CEKETLERİN FRANSIZ FANTAZMASI

  • 12 SHARES

1960 yılından itibaren geçen süre içerisinde kimliğinden ödün vermeden yoluna devam etmek, bir moda markası olarak Pallas Paris’in medarı iftiharı olsa gerek. 1991 yılında direksiyona geçen Daniel Pallas ve eşi Véronique Bousquet, yoldan savrulmadan lakin farklı duraklara uğrayıp yeni bakış açıları keşfederek bugüne ulaşıyor. Malum, mevzu ceketler olunca, işin erbabıyla konuşmayı görev ediniyoruz ve ikili adına Daniel ile sohbet etmeye başlıyoruz.

QP: Daniel, şu an neredesiniz?

Daniel Palas: Paris’te Pallas Paris ofisindeyim. Bir yandan manzaranın tadını çıkartıp bir yandan yeni koleksiyon üzerinde çalışıyorum.

QP: Aile şirketinde çalışmak ve bir iş geleneğini devam ettirmek zor oluyor mu?

DP: Açıkçası Pallas Paris dışında farklı bir yerde iş deneyimim olmadığı için, mücadele seviyesini ölçecek bir kıstasım yok. Ama yaptığım işin gerçekten çok zor olduğunu konusunda garanti verebilirim.

QP: 1960’tan beri aile geleneği devam ederken, aile de genişliyor. Zira şu an eşiniz Véronique de sizinle birlikte çalışıyor. Aranızda belirlediğiniz ‘evde iş konuşmak yasak’ ya da ‘ofiste kişisel problemlerden bahsetmeyelim’ gibi kurallarınız var mı?

DP: Şahsen böyle kurallar belirlemenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum, çünkü eninde sonunda konu bir şekilde işe ya da kişisel olaylara geliyor. Ama Véronique’in kendi kuralları var, eve girdiğimiz anda iş konuşmak istemiyor, ofise adım attığımızda da evde yaşadıklarımızı evde bırakmayı başarıyor.

QP: Pallas Paris’in parisienne kadın tanımının altını doldurduğuna inanıyor musunuz?

DP: Sonuçta Pallas Paris olarak parisienne dediğimizde zihnimizde canlanan stereotip ile aynı tür bir geçmişe ve vizyona sahibiz. Bu durum gelecekte de farklı olmayacak. Hatta şu anki halimizden daha da parisienne bir tavır takınamayız diye düşünüyorum.

QP: Peki bu kavramın, özellikle mütemadiyen güncellenen trend’lerden mütevellit yavaş yavaş kaybolduğunu ve etkisini yitirdiğini düşünüyor musunuz?

DP: Hayır, çünkü bu aslında salt gerçeklik üzerine kurulmuş bir algı değil. Parisienne hissetmek, insanların Paris’e ve yaşam tarzına bağlı olarak kafasında canlandırdığı bir siluet, basit bir fantazma. Bu yüzden insanların kafasındaki Paris algısının değişmesi neredeyse imkansız olduğu için, bu algının değişeceğini ya da etkisini yitireceğini düşünmüyorum.

QP: Konu güçlü ve kendinden emin bir duruşa, sigaret pantolonlara ve tabii ki ceketlere geldiğinde Pallas Paris öne çıkıyor. 1960’tan bu yana bu duruşu sürdürmeyi nasıl başardınız?

DP: 1960’lı yıllarda, bugün tasarladığımız kıyafetlerden farklı şeyler üretiyorduk ama her ne olursa olsun koleksiyonda mutlaka smokin takımlara ve ceketlere yer veriyorduk. Aynı şeyi bugün de yapıyoruz çünkü bizce ideal terziliğin genlerinde smokin ceket dikmek yatıyor. Tabii o zamanlar farklı kombinler yapılıyordu, genelde kadınlar ceketleri eteklerle kullanmayı tercih ediyorlardı. Zamanla daha maskülen bir gardırobun varlığı mümkün olunca da, smokin takımları koleksiyona dahil etmeye başladık ve bir çizgi belirledik.

QP: Smokin takım giyen bir kadının kıyafetlerinin, onun yerine konuştuğunu söyleyebilir misiniz?

DP: Lakin bu ceketin deyim yerindeyse jilet gibi duruyor olması lazım. Kalitesiz bir kumaştan, basit bir kalıpta dikilen bir ceketin bu duruşa katacağı hiçbir şey olamaz. Vakti zamanında mağazamıza gelen tüketicilere, buraya adım attıklarında kendilerine has bir tavırla içeri girdiklerini, ideal ceketi giyip çıktıklarında ise bambaşka bir insan olarak sokağa döndüklerini söylerdim. Oldukça basit, minimal ve iyi dikilmiş bir elbisenin vereceği hissiyatla, güçlü, sağlam ve seksi bir ceketin yaratacağı algı arasında bile dağlar kadar fark var.

QP: Yani ceketin başlı başına bir güç kaynağı olduğunu söyleyebiliriz.

DP: İki farklı kadının kırmızı halıda peşi sıra yürüdüğünü hayal edin. Bir tanesi gerçek bir prenses gibi giyinmiş, elbisesinin kuyruğunu topluyor ve kırmızı halıda salınıyor. Fakat kulağa ve göze çok güzel gelebilecek olan bu ihtimali, siyah smokin takımı ve yüksek topuklu ayakkabılarıyla takip edecek başka bir isim var ise, tüm dikkat o kadının üzerinde olacaktır.

Röportajın devamını QP No:2’de bulabilirsiniz. Dergiye abone olmak için abone@qpmagtr.com’a mail atabilirsiniz.