Bulgari’den Fabrizio Buonamassa

  • 278 SHARES

Bulgari’nin yüksek saatçilik dünyasındaki iddiasında yadsınamaz payı olan markanın tasarımcısı Fabrizio Buonamassa, antik bir mimari yapının ya da menekşe gözlü bir Hollywood yıldızının nasıl ilham kaynağı olabileceğini ve yüksek saatçiliğe dair gelecek planlarını anlatıyor. Röportaj Beran Toksöz, Müjde Metin Fotoğraf Özkan Önal

QP:  Öncelikle Octo Series ile başlamak istiyoruz. Hayli sade bir tasarımı olan bu model dünyadaki en ince tourbillon’a sahip olmasıyla da ayrıca önemli. Böyle bir parçayı yaratırken tasarım mı, yoksa mekanik mi öncelikliydi?

Fabrizio Buonamassa: Aslına bakarsanız ikisi de eşit derecede önemliydi. Bulgari birçok farklı ürünüyle kendi içinde çok entegre bir yapıya sahip. Bu yüzden işin mekanik kısmını düşünürken estetiği, estetik kısmını düşünürken de mekaniği bir kenara bırakmıyoruz. İtalyan tasarım kültüründe de sadece tasarıma ve görünüşe önem verilmiyor, aynı zamanda mekanizmanın nasıl hareket ettiği ve ürünün bileşenleri de önemli yer tutuyor. Bu yüzden saatte yer alan dünyadaki en ince tourbillon da bu serinin ikonik parçası. Bu tourbillon’u tasarlamak epey zordu, onu Octo’nun içine yerleştirmek ise ayrı bir zorluktu. Genelde şık bir takım elbiseyle kullanılan saatlerde aynı kadranlarla ve benzer zaman göstergeleriyle karşılaşırsınız, ama Octo’ya baktığınızda dünyadaki en ince tourbillon da sizi selamlıyor. İşte bu da Bulgari’nin farkı olarak öne çıkıyor.

QP:  Bulgari’nin Daniel Roth ve Gérald Genta’yı bünyesine katmasıyla markanın tam anlamıyla bir saat üreticisi olarak nitelendirilmesi ne kadar doğru?

FB: Aslında daha öncesinde de Bulgari gerçek bir saat üreticisiydi, çünkü bahsettiğiniz satın alma faaliyeti 2001 yılında gerçekleşti. İşin tuhaf yanı, hem Daniel Roth hem de Gérald Genta bu satın alma işleminden sonra Bulgari çatısı altında birçok farklı alanda ustalık kazandı. Daha önceden de saatler için kasalar, çarklar, kadranlar ve kayışlar üretiyorlardı ancak şimdi tek bir marka altında daha geniş bir aileyiz. Daniel Roth ve Gérald Genta açısından tek fark sadece Bulgari’ye odaklanmaları.

İlk kez 1975 yılında markanın 100 VIP müşterisine Christmas hediyesi olarak verilen som altından kasaya sahip dijital göstergeli Bulgari Roma.

İlk kez 1975 yılında markanın 100 VIP müşterisine Christmas hediyesi olarak verilen som altından kasaya sahip dijital göstergeli Bulgari Roma.

QP:  İtalyan tasarımlarına dair söylediklerinize ek olarak ‘Italian genius/İtalyan dehası’ söyleminize de değinmek istiyoruz. Italian genius kavramını saatlerinizde nasıl gösteriyorsunuz?

FB: Octo bu anlamda mükemmel bir örnek, çünkü Octo Finissimo Tourbillon’a baktığınız zaman saatin farklı olduğunu hemen anlıyorsunuz. Octo Finissimo Tourbillon benzerlerinin aksine yuvarlak kasaya ve beyaz kadrana sahip değil. Köşeli ve siyah kadranla beraber aynı zamanda da tourbillon sunuyor. Yapımı bu kadar zor bir tourbillon’u tasarım olarak da zor bir kasayla beraber sunmak istedik. Çünkü bu segmenti farklı bir noktaya çekmek istedik. Tasarımcı için güzel ve farklı bir saat tasarlamak kadar o tasarımın giyilebilirliğini düşünmesi de ürünün saat ve aksesuar olarak farklılık yaratmasını sağlıyor. Bu segmentte yerimiz varsa her modelimizle farklı bir şey söylemek ve markanın farklılığını tekrar tekrar göstermek hedeflerimizden biri. İyi bir tasarımcı ürünü yaratırken onu müze için tasarlamaz, aynı zamanda o saati her gün takılabilecek kadar kullanışlı ve sağlam da yapmalıdır. ‘Italian genius’ deyimi de aslında İtalyan tasarım anlayışına bir gönderme; İtalyanlara göre kullanılan malzemelerin, renklerin ve biçimlerin harmoni yakalaması ve farklı materyallerin iyi kombinlenmesi gerekir.

QP:  Kendi rotanızı çizerken farklı materyalleri saat sektörüne sokmak ve onları bahsettiğiniz harmoniyle bir araya getirmek ne kadar zor?

FB: Aslına bakarsanız oldukça zor. Örnek olarak Diagono Magnesium’u ele alalım; magnezyum ve peek kasayı seramik bilezikle bir araya getirmek hiç kolay olmadı. Diagono Magnesium heyecan verici bir tasarım fakat kullanılan malzemelere baktığınız zaman üretim aşaması oldukça zorlu. Bu modelde hem havacılık hem de otomotiv sektöründen esinlenmeler  var ki bu da Bulgari’nin farklılığını gösteren bir detay. Türlü materyaller farklı etkilere ve tasarımlara olanak tanır ancak bu hiç de kolay değil.

Bulgari ve İsviçreli dijital güvenlik ve veri saklama şirketi WISEKey işbirliğinde yaratılan Diagono Magnesium. Baselworld 2015’te görücüye çıkan otomatik kalibreli modelin 42 saatlik güç rezervi var. Saat içerisindeki çip sayesinde IOS ve Android veritabanlı telefonlarla ortak çalışabilme özelliğine sahip.

Bulgari ve İsviçreli dijital güvenlik ve veri saklama şirketi WISEKey işbirliğinde yaratılan Diagono Magnesium. Baselworld 2015’te görücüye çıkan otomatik kalibreli modelin 42 saatlik güç rezervi var. Saat içerisindeki çip sayesinde IOS ve Android veritabanlı telefonlarla ortak çalışabilme özelliğine sahip.

QP:  Üretim sürecinin daha en başında hayal ettiğiniz tasarımları hiç değişikliğe uğratmadan somut bir şekilde sunma fırsatınız oldu mu?

FB: Çoğu zaman bu imkansız. Çünkü en başta hayal ettiğiniz şey farklı materyalleri kullanarak görülmemiş tasarımlara yönelmek ve hiç üretilmemiş mekanikleri yaratarak takılabilecek bir saat ortaya çıkarmak. Ama böyle bir şeyi yaparken müşterilerinizin sadakatini sarsmamanız çok önemli. Tasarım farklı olmalı, fakat aynı zamanda kimliğinize de uygun olmalı. Var olmayan bir ürünün hayalini kurup onu doğru süreçlerden geçirerek üretmelisiniz, ama yeni bir kasa, yeni bir kadran, yeni bir renk ve yeni komplikasyonlar işin içine girince, sadık müşterilerinizin belki de bu kadar yeniliğe hazır olmadığı gerçeğiyle yüz yüze gelebilirsiniz. Bu yüzden doğru oranda yenilikçi olmalı ve doğru oranda da köklerinize bağlı kalmalısınız. Serpenti’ye, Lucea’ya ya da Octo’ya bakın, her biri mükemmel ve her biri de birer Bulgari.

QP:  Bu kadar tasarım detayından sonra yeni modeliniz Diagono Magnesium’dan da bahsetmemiz gerek. Diagono Magnesium mekanik saatlerle teknolojik fikirleri buluşturuyor. Bundan sonra mekanik saatlerin dünyasındaki trend bu mu olacak?

FB: 1975’teki ilk Bulgari Roma som altın kasaya ve dijital göstegeye sahipti. Bu saat o zamanlar şok etkisi yaratmıştı, çünkü 70’leri düşündüğümüz zaman saatlerinde o döneme ait olması gerekiyordu. Ancak 70’lerde Asya’dan yayılan bu dijital göstergeler bir trend olmuştu. Bulgari de ikonik bir mücevher üreticisi olarak trend haline gelen bu dijital göstergeleri alıp som altından yuvarlak bir kasanın içine yerleştirerek sadece VIP müşterilerine sundu. Bu biraz da İtalyan tasarım anlayışının bir göstergesi gibi, lüks tüketim sektöründe ilk bakışta anlamsız gibi görünen bir tasarımla ortaya çıkmak ve kısa süre sonra bu tasarımın aslında ne kadar büyük bir adım olduğunu herkesin anlamasını sağlamak. Günümüzdeki trend ise akıllı saatler. Diagono Magnesium projesiyle yapmak istediğimiz şey de tamamen kendi kalibremizi kullanarak yüzde 100 İsviçre üretimi bir saat yaratmak ve içindeki çiple datalarınızı yönetebileceğiniz, indirebileceğiniz ya da saklayabileceğiniz bir saat sunmak. Eğer bu çipi kullanmak istemezseniz de bileğinizde yüzde 100 Bulgari mekaniğine sahip ve tamamen bir İsviçre üretimi saat olmuş olur. Şimdiki akıllı saatlere baktığımızda ömürlerinin ortalama 6 ay ya da 1 yıl olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Diagono Magnesium gibi yüksek saatçilik örneği olan bir parçaya ömür biçemezsiniz. Mekanik bir saati ve içindeki akıllı çipi bir arada hayal etmek biraz güç gelebilir,  ancak bahsettiğimiz Bulgari Roma’ları şu an sadece açık artırmalarda görebiliyorsunuz. Bu yüzden yenilikçi olarak nitelendirebileceğimiz bu saatleri yatırım olarak görmek de mümkün. Akıllı saatlerin bugün gençler arasında yaygın olduğunu ve hayatı birçok alanda kolaylaştırdığını kabul etmemiz gerek, ama ben bu gençlerin büyüdükleri zaman mekanik saatlere dönüş yapacağına inanıyorum.

  

 Bulgari Octo Finissimo Tourbillon, 1,95 mm kalınlığındaki tourbillon’uyla dünyanın en ince tourbillon’una sahip saati.

Bulgari Octo Finissimo Tourbillon, 1,95 mm kalınlığındaki tourbillon’uyla dünyanın en ince tourbillon’una sahip saati.

QP:  O zaman anladığımız kadarıyla akıllı saatleri büyük saat üreticileri için tehdit olarak görmüyorsunuz.

FB: Bu tamamen farklı bir sektör. Eğer ben dünyadaki en ince, en komplike, tasarım anlamında en etkileyici saati yapıyorsam benim işim mekanik saatler yapmaktır. Tamam, trendlere dikkat etmem ya da popülerleşen materyalleri tasarımlarımda kullanmam gerekebilir. Ama işin özünde ben ikonik bir mücevherat üreticisiyim ve dünyadaki en önemli saat üreticilerinden biriyim, bu yüzden akıllı saatler benim gözümde bambaşka bir ligin üyesi.

QP:  Peki Bulgari’nin bu kadar büyük bir mücevherat üretici olmasının sizin saat üretiminize pozitif ya da negatif etkileri oluyor mu?

FB: Hem pozitif hem de negatif etkileri var. Eğer bu kadar tecrübeli, büyük ve öncü bir mücevher üreticisiyseniz farklı yeteneklerle donatılmış oluyorsunuz. Ayrıca mücevher tasarımında ve üretiminde bu kadar başarılı olduğumuz için saatlerimizin bütün tasarımları İtalya’da kendi atölyelerimizde gerçekleştirilirken, mekanik aksamlar ise ise İsviçre’de üretiliyor. Bu yüzden benzersiz bir kimliğe sahibiz, sadece Roma’dan geldiğimiz  için değil, saf bir tasarım geleneğine ve köklü bir  tarihe sahip olduğumuz için de eşsiziz. Ama her seferinde hem erkek hem de kadın saatleri için farklı bir nüans yakalamanız gerekiyor. Evet, benzersiz bir tarihe ve belki de dünya üzerinde kimsenin sahip olmadığı bir tasarım arşivine sahibiz fakat bizim işimiz her seferinde aynı tasarımları ısıtıp ısıtıp insanların önüne koymak değil. Geçmişten aldığınız ilhamı yarına taşırken fikirleri ve tasarımları doğru bir kimyayla birleştirmeniz gerekli.

QP:  Tasarım aşamasına mekanik kısımları tasarlayarak mı yoksa kasanın temel eskizlerini çizerek mi başlıyorsunuz?

FB: İşe eskizleri çizerek başlıyorum, zira tasarımcı olarak ilk başta markanın kimliğini, zevklerini ve hedeflediği fikri çizmek doğru. Hatta bu aşamada, farklılığı yakalamak için değişik şehirlere bile gidiyorum. Belki İstanbul da bu şehirlerden biri olabilir, burada takılan aksesurlar çok farklı ve düşünce şeklini değiştirebilecek türden. Bir tasarımcı olarak her zaman yeni şeylere açık olmanız gerek, yoksa elinizdekileri çok çabuk tüketirsiniz. İlhamın ne zaman nerede geleceği hiç belli olmaz, bu yüzden yaratıcılığınızı asla kontrol edemezsiniz, onu harekete geçirmenin doğru yeri ve zamanı yoktur. Yaratıcılığınızı her daim beslemeli ve çalışmaya başladığı anda da kullanmalısınız.

QP:  Yaratıcılığa bu kadar önem verirken müşterilerin ihtiyaçlarını ne kadar ön planda tutuyorsunuz?

FB: Müşteriler çoğu zaman neye ihtiyaç duyduklarını bilmezler, genelde bugün var olmayan bir ürüne sahip olmanın hayalini kurarlar, bu yüzden siz onların yerine düşünmelisiniz. İşimiz sadece kağıt üzerinde eskiz çizmekle bitmiyor, bu gibi detayları da göz önünde bulundurmalıyız. Octo’nun ilk fikri ortaya atıldığında ve çizimleri başladığında yıl 2001’di. Benim Bulgari’deki ilk işlerimden biri bugünkü kasanın ilk çizimlerini yapmaktı.

QP:  2014’te Diva High modeliyle ‘Grand Prix d’Horlogerie de Genève: Jewellery Watch Prize’ ödülünü kazandınız. Daha önce söylediğinize göre bu saatin üretiminde de Elizabeth Taylor gibi Bulgari hayranlarından ilham aldınız. Bir saatle belirli bir kişiyi bağdaştırmak nasıl bir süreç?

FB: Elizabeth Taylor bu anlamda kolay ve üzerinde çalışılabilir bir örnek, ama Diva High Antik Roma’da 212-217 yılları arasında inşa edilen Caracalla Hamamı’nın zeminindeki desenler baz alınarak tasarlandı. Saatte temel olarak bir çiçek tasarımı görürsünüz, genelde saatçilik dünyasında bunun gibi desenler kalıplar üzerinden basit işlemlerle yakalanır, ama Diva High’da durum biraz daha farklı. Saatte Bulgari kimliğinin örneği saf geometrik bir tasarım var, detaylarına indiğinizde daha şaşırtıcı öğeler de dikkatinizi çekebilir. Saatle kişiyi bağdaştırırken ilhamınız bazen şehirlerden, bazen o kişinin taktığı takılardan, göz renginden ya da Elizabeth Taylor’da da olduğu gibi mücevherleri benzersiz biçimde takmasından gelebilir. Önemli olan bu kadar çok materyali kombinleyebilmek.

QP: Tasarımda kadınları mı etkilemek daha zor, yoksa erkekleri mi?

FB: Bulgari gibi mücevher altyapısı olan bir markanın saatleri de ister istemez kadınların dikkatini çekiyor. Ama erkeklerin saatlerin mekaniğiyle daha çok ilgilendiklerini kolayca söyleyebilirim. Kadınlar erkeklerin aksine bambaşka bir duyguyla yaklaşıyorlar saate. Tarifsiz bir davranış onların ki, ya aşık oluyorlar ya da nefret ediyorlar. Bu kadar uç iki duyguyu görünce onların hissettiklerini daha basit buluyorum. Kadınlarda farklı olan başka bir şey de dokunma arzusu. Tıpkı yüzükleriyle oynadıkları gibi saatleriyle de oynuyorlar, bu yüzden malzemenin daha pürüzsüz, tasarımın da daha ele avuca gelebilir olması kadın saatlerinde önemli. Ama dediğim gibi erkekler daha teknik odaklı, tıpkı otomobillerde olduğu gibi saatin hareketini sağlayan parçalar bize daha çekici geliyor. Kalibreye, çarklara, tourbillon’a bakmak ve onları anlamaya çalışmak erkekler için çok daha önemli.

QP:  Peki, bugünlerde tasarımınızı farklı pazarlarda kanıtlamak daha mı zor?

FB: Bugün ne Asya ne de başka bir yer için “farklı” diye bir kavram yok. Artık herkes her yere kolayca seyahat edebiliyor. Globalleşmiş bir dünyada yaşıyoruz ve ürünümüzü ya da tasarımımızı farklı bir pazarda tutundurmak için farklı yollara başvurmamız gerekmiyor. Bulgari her zaman her yerde aynı kimliğe sahip olmalı. Eğer Asya’yı baz alacaksak Asyalıların zaman zaman daha Avrupai ürünlere yöneldiğini bile söyleyebiliriz. Benim onlar için kalkıp da ejderha temalı bir saat tasarlamam mantıklı olmaz, çünkü onlar ejderhaları benden çok daha iyi biliyorlar. Tam tersi için de durum aynı, eğer onlar da İtalyanlar için kadranında pizza olan bir saat yapmaya kalkarsa sadece karnımı acıktırırlar. Bazen özel edisyonlar için bu dediğimin dışına çıkıyoruz ama o kadar, sadece farklı kültürlerin değerlerine karşı dikkatli davranmanız gerekli.

QP:  O zaman Bulgari’nin kesin geleceğe dair bir planı vardır.

FB: Bu soruyu Jean-Christophe Babin benden daha iyi cevaplayacaktır diye umuyorum. Ama bildiğim bir şey var o da bu markanın sahip olduğu köklü tarihi ve DNA’sıyla en küçük fırsatı bile büyük bir tasarıma ya da projeye dönüştürebilecek kapasiteye sahip olduğu.