GENÇ HİSSETME OBSESYONU
Gençliği ve genç kalmayı bu kadar değerli kılan şey nedir? Dergi hazırlığına giriştiğimiz süreçte, çocukluk temasından mütevellit, kafamızda bu soru belirdi. İşin ilginç tarafı, aramızda geçen konuşmalar sırasında, bu soruya karşı üretebileceğimiz onlarca cevap da beraberinde geliyordu.
Yazı: Aslı Abbasoğlu
Estetik kaygılar, geçmişe duyulan özlem, popüler kültürün bize dayattıkları, teknolojinin ilerlemesi, insan hakları, Hedi Slimane (aşağıdaki satırlarda taşlar yerine oturacak), moda sektörü, sosyal medya gibi pek çok farklı noktayı birleştirmeye çalıştığımız bir beyin fırtınasından sonra gençleşme takıntısı teşhisini sebep-sonuç ilişkisi içerisinde irdelemek üzere masadan kalkıyorum.
Sahi, gençlik tam olarak nedir?
Bu soruya benden çok daha iyi cevap verecekler vardır elbette ama kısaca özetlemek gerekirse gençlik eşittir sağlık, eşittir dirilik, eşittir güzellik. Genç olup, ruh hali veya hayatı “yaşlı” insanlar olduğu gibi bunun tersinin varlığına da aşinayız. Ama konuya dış görünüş olarak baktığımızda, toplumun genç kategorisine dahil ettiği yaş aralığının çok dar olduğunu fark ediyoruz. Bu, oldukça hipotetik kategorizasyon ve beraberinde getirdiği normlar, insanın yaş aldığı ve yaşlandığı zaman mutlu olamayacağını düşünmesine sebep oluyor. Güzellik normları, ana akım trendlerle bir araya geldiğinde belirli kalıplara sıkıştırılıyor. İçerisinde bulunduğumuz yüzyılın estetik bakış açısı, sosyal medyanın önüne geçilemez etkisi ve yapay güzellik algısı, deyim yerindeyse bir sis bulutu gibi üzerimize çökmüş durumda.
Ben, yaşın sayılarla değil kafa yapısıyla alakalı olduğuna birinci elden tanıklık ettiğim bir ortamda büyüdüm ve haliyle şu anda baş gösteren gençlik takıntısıyla ilgili de ikilemler yaşıyorum. Geçtiğimiz günlerde kardeşimle bu konu üzerine konuşuyorduk ve kendisi benim Instagram feed’ime bakmak istedi. Instagram’da birkaç dakika geçirdikten sonra, “E tabii kafan karışır, buradaki herkes 17 yaşında veya öyle görünmeye çalışıyor” dedi. Haklıydı da. Instagram’da işim gereği pek çok marka ve yayını takip ediyorum. Birkaç hesabı dışarıda tutarak söyleyebilirim ki, yaratılan algıya göre 20’li yaşları biraz geçtiyseniz, ölseniz daha iyi. Eskisi gibi hayatta bir şey olmak veya yapmak için yaşın ilerlemesi gerektiği algısını, geri kafalı buluyorum; hayatımızdaki birçok sorunu üst jenerasyonun gençlerin önünü tıkamasına ve geleceği hiç düşünmemiş olmalarına bağlayanlardanım. Gerçekten genç olan veya genç yaşayan insanların sesinin daha çok duyulması bu yüzden beni çok mutlu ediyor. Ancak markaların alakalı kalabilmek uğruna bunu sömürmesinden de bir o kadar rahatsızım.
Yazının devamını QP Women No:3’de 64. sayfadan itibaren okuyabilirsiniz.