SABINA BELLI
20 yıl boyunca LVMH’de edindiği yöneticilik tecrübesini artık İtalyan mücevher markası Pomellato için kullanan Sabina Belli lüks kavramını deşifre ediyor.
QP Women: Öncelikle sabah rutininiz hakkında bir soruyla başlamak istiyorum: Güncel haberleri almak için gazete gibi klasik iletişim araçlarını mı yoksa interneti mi tercih ediyorsunuz?
Sabina Belli: Haberlere genellikle telefonum aracılığıyla ulaşıyorum. Bazı medya ve gazete yayınlarını online olarak takip ediyorum. Instagram, güvendiğim sosyal mecralardan biri. İlgimi çeken bir gönderi gördüğümde ona bağlı olarak diğer kanallara da bakıyorum. Tabii ki her sabah ofisime gelen günlük yayınlar da var.
QPW: Röportajlarınızın birinde geçen “Değer yaratma, lüksün anahtarıdır” cümlesi beni biraz düşündürdü. Pomellato’nun değer yaratma sürecini nasıl tanımlarsınız?
SB: Tüketiciler lüks markalara verdikleri değeri ekonomik açıdan bir bedel olarak algılıyorlar, fakat bu değeri rasyonel bir açıdan göremiyorlar. Meyve almaya gittiğinizde meyvenin fiyatı, aklınızda aşağı yukarı canlandırdığınız gibidir. Bu tür bir ürünün hak ettiği fiyat rasyoneldir. Fakat lüks, kuramsal ve uçucu bir değerdir. Zira bu kavram, tamamen farklı türden fayda sağlayan bir şeye yatırım yapmaya ne kadar hazır olduğunuza dair sorulardan oluşur. Lüks kavramı bu yüzden değişkendir çünkü bu kararı verdiğimizde psikolojik, duygusal, duyusal bir şekilde hareket ediyoruz. Değer yaratma, az sayıda marka ve ürün için insanların yatırım yapmaya hazır olduğu duygusal değerdir. Rasyonel açıdan baktığımızda bir miktar para, herhangi bir şirket için ekonomik bir değerdir. Fakat lüks kavramında maddiyatın kulvarı değişir ve farklı bir boyuta geçiş yapar. Haliyle bu durum biraz metafiziksel bir hal alıyor çünkü bir insan neden kötü bir şey için daha çok para harcamaya hazır olsun ki? Örneğin, çantalar eşyalarımızı taşıyabileceğiniz standart ürünlerdir. En basitinden, bez çanta kullanırken bir yandan da Gucci ve Balenciaga’nın hayalini kuruyoruz. Bu durum tam olarak tüketici ve lüks arasındaki ilişkinin nasıl şekillendiğini gösteriyor. Tabii, iki farklı segment arasındaki seçimin kişisel tercihlerden kaynaklandığını düşünüyorum. Şuna inanıyorum ki, bu tercih yapma mekanizması doğal bir olaydan daha büyük ve ilginç bir mekanizma. Mücevher ise kesinlikle bu mekanizmanın zirvesinde konumlanıyor. Neden sadece nadir bulunan taşlarla çevrelenmiş, altın, gümüş parçalara sahip olmak istiyoruz? Bu son derece cezbedici bir şey, mücevher aslında değerin ve sembolün üzerinde kendinizden bir parça hissiyatı yaratıyor. Aslına bakacak olursanız, mücevher, ailenize sizin tarafınızdan bırakılacak bir temsilci ve siz, o parçaya sonsuza kadar sahip olamıyorsunuz ama sizin bir parçanız olduğu zaman ilginç bir hal alıyor.
QPW: Mücevherattan önce, lüks sektöründeki farklı alanlarda çalıştınız. Bugünkü kariyerinize başlarken temel motivasyonunuz neydi?
SB: Ben her zaman lüks markalar kategorisinde çalıştım. Bu yüzden, ürün kategorisi oldukça farklı olan lüksü sevme biçimim konusunda uzman oldum. Fakat, söz konusu mücevherat olduğunda bu kategoride estetik ve duygu kelimelerinden çok daha fazlası var. Sanırım temel motivasyonum buydu. Bu dünyanın bir parçası olur olmaz çok sevdim. Çünkü mücevherler lüks hissetmenin ve özel olmanın en nihai sembolü.
QPW: Jean Cocteau’nun “Stil karmaşık şeyleri söylemenin en basit yoludur”cümlesini mücevherat segmentine nasıl uyarlarsınız?
Bu sorunun cevabını ve röportajın geri kalanını merak edenleri, QPW No:4’ün 168. sayfasına davet ediyoruz. Dergiye abone olmak için ise abone@qpmagtr.com adresinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.