LAURENT FERRIER HANGİ EKOLDEN?
Laurent Ferrier denilince akla gelen ilk şey “klasik” oluyor, ama Erçağ Akın bir değişiklik yapıp söyleşiye farklı başladı, ve hikayeyi ondan dinledi. Sonuç: Klasik olmak için evvelinde küçük çılgınlıklar yapmanız gerekebiliyormuş.
Galet Classic modelleri genelinde şekillenen bir saat ailesini düşününce Laurent Ferrier’in daha çok İtalyan otomobillerine hayranlığı olacağını düşünürdüm. Belki Ferrari kadar gösterişli bir markaya değil ama Alfa Romeo’lara ya da Maserati’lere karşı sempatisi olabilirdi. Sonuçta İtalyan zarafeti ve tasarımı Laurent Ferrier modelleriyle daha yakın bir kimliğe sahip, ancak Patek Philippe’de yaklaşık 30 yıl geçiren biri için kendisi favori otomobil üreticisinin Porsche olduğunu söyledi. “Yıllar içerisinde zekice hamleler yapmış ve çizgisini hep korumuş bir marka.” Ancak Porsche denilince akla gelen ilk parametre mühendislik oluyor. Sürüş keyfi ve hız ‘zekice hamlelere’ oranla çok daha ön plana çıkıyor. Burada bir saat manüfaktürünün başındaki isme neden otomobillerle ilgili bir soru sorarak röportaja başladığımı merak edebilirsiniz; ancak söz konusu Le Mans’da podyuma çıkmış bir isim ve markanın kuruluşu da bu yarışla bağlantılı olunca sohbet ister istemez bu yönde şekilleniyor. Aslına bakılırsa Porsche cevabı pek şaşırtmamalı; çünkü saat ustası, Le Mans maceralarında önce bir 934, ardından da bir 935’in sürücü koltuğunda yarışmıştı. Hatta yarış anılarına dair küçük bir sır da verecek olursak Ferrier’ye göre Steve McQueen, Paul Newman’dan çok daha iyi bir pilottu. 1979 yılındaki Le Mans’da Laurent Ferrier sürücü koltuğundaydı, yanında da yardımcısı François Servanin vardı, yarışı üçüncü bitiren ikili podyumu Paul Newman’la paylaşmıştı. O dönemde Patek Philippe’in geliştirme bölümünde çalışan Laurent Ferrier de dereceye girmenin şerefine yardımcısı ve aynı zamanda takımın sponsoru olan Servanin’e bir Nautilus hediye etmişti. Üstelik arkasında Le Mans 1979 işlemesi olan bir Nautilus. Servanin’in bırakın saat koleksiyonerliğini yüksek saatçiliğe dair bile bir fikri yoktu. Ancak Ferrier’nin ne kadar yetenekli olduğunu biliyordu ve Nautilus’u çok sevmişti. Laurent Ferrier Nautilus tasarımının Patek Philippe manüfaktürüne geldiği günü hatırlıyordu, üretimi üzerinde mekanik anlamda çok çalışmıştı ancak onun gerçekten mesai harcadığı saat Aquanaut olmuştu. Kendisinin hatırladığı bir başka nüans da 1979’da yarıştan sonra François Servanin’in ona yaptığı teklifti. Beraber bir saat markası kurma fikriyle gelen Servanin maddi desteği sağlayacaktı Ferrier de işin başındaki üst akıl olacaktı.Hem dedesi hem de babası uzun yıllar boyunca saat ustalığı yapmıştı, kendisi de küçük yaşından beri atölyelerde bulunuyordu ve bu işe isteyerek girmişti. Günün birinde kendi markasını kurma fikri hep aklındaydı ancak uzun yıllardır hayalini kurduğu modeli 2010’da lanse edebildi. Sadece kasa arkasından görülebilen gizli bir tourbillon’a sahip Galet Classic, aynı yıl Grand Prix d’Horlogerie de Genève’de yılın en iyi erkek saati seçilmişti. Yarış pistlerinde başlayan hikaye ilk senesinde başarıya ulaşmıştı.
Laurent Ferrier de erkeklerin neredeyse hepsinin sahip olduğu fikirleri benimsiyor, ona göre otomobiller ve saatler arasında çok güçlü bir bağlantı var, her ikisi de mekanik bir güce sahip ve işin içindeki mühendislik erkek beynini kolayca etkileyebiliyor. Şimdilerde de sürekli öne çıkarılan bu bağın sektör için iyi kullanıldığını düşünüyor. Aslına bakılırsa Ferrier’nin belki başka bir şansı da yoktu, onun saat sektöründe olması gerekiyordu. Dedesi Chopard ailesinden biriyle evlenmişti, büyük dedesi de Tissot. Orta çağlarda evlilik yoluyla yapılan ortaklıkların bir benzerini Ferrier ailesi saat dünyası içinde gerçekleştirmişti, babasının yanında küçük yaşlardan itibaren sürekli olarak çalıştığı için de bir saat ustası olarak doğmuş sayılırdı. Ferrier’ye göre bu ailenin genetiğine işlenmiş bir meslek, ki kendi oğlu da şu an manüfaktürde kalibre üretiminin başındaki isim.
Kendi manüfaktürüne sahip olmak tabii ki herkes için avantaj sayılabilir, ancak Laurent Ferrier en azından özgürlük kısmında Patek Philippe yıllarını hatırlayınca çok da hayıflanmıyor, üretimden sorumlu kişi olarak istediklerini yapabildiğini ve bu süreç içerisinde hiç sınırlandırılmadığını söylüyor. Aksine bu süre için de Galet için çalıştığını da belirtiyor. Ama kendi markasını kurduktan sonra fikirleri biraz daha değişmeye başlamış, öncesinde üretimin her aşamasına bu kadar hakim olabileceği bir yapıdan haberdar olmadığını fakat Laurent Ferrier markası kurulduktan sonra bu gerçekle yüzleştiğini ve bu anlamda gerçekten özgürlüğün ne olduğunu anlamış. Mekanizma ve tasarıma bir kişinin karar vermesi ve o kişinin yetkinliği söz konusu olunca modeller kolayca başarıya ulaşıyor. Örneğin Galet Classic ailesini ele alalım, ilk yılında GPHP ödülü kazanmış bir parça ve Laurent Ferrier’in hayali olan bir model. “Patek Philippe’de çalışırken takmak istediğim bir saatin nasıl olacağını düşünürken aklıma Galet Classic geldi. Daha o zamanlarda bu saatin nasıl üretileceğine dair kafa yormaya başlamıştım, tourbillon muazzam bir komplikasyon ama onu gizli bir hazine olarak sunmak çok daha büyük bir iş. Kasa formu ya da kadran üzerindeki detayların aksine dikkat ettiğim ilk unsur tourbillon olmuştu.” Her ne kadar Laurent Ferrier kendi istediğini yapmış olsa da markanın müşterileri tourbillon’u kadran üzerinde de görmek istemişti ve üretici bu taleplerin ardından tourbillon’u görünür kılmak adına kadranın üzerinde bir açıklık da bıraktı. Bu Laurent Ferrier’nin hedeflediği bir şey değildi ancak müşteri memnuniyeti bir markaya sahip olduğunuzda önceliklerinizden biri oluyor.
SIHH’de manüfaktür Montre Ecole kasa altında yeni bir aile tanıttı. Kasa acemi bir öğrencinin elinden çıkmış gibi görünmesiyle sade ve basitti, bu yüzden okul ekolü olarak da adlandırılacak bir isimle lanse edildi. Fakat kendisi daha kalındı ve bu da mekanizmanın daha fazla komplikasyonla sunulabilmesi demekti. Galet Regulateur’ün doğuşu hemen ertesinde geldi, biz de bir kronograf görebilir miyiz diye Ferrier’ye sorduk. Fakat Ferrier için mükemmele ulaşmadan önce onu sunabilmek markanın misyonlarına aykırı. Kronograf komplikasyonu birçok bileşeni sebebiyle üretmesi çok zor bir fonksiyon. Butonların verdiği histen alt kadranların okunurluğuna kadar dikkat edilmesi gereken birçok şey var. “Kronograf için uzun yıllar daha çalışmamız gerek, şu an onu yapabilecek kapasitede bir üretim ağımız yok. Şimdilik tourbillon üzerinde çalışmaya devam edeceğiz.” Laurent Ferrier’nin şanslı olduğu bir nokta var, kendisi ne yaparsa yapsın rakipler konusunda avantajlı durumda. Klasik yönelimleri olan bağımsız bir manüfaktür yok diyebiliriz ve üreticiye göre böyle kalabilmek bir ayrıcalık. Patek Philippe’de çalışmış olmanın verdiği tecrübeyle de Laurent Ferrier bunun ne kadar önemli olduğunun farkında. Eğer bir gün büyük gruplardan biri cömert bir teklifle kapısına dayanırsa onları savuşturmak konusunda da kendisine güveniyor. Don Vito Corleone misali reddedilemeyecek bir teklifle yüzleşmediği takdirde markanın bağımsız kalması için elinden geleni yapacağını söylüyor. Yaşının getirisi sebebiyle Laurent Ferrier’nin nasıl bir adam olduğunu kolayca tahmin edebilirsiniz, belki ön göremeyeceğiniz şey kendisinin sahip olduğu vizyon. Açık sözlülükle tourbillon’un aslında fonksiyonelliği olmadığını söyleyebilecek kadar dürüst -en önemli koleksiyonunu bunun üzerine kurmuş olsa dahi- ama insanları nasıl etkileyeceğini bilecek kadar da tecrübeli. Kısa zaman sonra Montre Ecole kasa üzerinden yeni modellerle tanışacağız, hiçbiri kronograf olmayacak fakat Galet Classic çizgisinden de uzak duracak.
Kapak fotoğrafı: 1979’da Le Mans podyumuna çıkan Porsche ekibi, Laurent Ferrier genç haliyle fotoğrafın en sağında yer alıyor.