RABİA BAKICI GÜRELİ

  • 161 SHARES

Düzenlediği fuarlarla son 17 yıldır Türkiye’nin sanat gündemini dinamik tutan en önemli isimlerden biri Rabia Bakıcı Güreli. Frankofon oluşunun getirdiği merak duygusu ise Türkiye’de bu işi bu kadar uzun süredir başarıyla sürdürebilmesi adına bir nevi panzehir niteliğinde.

QPW: Temamız gereği çocukluğa dair bir soru ile başlamak istiyorum. Sanat ile olan ilk etkileşiminizi hatırlıyor musunuz?

Rabia Bakıcı Güreli: Sanıyorum ilk ciddi etkileşimim komşumuz ve babamın da arkadaşı olan, 2015 yılında aramızdan ayrılan Ali Demir’le oldu. Kahverengi ve sarı tonlarının hakimiyeti, Anadolu, köy yaşamı hatırladığım ana temalardı. O kadar nazik, o kadar beyefendi bir insandı ki, küçük yaşlarımda hep düşünürdüm, ressamlardan – o zaman ressam diyordum- insana zarar gelmez derdim.

QPW: Notre Dame de Sion mezunu olduğunuzu okudum. Fransız ekolüyle yetişmenin sanata olan ilginizin şekillenmesinde payı olduğunu düşünüyor musunuz?

RBG: Sanıyorum öğrenciliği sırasında okulunu seven azınlıktayım. Zira beni ben yapan önemli unsurlardan birinin Notre Dame de Sion olduğuna inanıyorum. Edebiyat, felsefe, sanat, müzik konusunda ufkumu açtı. Ki çocukluğumdan beri her zaman Fransızca öğrenmek istemiştim. Tabii babamın da bunda etkisi vardı, şimdi ne kadar doğru bir karar olduğunu düşünüyorum. Öğrenmek, daha çok bilmek, bilgiye hayranlık duymak hep okulumdan geldi. Şu anda tekrar üniversitedeyim, İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünde okuyorum, ikinci dönemimdeyim. Bu da aldığım eğitimin bir sonucu. Bitmeyen bilgi açlığı… Merak ettiğim, öğrendiğim tüm bu disiplinler, sanatı anlamam, sevmem, takdir etmem için mükemmel bir baz oldu.

QPW: İlk satın aldığınız eser ve hikayesini paylaşmanızı istesek…

RBG: Galeri Apel’den aldığım şahane bir Azade Köker idi. Benim için çok kıymetlidir. Azade Köker çok saygı duyup, sevdiğim ve aynı zaman dostluk ilişkim de olan bir sanatçı.

QPW: Hayatınızı Contemporary Istanbul öncesi ve sonrası dönemlere ayırsanız, ne gibi temel değişikliklerden bahsedersiniz?

RBG: Öncelikle tüm seyahatler sanata yoğunlaştı. Diğer fuarları görmek, bienalleri, önemli sergileri takip etmek, CI tanıtımı için davetler organize etmek derken, birden içinde sanat geçmeyen seyahat yapamaz olduk. Bilgi edinmek için okuduğum ve takip ettiğim yayınlar ve kitapların içeriği değişti. Sosyal çevremize daha fazla sanat tutkunu, koleksiyoner, sanat profesyoneli dahil oldu.

QPW: Contemporary Istanbul, Türkiye’ de geçtiğimiz sene 5 günde 74 bin ziyaretçinin ağırlanması epey dikkat çekti. Bu başarıyı temelde neye bağlıyorsunuz?

RBG: Biz 2002 yılından itibaren 17 yıldır aralıksız sanat fuarı yapıyoruz. Elimizden geldiğince sanat sektörünün gelişmesi, sorunlarının çözülebilmesi ve geniş kitlelere ulaşması için durmadan çalışıyoruz. Marka olarak güvenilir olduğumuzu düşünüyorum.Türkiye’ninözelliklesonbeş yıldır geçirdiği üzüntülü ve zor zamanlarda ara vermeden devam ettik. Bunu önemli buluyorum. Ziyaretçisayısınagelirsek,maalesefyeterikadar sanat müzesi yok…

QPW: Yurt dışında düzenli olarak takip ettiğiniz fuarlar var mı? Contemporary Istanbul macerası başlamadan size ilham veren sanat kurumları hangileri olmuştu?

Bu sorunun cevabını ve röportajın geri kalanını merak edenleri, QPW No:3’ün 112. sayfasına davet ediyoruz.