CAROLINA BUCCI
2002 yılında Sex and the City dizisinde Carrie Bradshaw’un Carolina Bucci’nin kendi ismini taşıyan markasına ait Lucky bilekliği takmasıyla, tasarımcı yeni bir sayfa açıyor; işini büyütüyor ve aile mirası Florentine finisaj tekniğini, modern mücevher dünyasına kabul ettiriyor. Ve 1885’te başlayan Bucci hikayesi, yepyeni tesadüflerle devam ediyor.
Carolina Bucci’yi Audemars Piguet sayesinde tanımış olabilirsiniz. Zira 2016 yılında başlayan işbirlikleri göz alıcı Floransa nüansına sahip Royal Oak’lar ile devam ediyor. Ama esasen Bucci, bir mücevher tasarımcısı; üstelik ailesinin zanaatteki dördüncü kuşağı. Belgravia, Londra’da hayli sevimli bir butiği var, tabii bir de Floransa’da.
QP: Ailenizde mücevher alanında çalışan dördüncü jenerasyonsunuz. Mücevherin geçmişini ve bugününü nasıl karşılaştırırsınız? Sizce yaşanan en büyük değişiklik nedir?
Carolina Bucci: En çok markaların kabul ettiği ‘konsept’ tanımı değişti. Önceden dikkat edilen, kurucuların temelini attıkları prensiplerdi – mesela bizim aile şirketimizde bu hep kaliteye verilen önem olmuştur. Şimdiyse her marka ideolojiye ihtiyaç duyuyor ama müşterilerine kendisini en etkili şekilde anlatmak zorunda olduğu için. Dolayısıyla bir de insanların yıllar hatta on yıllar boyu süren ilişkileri ve birbirlerine anlattıklarıyla yayılan enformasyon devri çoktan geçti.
QP: Bu yorumu yaparken mutlu musunuz?
CB: Geçmişte yaşamak tehlikeli bir hayal. Geçmişten öğrendiklerimizden ders çıkarıp o dersleri hayatımda uygulamalıyız. Ama hedefiniz sizi hep ileriye götürmeli, yenilikçi düşündürmeli. Kısacası cevabım evet çünkü bugün ve gelecek benim için dünden daha önemli.
QP: Bugünlerde bazı mücevher markalarının uyguladığı modadan referans alınan sezonluk yaklaşım hakkında ne düşünüyorsunuz?
CB: Her şeyin hızlandığı yadsınamaz bir gerçek. Fakat aynı zamanda, sosyal medya da modanın sezonsallığını yıkıyor gibi gözüküyor. Zira sektörü defile takviminden daha çok etkileyen unsurlar var artık. Bence pek tabii yeni mücevher mentalitesini buna paralel görebiliriz ama ritminin mutlaka daha yavaş olacağını da belirtmek lazım.
QP: Ailenizin mücevher atölyesi Floransa’da idi. O günleri nasıl hatırlıyorsunuz?
CB: Yaşadığınızda başka; terk ettiğinizde bambaşka hissettiren bir şehir. Hem küçük hem içe dönük fakat muazzam ve gurur verici bir zanaat tarihine sahip. Oradayken tüm bu tarih beni bunaltırdı ama şu an, 20 yılı aşkın süre içerisinde Londra ve New York’ta yaşamış biri olarak, o günleri çok daha farklı hatırlıyorum. Floransa’da yapabileceğiniz pek çok şey var ama her birinde hızınıza şehrin kendisi karar veriyor.
QP: Peki çocukluğunuzu?
CB: Hatıralarım, pastoral ve huzurlu… Ben Floransa’nın dışındaki bir tepelik olan San Domenico’da büyüdüm. Kırsalda yaşıyor gibiydik ama açıkçası şehre 15 dakika uzaktaydık. Ki bence bir çocuk için bu iki dünyanın birlikte olması en iyisi.
QP: Forte Beads tasarımınızın çocuklukla nasıl bir ilişiği var?
CB: Her yaz çocuklarımla bilezikler yapıyoruz; boncukların renkleriyle oynuyoruz, kombinasyonlar yaratıyoruz. İki sene önce, bu eğlenceli ve esnek ‘oyun’ elementini mücevherlerime nasıl aktarabileceğimi düşünürken de “neden aynısını yapmayayım?” dedim. Ve böylece renkli boncukların değerli Bucci’nin notları hallerini bulmaya koyuldum. Yeşim ve lacivert taşı, ametist vb. tüm bu taşların istediğim gibilerini bulmak neredeyse iki yıl sürdü. Ama sonuç gayet içime sindi. Müşteriler mağazada tüm bu değerli ‘boncukları’ nasıl dizmek istediklerine heyecanla karar verirken saatler harcıyorlar!
QP: Size hediye edilenler arasında sizi en çok heyecanlandıran mücevher hangisiydi?
CB: Eşimin aldığı, Audemars Piguet ile işbirliği yapmama vesile olan Royal Oak saatim.
QP: Ne zaman almıştınız bu hediyeyi?
CB: Yedi sene önceydi. Doğum günüm yaklaşıyordu ve eşimin tipik sorusu ne istediğim idi. Yeni bir saat bakınıyordum ama bir türlü karar verememiştim. Ve bir gün Bergdorf Goodman’da aradığım o mükemmel saati takan bir kadın gördüm. Mağazanın içinde resmen onu takip edip saatinin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Meğer Audemars Piguet’nin Royal Oak koleksiyonundan sarı altın bir erkek modeliymiş. Sonrasını tahmin edersiniz; eşim bana o saatin aynısı olan vintage bir Royal Oak hediye etti.
QP: Peki bu saat Audemars Piguet ile yaptığınız işbirliğine nasıl vesile oldu?
CB: Her dergi/gazete çekiminde ve sosyal medyadaki fotoğraflarda o Royal Oak’u takıyordum. Audemars Piguet CEO’su François Bennahmias da Financial Times’ın How to Spend It dergisinde verdiğim bu röportajlardan birine rastlayınca benimle iletişime geçti. Uzun uzun, neden güncel kadın koleksiyonundan bir saati değil de, erkekler için tasarlanmış 30 sene önceki bir modeli tercih edişim üzerine konuşmaya başladık.
QP: Hayatınız boyunca size eşlik edeceğini düşündüğünüz bir diğer eşyanız var mı?
CB: İçinde oğullarımın, kocamın ve köpeklerimin resimlerinin olduğu aile yadigarı kolyem ve büyükannemden kalma bazı mücevherler. Ama wishlist’imdeki Verdura’nın Maltese Cross Cuff’ını da şimdiden cevabıma eklesem?