ROLEX HANGİ FAZDA?

  • 40 SHARES

Bazı markalar dijital üzerinden daha geniş kitlelere yönelmeye çabalarken, bu kesime zaten hükmeden Rolex de, yeni Cellini Moonphase ile saat kültürü yüksek kişileri bulmaya çalışıyor.

Saatlerle çok içli dışlı geçinmeyen biri dahi, meteoritten yapılan kadranları duyduğunda konuşmaya kulak kabartabiliyor. Nedir ilgisini çeken? Pazarlamanın bize “orijinal fikirleri” takdim ettiği uçsuz bucaksız bir denizde yüzdüğümüz bu yıllarda, bir saatin, hakikatini gök bilimine dayandırabiliyor olması. Ama konuşmanın başına dönecek olursak, eğer siz saatlerle içli dışlı geçinen biriyseniz, meteordan yapılan kadranlara duyduğunuz hayranlık, zaman içinde şaşkınlığınızın dinmesiyle azalmış olabilir. Ayrıca ne de olsa antik medeniyetlerde bile dekorasyon ve mücevheratta gök taşları kullanılıyordu. Ve de, bugün neredeyse her markanın en klasik modelinde bir meteorit kadranı da var. Ama sizin dışınızda, halen saatinin kadranını meteorit modifiyeye sokanlar veya müzayedelerde bu saatlerin peşine düşenler de var. İşte Rolex de, yeni Cellini modeliyle bu iki uç profili ortak paydada birleştiriyor. Kadranda meteorit mi? Ne bir tek saatin en önemli unsuru, ne de sadece eski bir dikkat çekme geleneği.
Bir yandan aslında bu, seneler sonra tekrar gördüğümüz bir komplikasyon için geliştirilmiş bir tasarım detayı. Yani bu senaryoda esas olay komplikasyonun geri gelişi. Zira 50’lerden bu yana Rolex, Ay fazı komplikasyonlu bir model sunmamıştı. (6062 ve 5171 referans numaralarıyla Rolex tarihçenizi zorlayabilirsiniz.) Şimdiyse Ay fazı uzun bir aranın ardından tekrar gündeme gelmeye yaraşır bir şekilde ortaya farklı çıkıyor. Çünkü genelde bu gösterge Ay’ın o günkü durumunu gösterir, diğer fazlar kadran arkasında kalır. Rolex’in tam daire mavi diskinde ise durum farklı; Rolex, her fazı sergiliyor. Ve bu açık oyunda meteor taşından yapılan diske verilen rol de yalnızca Ay’ı temsil etmek.
Fakat öte yandan, mevzubahis komplikasyonun gösterge tasarımı, saatin ana elementi gibi de hissettiriyor. Beyaz kadranın lacivert diskle yarattığı kontrast ve kullanılan materyaller, koleksiyonun adında referans alınan 16. yüzyıl heykeltıraşı Benvenuto Cellini’nin sanat ve zanaat arasındaki ayrımı sorgulatan eserlerini anımsatıyor. Dolunay meteoritle ile resmedilmiş; yeni ay ise gümüş bir halka. Bunlara bir de kadranı içten çevreleyen ayın günü fonksiyonunun, merkezden çıkan yarım ay biçimindeki lacivert ibresi eklenince, kadran tasarımındaki dairesel ve lunar dengenin kahramanı, bizi yazının ilk cümlesindeki diyaloga götürüyor. Ve meteorit kullanmanın ne kadar doğru bir karar olduğuna… Üstelik bu karar müthiş bir pazarlama stratejisini de hissettiriyor.
Rolex’in bu seneki en önemli yeniliğinin çelik kullanımına ağırlık vermek olduğunu, 12. sayıyla birlikte yayınlandığımız Basel gazetesinde, fiyat düşürmenin “Rolexce” yöntemi diyerek özetlemiştik. Yeni Cellini de esasen yine bu yönteme işaret ediyor. Tüm kadranda meteroit kullanmanın masrafını katbekat azaltmak, hem de meteor etkisini azaltmadan; bu etkileyici fikrin elbette Rolex’ten çıkmasını beklerdik.
Bu etkenleri bir kenara bırakıp, saatin mekanizmasına gelecek olursak, kadranı çevreleyen tarih göstergesi yeni bir Rolex mekanizması sayesinde karşımızda. Diğer tüm Rolex saatler gibi, Cellini Moonphase’in kalibresi de ‘Superlative Chronometer’ sertifikasına sahip. 2015’te tekrar tanımlanan bu standartta, saatin günlük sapma payı -2/+2 saniye idi. Dolayısıyla Cellini Moonphase’in kalibre 3195’i için de aynısı geçerli. Ancak meteorit, içerdiği yüksek dozdaki demirden dolayı hayli manyetik olduğundan, 3195’in üretiminin biraz daha uğraştırıcı olabileceğini de varsayabiliyoruz. En iyi Moonphase modellerinde olduğu gibi, Cellini Moonphase’in kalibresi de 122 sene boyunca astronomik hassasiyet garantisi veriyor, yani komplikasyonu ayarladıktan sonra hayatınız boyunca düzeltmek pek mümkün değil gibi gözüküyor.
2014’te yeniden lanse edilen Cellini koleksiyonu, bu zamana kadarki Time, Date ve Dual Time modellerinin ardından, şimdi Moonphase ile ailesine dördüncü farklı kalibreyi eklemiş oldu.
Bazı diğer markaların, az sayıda çok komplike saat üretme alışkanlığı Rolex’i hiç cezbetmedi. Zaten Rolex’i Rolex yapan bir diğer etmen de buydu. Hata payını sıfıra indiren seri üretime adapte modeller. Haliyle bu yeni komplikasyon da tartışma doğuruyor: Rolex, artık niş segmenti de göz önünde bulunduruyor? Açıkçası cevap Rolex’in ‘dress watch’ kategorisine yaklaşımından ibaret. Çünkü ölçülen eğilim, “ihtiyaç” diyemeyeceğimiz, göstergesi meteorit bir komplikasyona sahip, tek kadran ve kasa rengiyle sunulan bir saati seçmek. Epey spesifik tanımlanabiliyor, öyle değil mi? Ve bu da şu anda hedeflediği alıcısının ipucunu veriyor. Hiç kuşkusuz, takım elbise zevki yerinde olan, kararlı biri. Biz bunu ara sıra “saat kültürü” diye de adlandırıyoruz, fark ettiniz mi?