktür kalibre Heuer 02’yi kullanıyor, kendisi bu anlamda biraz daha modern, görünüşü hala vintage daha önce hiç olmadığı kadar dikkat çekici. Marka siyah ve beyaz gibi iki basit renge bu anlamda ne kadar teşekkür etse az.
Kesişen Kümeler
Seramikleştirilmiş koyu renkli alüminyum kasası, agresif kronograf butonları, siyah kauçuk kayışı ve El Primero’ya özgü kasa kulaklarıyla Zenith’in 1969’da doğan modelinin güncel versiyonu olabildiğince kışkırtıcı ve vintage görünümlü muadillerinin aksine daha çağdaş. 42 mm’lik çapa sahip kasa inceliği (12.75 mm) sebebiyle ve tabii ki kauçuk kayışın yardımıyla da bileği oldukça kolay şekilde sarıyor ve eğer bir kronograf istiyorsanız bu muhakkak dikkat etmeniz gereken bir unsur. Yeni El Primero’da kullanılan kubbe formundaki safir kristal modele ait ender vintage öğelerden biri, aslında panda dial olarak adlandırılan bir parçada beyaz üzerindeki siyah alt kadranlar bu tarihi değeri öne çıkaran yegane bileşenler olur, fakat El Primero’daki alt kadranlar birbirinden bağımsız değil. Üretici tarihi bir modeli teknolojik kasa materyaliyle kurgulamış olduğu gibi alt kadranları da bir kesişim kümesi gibi yerleştirmiş. Bu sayede saatin dış formundaki kompakt duruş kadran üzerinde de pekiştirilmiş, aslında bu küçük oyun sayesinde El Primero daha karakteristik bir hal almış. Alt kadranların birbirine yakın durması 42 mm’lik çapa sahip kasanın gerçekliğinde de bir algı yaratmış, çap aslında olduğundan daha küçük duruyor. Saatte 36 bin titreşim yapan otomatik kurmalı manüfaktür kalibre 400B hassasiyeti makul değerlerde tuttuğu gibi 50 saatlik güç rezerviyle de pratiklik sağlıyor. El Primero yüksek saatçilikteki vintage değerlerden biri olsa da 2017’deki model çağdaşlaşma sürecinin bir başlangıcı gibi olmuş, karakter anlamında kendisi kabuk değiştirmiş.
Semi-Panda
Bahsettiğimiz model son birkaç zamandır gündemde olan panda dial akımının en gerçek temsilcisi. Vintage bir modelin tarihi dokusuna sahip, çok büyük değişikliklere maruz kalmadan güncellenmiş ve 1960’larda lanse edilen kronograflar arasındaki karakteristik üyelerden biri. Hal böyle olunca Hamilton Intra-Matic 68 dikkatle yaklaşılması gereken bir parça oluyor. Ayrıca diğer panda dial’lar arasında bir ayrıcalığa da sahip, Intra-Matic aslında bir semi-panda, siyahla beyaz kontrastını sunan iki alt kadrana sahip; pandanın ağız bölgesindeki siyahlık (reverse panda özelinde beyazlık dememiz gerekir) bu modelde mevcut değil. Bu özellik onu muadillerinden ayırıyor, bununla birlikte alt kadranların okunurluğu da büyüklükleri sebebiyle doğal olarak pozitif bir etkiyle kullanıcıya hissettiriliyor, ayrıca takimetre skalasıyla renk bütünlüğü yaratmaları da saatin genel anlamda görünürlüğüne artı değer katıyor. Tarih göstergesinin de 6 pozisyonunda, siyah zemin üzerinde sunulması renk bütünlüğüne değer katan son bileşen oluyor. 1968’de Chrono-Matic adı altında ya da bir başka isimle Chronograph B olarak sunulan modelin güncel hali 42 mm çapındaki paslanmaz çelik kasaya sahip, kronograflar için bu değer görece fazla olsa da butonların da yardımıyla model olabildiğince agresif bir görünüm çiziyor ve bileğe sanılandan çok daha rahat oturuyor.
Havacılığa ait bir panda
Panda dial’ların sadece pistler üzerindeki yarışlar için tasarlanan kronograflarda kullanıldığını düşünüyorsanız sektörün en karakteristik üreticilerinden birinin size verecek bir cevabı var. Navitimer 01 de tıpkı diğer kronograflar gibi erken bir döneme ait. Chronomat’tan evrilerek 1952’de lanse edilen ilk türev Breitling’in karakterine büyük ölçüde katkı yapmıştı, dişli bezeli ve alışılandan daha fazla cilalanan kasasıyla model ilk bakışta dikkati çekiyordu. Bu sebeple güncel serinin de kendine has bir çizgisi olması gayet doğaldı. Breitling’in Navitimer 01 43 mm’lik kasası vesilesiyle oldukça geniş bir parça, bu durum kadran üzerindeki kalabalığın etkisini de bir bakıma nötrlüyor, bu yüzen de Navitimer 01’ın ilk bakıştaki komplike görünümü kısa süre sonra etkisini azaltıyor.