SINIRLARIN ÖTESİNE GEÇEN BİR YARATICILIK

  • 46 SHARES

Cartier sihrinin temelinde iki önemli konu var; zarafet ve sıfır hata payı. CEO Cyrille Vigneron ile zaman üstü bir sohbet içinde, ikon yaratmayı ve bu yaratımların sürdürülebilirliğini konuştuk.

CARTIER TARİHİNİN DERİNLERİNE İNİP İMZANIZI TAŞIYAN ÜRÜNLERİNİZDEN BAZILARINI YENİDEN CANLANDIRDIĞINIZI, AYNI ZAMANDA BUNLARI ÇAĞDAŞ SANATLA HARMANLADIĞINIZI GÖRÜYORUM. ORTAYA KOYDUKLARINIZIN ARDINDAKİ GENEL TRENDİ VE FİKİRLERİ ANLATABİLİR MİSİNİZ?

Öncelikle, Cartier’nin yedi yıl önceki genel stratejisi onun özüne veya Cartier’i özel kılan şeye dönmek olarak belirlendi. Yenilik piyasasına hitap eden saatler üretip her yıl yeni bir kasa tasarımı yapma düşüncesindeydik ama meselenin tam bu olmadığını anladık çünkü pek çok şey déjà vu’ya dönüşebilir. Aksine, Cartier’yi özel kılan onun biçimleri ve ayrıca “zaman üstü” bir saatçi olması; yani bazı biçimler zaman testinden geçip zamana meydan okumuş ve 20. yüzyıl tasarım tarihinin parçası olmuştur. Morgan Stanley 20. yüzyılın ikonları olarak görülen şeylerin bir sıralamasını yaptı ve bu yirmi beş başlıktan beşi Cartier’ydi. Yeniden lanse edilen ürünlerle bildik, bilinmedik veya unutulmuş modeller tasarım tarihinde kendilerine bir yer edindiler. Son altı yıldır, bu güzel modelleri yeniden gün yüzüne çıkarıyoruz. Bir şeyin ikonik bir biçiminin olduğunu ne kadar düşünürseniz, o kadar bir aileye ait olabilir. Bunlardan bazıları arasında Santos, Baignoire, Panthère’i oluşturan modeller var. Baignoire zamanla azıcık kıvrımlı bir hal aldı, o yüzden de Baignoire’ın yuvarlak hatlı ve duygusal olması gerekti. 1920’de daha keskin hatları vardır örneğin. Santos Mademoiselle ise biraz hibrittir. Biraz Santos ile Panthère arasındadır. Ikisinin de daha iyi olduğunu düşündük, o yüzden Panthère’e döndük. Bu 1980’lerdeydi, hiçbir değişiklik yapılmadı ve Santos, Santos Dumont ve pek çok Tank Française ile Tank Américaine çıktı. Son altı yıldır sürekli bunu yaptık ve müşterilerin ilgisini yeniden kazandık; öyle ki şunu dediler, “Cartier almaya bu yüzden geliyoruz.” Ama Collection de Cartier Paris’in iki başka unsuru daha var, bunlar da 1920’lerden bugüne uzanan daha az sayıdaki güzel biçimler. Tank Chinoise, Tank Asymétrique veya Tonneau ve Clash gibi modelleri
de koleksiyonerler çok beğeniyor. Dolayısıyla biz de her yıl bu modellerden birini yeniden canlandırıyoruz ve bazen de kutlamayı gerektiren bir olay varsa yeniden çıkarıyoruz. Tank Asymétrique the London Edition gibi veya o saatin 50. yıldönümü dolayısıyla geçen yıl çıkardığımız Pebble gibi. Bunu yaparak koleksiyonerlerin ilgisini yeniden çektik ve bunu Cartier Libre’le yaptık. Dolayısıyla sınırların ötesine geçen bir yaratıcılıkla hareket ediyoruz.

VE BÖYLECE İKONLARA DOKUNUP ONLARI FARKLI KILABİLİYORSUNUZ…

Kesinlikle. Birkaç yıl önce Panthère veya Crash Tigrée’le yaptığımız gibi; bir bakıma Libre ifadesi yoksa bir ikona dokunulmamalı. Böyle yaptığımız için son altı yılda koleksiyonerlerden ve müşterilerden büyük ilgi gördük. O yüzden aynı yolu izleyip Tank Prive ile Tank Normale’de platinyum kullandık; beş sıralı bilezik üstünde de çalıştık, çok çok ince bir işti. Panthère Figurative ile Clash Unlimited de yine güvenebileceğiniz endüstriyel tasarıma dayanıyor. Kare, üçgen, yuvarlak şekillerin bir karışımı ve bizim iyi olduğumuz bir alanı gösteriyor. Ayrıca bütün bunlarla öyle oynuyoruz ki son birkaç yıldır daha bakar bakmaz Cartier gibi görünüyorlar bence ve bu ancak Cartier’in yaratabileceği bir algı; mesele sadece biçim olsa ismi kaldırdığınızda herhangi birinin olabilirlerdi. Işte yaptığımız bu ve umarız bunu anlayabilirsiniz. Ayrıca standımızı nefes alabileceğiniz bir zarafet alanına dönüştürdük, Time Unlimited temasında da onun inceliğinin ve huzurunun olduğu bir yere davet edilmiş oluyorsunuz. Biçim, oran, zarafet, ince zevk, ayrıntılara gösterilen özen hissi. Aynı zamanda insanlara iyi yaklaşmaya gösterilen özen. Huzurlu bir zarafetin gerçek kalbini burada buluyorsunuz. Bu duyguyu yakalamak için sanatçılarla çalışıyoruz, her küçük oda birer şapel gibi.

“SINIRLI EDİSYONLAR SAATÇİLİĞİN YENİ TRENDİ” FİKRİNE KATILIR MISINIZ?

Sınırlı edisyonun yeni bir trend olduğunu düşünmüyorum. Sınırlı sayıda olan bazı saatlerin cazibesi
her zaman vardır. Bunlardan çok fazla yapamazsınız elbette, sınırlı sayıda olmalarının bir mantığı var. Geçen yılki 50. yıldönümü parçalarımız, çok nadirdiler ve sınırlı sayıda olmalıydılar, ancak diğerlerini sınırlı tutmanın anlamı yok; tabii gerçek üretim kapasitesiyle ilgili bir durum yoksa. Dolayısıyla, genel müşteriye hitap eden ürünlerde bir denge olmalı bence; her biri eşsiz bir his taşısa bile sıradan görünebilirler ve herkesin aynı şeyi görmesi pek de ilginç olmaz. Ama koleksiyonerler veya farklı olmak isteyenler için sınırlı edisyonun gerçekten bir değer kattığı doğru. Ayrıca sadece bir yıl satılan saatler de yapıyoruz. Mesele adedi değil de, bir yıl için mevcut olmaları. Sonra geriye dönüp baktığınızda, zamanın o dönemine ait ilginç bir vintage parça görebiliyorsunuz. Tank Must ve Tank de Cartier için özel renkli kadranı yaptığımızda biraz şaşkınlık yaşadık. 1970’lerde koleksiyonerler ikinci el saat almayı biraz tuhaf, biraz kirli bir şey olarak görüyordu. Şimdiyse aynı insanlar ikinci el piyasasından saat alıyorlar ve o dönemi bir tür nostaljiyle, keyifle hatırlıyorlar. Sınırlı edisyon kıymetli lüks alanına giriyor ama onun bir tür çok fazla, çok sık bulunmama sanatı olduğunu, bir mantığı olduğunu akıldan çıkarmamalıyız.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK BAKIMINDAN MÜŞTERİLERİNİZİN ARZULARINI NASIL DENGELİYORSUNUZ? TORINO’ ’DEKİ FABRİKANIZA GİTMİŞTİM, BİR “MAISON” OLARAK ÇOK FAZLA ÜRETİM YAPMADIĞINIZI AMA DAHA FAZLASINI ÜRETEBİLECEĞİNİZİ GÖREBİLDİM.

Sürdürülebilirlik meselesinin bütün bir tedarik zincirinin ‘temizliğine’ bağlı bulunduğu bir sektörde olduğumuz için şanslıyız. Bu yüzden daha fazla geri dönüştürülmüş altın, geri dönüştürülmüş platinyum kullanıyoruz, o yüzden karbon ayakizimiz hayli düşük. Ayrıca bütün aşamalarda şeffaflık olmasına dikkat ediyoruz. Bir bakıma lüks ürünlerin istediğimiz kadar üretim yapabileceğimiz bir alanındayız. Böyle şeyler tamir edilebiliyor, yeniden kullanılabiliyor. İşin güzelliği burada. Daha sonra yeniden kullanma konusunda hiçbir sorun yok; kendiniz için de olabilir, çocuğunuz, ikinci el piyasa veya kendi piyasanız için de. Başka sektörlerin yaptıkları ürünleri nasıl ve ne yapacakları konusunda daha fazla sorunu var. Kullandığımız kaynaklar çok az. Lüks tüketim alanında çalışan bütün uluslararası markalar, gezegenin ürettiği elmasın yüzde 0,5’ini kullanır. Biz sadece birkaç ton altın tüketiyoruz ve bunların tamamı geri dönüştürülmüş olabiliyor, çeliği bile geri dönüştürülmüş kullanabiliyoruz. Yani bu idareli bir sektör. Daha az üretmek zorunda kalmamız bir sorun değil ancak her şeyin uzun ömürlü, tamir edilebilir, yeniden kullanılabilir olmasına dikkat etmeliyiz ve işi A’dan Z’ye temiz tutmak için bütün tedarik zinciriyle birlikte çalışmak hepimizin sorumluluğu. Bunu yapmak için de Watch & Jewellery Initiative’le birlikte çalışıyoruz. Daha fazla nadir element tüketen elektronik parçaları kullanan saatleri gittikçe daha az kullanmalıyız. Çok bağımlı olduğumuz elektronik sektörü, Isviçreli saatçilerin hepsi için büyük bir çevre sorunu oluşturuyor. Çünkü enerjinizi Solar Beat mekanizmaya harcamak sadece güneşi kullanmak demek. Yani yaptığınız her şeyi değiştirip tamir edebilirsiniz. Böylece Isviçreli saat üreticilerinin yaptığı tüketimi, otomatik mekanizmayı daha iyi anlayabilir, daha az elektronik parçalar kullanabiliriz. Dolayısıyla daha fazla kullanmanız gerekirken, biz aksine gittikçe daha az yapıyoruz bunu. Ebediyen saklayabileceğimiz lüks ürünler, hep taşıyabileceğimiz uzun ömürlü tasarım konusunda daha fazla çalışıp bunları yayıyoruz. Panthère için ücretsiz tamir sunuyoruz, onu çekmecenizden çıkarıp getirirseniz tamir ederiz, siz de yeniden ona aşık olabilirsiniz. Insanlar da bunu istiyor, daha az tüketmek istiyorlar. Sorumlu lüks ürünlerin en önemli meselesi israf etmemek, onu nasıl yeniden kullanacağınızı ve geri dönüştürebileceğinizi bilmek.

PEKİ VINTAGE PİYASAYI CARTIER NASIL TAKİP EDİYOR?

Vintage piyasada varız. Hem satın alıp hem de yeniden çalışır duruma getiren bazı insanlar tanıyoruz. Network’ümüzde bunları satan bazı mağazalar da var. Müşteriler için birtakım etkinlikler düzenliyorlar. Bir kısmı Paris’te, bir kısmı Singapur’da ve diğerlerinden de genellikle iyi tepkiler alıyoruz. Üretim çok az olduğunda onları edinmek de güçleşiyor. 1980’lerden kalma çok ilginç sekizgen şekle sahip bazı parçalar var ve bunlar çok nadir. Dolayısıyla onlara bir talep var. Ayrıca yaptığımız tekrar edisyonlarda bu şekilleri kullanıyoruz ve koleksiyon oluşturmak isteyenlerin tekrar edisyonla başlamaları kolaydır. Tank Cintrée, Tonneau veya Asymétrique gibi. Yani onların buraya geldiğini görüyoruz. Bir noktada, 1980’lerden gerçek bir vintage’ları da olsun istiyorlar. Ama bunlar genellikle çok daha pahalı fiyatlarla açık artırmalarda çıkıyor çünkü çok azlar. O yüzden ikisini de yapıyoruz.

DOĞAL KAYNAK TEDARİK ZİNCİRİNDEN BAHSETMİŞTİNİZ. ANLADIĞIMA GÖRE, DOĞAL KAYNAK TEDARİĞİ BAKIMINDAN HERHANGİ BİR ENDİŞE SÖZ KONUSU DEĞİL AMA ÖTE YANDAN GÜNÜMÜZDE OTOMOBİL SEKTÖRÜNDE SÜREGİDEN BİR ÇİP KITLIĞI VAR. SAAT SEKTÖRÜ İÇİN DE BENZER BİR ŞEY SÖYLEYEBİLİR MİSİNİZ?

Rusya-Ukrayna çatışması ve bütün tedarik zincirinin ayrılıp tecrit edilmesi pırlanta konusunda büyük bir gerilim yarattı. Ama bu değişim bir yıl önce oldu ve Rusya’dan veya bilinmeyen bir kaynaktan herhangi bir taş tedarik etmeme ilkemiz var. Genellikle taş hissedarları olan pırlanta madencileri onları bir olarak görüyor. Avrupa Birliği sert yasaklar getirdiği için bu şekilde yapmamız gerekiyor. Yani o tarafta bir gerilim var. Diğer tarafta, elektronik çipler saat sektöründeki makinelerde kullanılıyor. Dolayısıyla elektronik kontrol cihazınız için 9 ayda alabildiğiniz parçayı bulmanız artık 24 ay sürebiliyor. Yani, mikroçiplerin kullanıldığı türden makinelere ihtiyacınız olduğundan, kapasitenizi artırmak istediğinizde bütün bunların bir etkisi var. Ama durumu gayet iyi kavramış durumdayız. Çok hazırlıklı olduğumuzdan belli bir sorun yaşamadık.

CARTIER’E GÖRE BİR SAATTE BULUNMASI GEREKEN EN ÖNEMLİ İŞLEV VEYA KOMPLİKASYON NEDİR?

Zarafet. Ve hata yapmamak da karmaşık bir mesele.

PIRLANTALARLA İLİŞKİLİ DURUMLAR GÖZ ÖNÜNE ALINDIĞINDA, LABORATUVAR ÜRETİMİ PIRLANTALARDAN DA BAHSEDEBİLİR MİYİZ?

Laboratuvar üretimi pırlantalar da doğal pırlantalarla aynı etik sorunları taşıyor. Öncelikle, bir şey onun için kullanılan enerjinin temiz olduğu kadar temizdir. Laboratuvarda üretilen pırlantaların yüzde 25’i Çin’den, temiz olmayan enerjiyle geliyor. Yüzde 25’i Rusya’dan, savaşa mali destekte de verenlerin yaptığı pırlantalar. Diğer kısmının da para aklamayla bağlantısı var. Laboratuvar üretimi pırlantaların halihazırda temiz kaynak sertifikası ve bunu kontrol edecek bir protokolü yok. ABD ve Hindistan’da bunları yapan bazı insanlar var. Washington’da hidrolik su enerjisi kullanan bazı temiz aktörler olsa da bunların oranının çok düşük olduğunu biliyoruz. Yani, laboratuvar üretimi pırlanta sektörünün kendi normları olmadığı sürece, laboratuvar üretimi demek nasıl yapıldığının, ne tür enerjinin, yeşil etiketli enerjinin kullanılıp kullanılmadığının, kaynağından emin olmak için izinin sürülüp sürülemez olduğunun bilinmemesi demek ve şu anda bunlar bir denetim sürecinden geçmiyor. Kontrol edilemeyen laboratuvar üretimleri için şu an pek çok iddia olmasının sebebi de bu. Bazı net kurallar belirlemeliler ve bunları net biçimde ortaya koymalılar. Zincirdeki herkesin bir kaynak garantisi olmalı, bu da sonradan gerçekleşecek bir şey. Ama laboratuvar üretimi pırlantalarda bu yok henüz.

DNA VE MİRASA ODAKLANACAK OLURSAK, GELECEK VİZYONUNUZU PAYLAŞIR MISINIZ?

Kendi DNA’nızı düşünürseniz, kim olduğunuzu değiştirmeden her türlü dönüşümden geçebilirsiniz. Meselenin paradoks olmayan türden paradoks tarafı da bu. Genel algı hem mirasınızı koruyup hem de gelecek için yenilikçi olabileceğiniz yönünde ama bu doğru değil. Yaşayan miras denen şey sürekli yapılmış olanlara dönmek ve hem yeni hem de yeni olmayan şeyler icat etmektir. Böylece onun sürekli bağlantılı olmasını sağlarsınız. Zaman üstü olmanın gizemi bu. Ne zaman yapıldığını bilmediğiniz bir şey yapmak ve yeni nesille sürekli bağlantılı kalmak. Yani, zamanın üstünde bir marka olduğunuz ve buna sadık kaldığınız sürece, bir şeyleri geliştirebilirsiniz. Gençlik çeşmesi budur. Çok yaşlı olan dünyaya ve evrenselliğe böyle bir merakla yaklaştığınızda bu zor değil; bunu yakalayabilirseniz de üstünde durmaksızın çalışabilirsiniz. Kolay değil, pek çok kolektif know-how’a veya bir saat için doğru oranların ne olduğu hissine sahip olmalısınız. Bunun ne olduğu konusunda karara varmaya çalışmak uzun zaman alır. Geçmişe dönerek bu doğru değil veya bu idare eder diyebilirsiniz. Panthère’i yeniden lanse ettik ve atölye hiçbir şeyin değişmediğini söyledi. Sadece daha ince ve bileği daha güzel saran bir bileziği var, aksi halde bükülme kırılgan görünebilir. Bir tür yumurta kabuğu olan kadran da bugün hafif bir sarı renk içeriyor, dolayısıyla azıcık daha beyaz. Hepsi bu işte. Santos’u yeniden tasarladığımızda, oranlarına yeniden bakmamız gerekti. Baignore’u yeniden belirlediğimizde, 1920’lerdekini canlandırmamız gerekti çünkü bugünün gözleri için o daha ilginç ve güzel.

Bugünden belki 20 yıl sonra daha Bauhaus tipi bir estetik olacak, belki öbür keskin açılı görünüm daha isabetli ya da bağlantılı gelecek. Dolayısıyla asıl mesele yaptığınız şeyde bu sürekli görünümü yakalamak, her şeye yeni gözlerle bakmak. Yakın zamanda yeni icat edilen hiçbir şey yok. Geçmişe ne kadar bakarsanız, o kadar fazla güzel şey bulursunuz. Cartier Islamic Art sergisinin teması tam olarak bu. 20. yüzyıl başında geometrik motifler veya mimari formlar yeni bir tarz olabilirdi. 19. yüzyıl çok akademik ve gayet püritendi. Herkes de bunlardan bıkmıştı ve bu akademik sınırlardan kurtulmak için bir baskı vardı. Böylece 17. ve 18. yüzyıl Çin sanatından etkilenmiş olan Japon sanatının perspektifi nasıl sunduğuna baktılar. Fransız izlenimciler Japonlardan çok etkilendi. Ama Sevilla ve Cordoba’daki gibi 7. ve 8. yüzyılın Islami mimarisine bakanlar da oldu. Sonradan Art Deco’ya dönüşen geometrik formları yeniden keşfettiler. Cordoba’daki Büyük Cami’nin, renk şablonu ve kemerlerinde benzer türden çizimleri barındıran New York’taki Chrysler binasını yapan bazı Avrupalı tasarımcıları etkilemesinin zamanda bir bükülme olduğunu söyleyebiliriz. Yani böyle bir geriye bakış, Art Deco’nun bir bakıma çok yeni görünüp de çok çok eski olmasına yol açan nonfigüratif geometrik niteliklere büyük bir ilginin doğmasına sebep oldu. Yani o dönemin modern olduğunu söyleyen türden bir geriye bakış var artık.

Modernite yeni olana bakmak değil, her şeye yeni bir gözle bakmaktır. Ve onu taze ve yeni kılmak. Dolayısıyla yeterli vizyonla yaklaşan biri olduğu sürece her şey modern olabilir. Güzelliği görüp onu günümüzde yeniden güzel kılacak biri. Dolayısıyla bu nonfigüratif Art Deco çevreleri, 20. yüzyıl girişiminin büyük bir parçası. Gittikçe daha fazla engelle karşılaşmak da tümüyle doğal algılanan bir şeyin aslında öyle olmadığının görülmesi demektir.

Bir diğer unsur da insanları bedenleriyle uzlaştırmak için ortaya çıktı. 20. yüzyıl çok püritendi ve bedeni günah dolu görüyordu. Bu arada, en başından beri kadınları günahkar buluyorduk. Yani, 20. yüzyıl başında kadın olmak çok zordu. Ama sonra bununla uzlaşıldı ve Rönesans’a, bedenin yüceltilmesine dönülüp bakılarak kadınlar ve feminenlik de kucaklandı. Böylece, Montmarte’daki kabareye gidilerek bu önce biraz belirsizleştirildi. Ama Georges Barbier kadınlar için bir Panter tasarladı. Panter kalıcı oldu ve onun doğası, yaşayan bir parçası olmayı sürdürdü. Böylece kendi doğanızı, kendi arzunuzu ve benliğinizi bulabilirdiniz. Yani bütün bir sanat tarihiyle, ayrıca bütün bir insan bedeniyle uzlaşma sağlandı.

BİR MODELİN İYİ OLUP OLMADIĞIYLA İLGİLİ SON KARARI KİM VERİR?

Stüdyoyla tekrar bakarak verdiğimiz ortak bir karardır, bize uyan hoş, iyi bir parça olduğunu söyleriz. Bazen bu çok fazla deriz, veya çok büyük, çok parlak ya da fazla nötr. Tam bir doğru veya yanlış yoktur. Kolektif bir bakış açısı, hemfikir olabileceğimiz bir şey belirleriz. Sonra basından dostlarımız ve müşterilerimiz de konuşur: “Bu gerçekten çok güzel,” derler. Böyle geri bildirimleri sürekli alırız. “Görüşüm bu ve benim görüşüm doğrudur,” diyen bir sanat direktörümüz olsun istemedik. Kolektif akıldan ve arşivden tasarımcılara, piyasalara ve müşterilere uzanan bir süreçtir: “1950’lerde şunu yapmıştınız
ya, harikaydı,” derler. Bazı müşteriler, “Neden onu tekrar yapmadınız, çok güzeldi,” der. Doğrudur da. Hadi tekrar yapalım.