İNTERNETTEN SAAT ALMA MESELESİ
Saat markaları ve perakendeciler en sonunda online satışı benimsedi. Peki bizim saat alma alışkanlıklarımız değişti mi? Lüks kategorisindeki saatler, ‘sepete ekle’ mantalitesine ne kadar uygunlar?
QP aracılığıyla neyin yeni ya da neyin ‘inovatif’ olduğuyla ilgili bir sürü şey okuyorsunuz. Zira lüks saat dünyası, ilginç bir anakronizmle, aslında içinde bulunduğumuz zamanın dışında olan bir iş konu ve biz bu endüstrinin kendi oyun alanında eğlenmesini ve mekanik komplikasyon üretimini büyük bir hızla geliştirmeye adanmış insanlarla dolu olmasını seviyoruz.
Fakat saat üretmek bu işin sadece bir yönü. Elbette ihtişamlı manüfaktürler, yoğun Ar-Ge laboratuvarları ve telaşlı montaj hatları olmasaydı bizler birer saat sahibi olamazdık. Distribütörler, perakendeciler, butikler, mücevherciler ve alışveriş merkezleri olmasaydı da… Ve işin bu tarafı ‘geleneği yeniden icat etmek’ konusunda pazarlama departmanına kıyasla daha az istekli. Yeni saatlerin çok küçük bir kısmı internet üzerinden satın alınabiliyor ve aralarında Rolex’in de bulunduğu en popüler markalardan bazıları da internet üzerinde kesinlikle mevcut değil.
Bazı markalar operasyonlarını online satış etrafında kurdu ve İsviçre saatçilerinin çok azı, e-ticarete duyulan ihtiyacı erkenden teşhis etti; Chopard, Cartier ve Bell & Ross bunlardan bazıları. Ve geçtiğimiz on sekiz ay içerisinde bu markalara, doğrudan online satış işine girişen Panerai, Breitling, TAG Heuer ve Hamilton gibi yenileri katıldı. Böylece online perakendecilerin sayısındaki artış daha belirgin oldu. Büyük caddeler üzerinde yer alan dev butikler, markaların kendi e-mağazalarının harekete geçmesiyle gözden düşme riskini fark ettiler ve kendi online çalışmalarını hızlandırdılar. The Watch Gallery (bu yılın başında Avrupalı bir şirket tarafından satın alınmasıyla artık Bucherer.com adıyla karşımıza çıkıyor) Jaeger-LeCoultre ve Cartier’yi kataloglarına ekledi; sitenin sahibi David Coleridge, markaların kendi e-mağazalarından daha fazla satış yaptıklarını ileri sürdü. Ve mücadeleyi büyük bir enerjiyle köklü markalara taşıyan Mr Porter birkaç yıl önce kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey sunmazken bugün IWC, Montblanc, Baume & Mercier, Bremont, Ressence, Zenith ve Junghans markalarının ürünlerini stoklarına ekledi.
Peki öyleyse niçin saat alma alışkanlıklarımızla ilgili hiçbir şeyin değişmediğini söylüyoruz? Tüm bunlar dönüşmekte olan piyasanın kanıtları değil mi? Öyle görünüyor ki ‘yaparsan gelirler’ sözü saat markaları için pek geçerli olmuyor… MainFirst Bank’teki lüks ürün analistlerine göre online satışlar saat satışlarının sadece yüzde üçünü oluşturuyor.
En ünlü manüfaktürlerden bazıları (özellikle yeni jenerasyonu hedefleyenler) bu durumu saatlerin niteliksel olarak farklı olmasının kanıtı olarak ileri süreceklerdir. Genellikle güçlü kişisel bağ kurduğumuz lüks kategorisindeki saatler, ‘sepete ekle’ mantalitesine pek de uygun değiller. İnternet saatler hakkında bir şeyler öğrenmek için iyi bir yer olabilir ama paranızı vermeye razı olmak için eğitimli bir satış personeli ile karşı karşıya gelmeniz gerekiyor.
Tabii bu sav her zaman geçerli olmuyor. Bu yıl Ocak ayında Omega özel üretim Speedy Tuesday modelini lanse etti. Marka Instagram üzerinden ön siparişleri aldı ve 2012 saatin tamamı altı saatten kısa bir süre içerisinde tükendi. O sırada henüz kimsenin eline almadığı 4.000 poundluk bir saatten bahsediyoruz. Hodinkee aynı taktiği Zenith, TAG Heuer ile (internet alışverişinizde beş haneli rakamlar harcamak konusunda endişeleriniz yoksa) Ressence ve Vacheron Constantin gibi markalara ait sınırlı üretim parçalar için uyguladı.
Öte yandan geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde bir saat markası kurduysanız büyük ihtimalle geleneksel perakende modelinden tamamıyla kaçındınız. Mesela Christopher Ward online satışlarla oldukça iyi iş çıkarıyor (ve bu fiyatları düşük tutmalarına yardımcı oluyor); Farer ya da Marloe gibi daha genç diğer markalar da varlıklarını dijital satışlar üzerine inşa ediyorlar.
Tüm bunların iki ortak noktası var. İlki; satıcı (ister blog, ister yeni kurulmuş bir şirket, ister dev bir marka olsun), hedef kitlenin sadece hazır bulunmasını değil; aynı zamanda gerçek bir sosyal medya sadakatiyle istekli olmasını sağlıyor. İkincisi ise ürün sadece internet üzerinde ve sadece bir yerde mevcut oluyor; böylelikle satışla ilgili her türlü rekabet ortadan kaldırılıyor. Bu sonuncusu ise en önemli faktör: Köklü, bölgesel distribütör-perakendeci modelini yıpratmayı ya da (işletmesi son derece pahalı olan) butiklerin satışlarından çalmayı istememeleri, saat markalarının kendilerini internete gerçek anlamda adamalarını engelliyor. Eğer söz konusu markalar yeni nesil koleksiyonerleri kendilerine çekmek konusunda ciddilerse, bu durumun değişmesi gerekiyor.