İKİ CİNS TEK PODYUM
Erkek koleksiyonlarının tanıtıldığı podyumlarda kadın modellere rastlamak sürpriz değil. Zira bu devirde koleksiyonlar ne ‘his’ ne de ‘hers’ ama işin içinde bundan daha fazlası var.
Yazı: Zeynep Yener
Sonbahar/Kış 2019-20 Berluti defilesinde bazı ilkler yaşandı. Her şeyden önce, geçtiğimiz yıl Dior Homme’dan markaya transfer olan Kriss Van Assche’in ilk Berluti defilesiydi. Bir de ilk kez Berluti podyumunda kadın modeller görüldü. Şayet bu ikinci ilk, bundan birkaç sezon önce yaşanmış olsaydı, hiç şüphesiz büyük şaşkınlık yaratacaktı. En azından, defile hakkında çıkan yorum yazılarında sadece bir cümle içinde bahsi geçecek kadar normal karşılanmayacaktı. Berluti, bir süredir devam etmekte olan kapsül kadın ayakkabı koleksiyonunun ardından, kadın hazır giyim işine mi el attı?
Bir gün önceki AMI defilesinde de hatırı sayılır oranda kadın model podyumdaydı. Alexandre Mattiussi, geçtiğimiz sezon yaptığı kapsül koleksiyon denemesinin ardından belli ki kararını vermiş, AMI erkeğini klonlayarak, onunla aynı genetik özellikleri taşıyan bir kadın yaratmıştı! Bu müjdeli haber, halihazırda alışverişten eve elinde AMI poşetleri ile dönen kadın tüketiciler için, satın aldıkları giysiler artık (fazla) tadilat gerektirmeyecek demekti.
Malum, bir süre önce, kadın ve erkek modellerin aynı podyumda yürüdükleri defilelerle moda haftalarının yıllardır, hatta yüzyıllardır süregelen düzenine yeni bir format getirilmiş ve bu yeni düzenleme, göz açıp kapayıncaya kadar moda haftalarının geleneksel formatı haline gelmişti. Değişimin kod adı modanın, kendi normlarında bile hızlı bir değişimdi bu.
Karma defilelerin, markaların pazarlama departmanlarından çıkmış bir karar olduğunu algılayana kadar bir süre eşitlikçi cinsiyet politikaları üzerinden yapılan söylemlere maruz kalsak da, söylenenler, 21’inci yüzyılın modern ve post-modern insanları olarak modayı toplumsal cinsiyet rollerinden bağımsız tutanların bir kulağından girip, öbür kulağından çıktı. Bir ‘look’ için tavsiye edilen cinsiyete bakmak yerine, ‘look’un yani ürünün bizzat kendisiyle ilgilenmekle meşgul kitleler, söylemler devam ettiği sırada çoktan sezonluk alışverişlerini yapmışlardı bile. Teknik olarak bir erkek markası olan Raf Simons’tan giyinen kadın nüfus katlanarak çoğalırken, o eski keskin ayrımlar, sadece çok katlı mağazaların asansör düğmeleri yanında kaldı.
Elbette bu yeni düzende moda endüstrisinin dünyanın bazı yerlerinde hala cinsiyet tartışmalarının yapılıyor olmasını gerekçe göstererek, ‘moda’ haline getirmek durumunda kaldığı, ‘cinsiyetsizlik’ hareketinin de rolü var. Aslında son yıllarda kadın modellerin erkek egemen podyumlarda boy göstermesinin, markaları (çok satan) ‘pre’ koleksiyonları için ekstra defile yapmak yükünden kurtaran, satın almacıların koleksiyonlarını vakitlice görmeleri sayesinde onlara sipariş ve üretim süreçleri bakımından avantaj sağlayan ve ayrıca ara koleksiyonlarına aldıkları reaksiyonlarla üç ay sonra görücüye çıkaracakları ana sezon koleksiyonlarına çeki düzen vermek için süre tanıyan bir fırsatlar zinciri olması kadar basit, ekonomik ve lojistik nedenleri var. Resort koleksiyonlarına dünyanın dört bucağında yüksek bütçeli defileler tertip eden markaların aksi istikametinde, son 10 yılda erkek hazır giyiminin pazar payındaki büyümeyi ve erkek moda haftalarının yükselen süksesini fırsat bilen markaların seçtiği alternatif bir güzergah…
Yazının devamını QP Women No:3’de 104. sayfadan itibaren okuyabilirsiniz.