YAŞAYAN HAFIZA
Rimowa’nın Köln’deki merkezini ziyaret ettikten sonra yapılacak tek bir çıkarım var: Markanın tarzına bağlı kalma gücüne olan inancı.
Yazı SCARLET CONLON Fotoğraflar ROMAN GOEBEL
Markaların umutsuzca fenomen statüsüne ulaşmak için çabaladığı bir dünyada çok az isim Rimowa ve onun imzası olan alüminyum oluklar kadar anında bir hatırlatıcı işlevi görür. Paul Morszeck tarafından Köln’de kurulduktan 125 yıl sonra bu lüks bavul maison’u hala lüksün bilindik bir işareti olmayı sürdürüyor – ve Z kuşağı tarafından gittikçe daha fazla ilgi görmesinin yanı sıra sıkı hayranları için de çekiciliğini koruyor. İlki 1976 yılında su geçirmez Tropicana kamera çantası olmak üzere 60’tan fazla patente sahip olan marka, yetmiş yıldan fazla bir zamandır sadece jet-set’in gözdesi değil, aynı zamanda sektör standartlarını belirleyen kaliteli işçiliğin daimi bir sembolü.
Bütün bunları düşününce, Google’ın bu markayla ilgili en sık sorduğu soruya şaşırabilirsiniz: Rimowa buna değer mi? Markanın CMO’su Emelie De Vitis aynı soru kendisine yöneltildiğinde, “Yanıtım evet olur,” diyor gülerek. “O sadece bir valiz değil – aynı zamanda, yaşayan bir hafıza.”
Köln’deki merkezlerine yapılan nadir bir ziyaret sırasında söylenen bu sözler bir halkla ilişkiler abartısına benzemiyor. Rimowa’nın başarısı, 1950’de piyasaya sürülen Original gibi stillerin ve aranan çeşitli sınırlı üretimlerin yanı sıra sahiplerinde her gün kullanılan bir hatıra hissi uyandırmasından da kaynaklanıyor. Uzaklarda çıkılmış maceraları simgeleyen ve pek çok hayranın bavulunu kaplayan son derece popüler ve çok beğenilen çıkartmaları, her bavulun yolculuğu sırasında kaçınılmaz biçimde maruz kaldığı ezik ve lekeleri düşünelim. Bu özellikler, her bir Rimowa bavulunun çok gerekli olan pasaport kadar, gerçek bir kartpostal gibi de görülmesini sağlıyor.
“Bu bavullar 125 yıllık bir gelişimi temsil ediyor,” diyor De Vitis. “Hem mühendislik hem de teknoloji bakımından ilerideyiz; buna hafiflik, sağlamlık ve kilitler gibi dış dünyanın doğrudan görmediği şeyleri geliştirmek de dahil. İşte böyle ön planda kalıyoruz ve herkesin yaptıklarımızı taklit etmeye çalışmasının sebebi bu.”
Genel merkezi gezerken –ve içeride yaşanan yoğun geliştirme ve titiz işçilik çalışmalarını görünce– rakiplerin neden Rimowa’nın başarılı kopyalarını yapmakta zorlanacağı hemen anlaşılıyor. Mimar Rolf Dahlbender’in 1990’da tasarladığı, Rimowa’nın yuva olarak adlandırdığı endüstriyel alana yayılmış binaların her biri, bavulların büyük boy versiyonlarını andırıyor: İçlerinde makinelerin hep el işçiliğiyle birlikte çalıştığı, markanın zaman içinde gelişmiş becerileri ile endüstriyel teknolojiden oluşan karmaşık bir ağ var.
Sürecin bir aşamasında 5,6 tonluk bir alüminyum rulo devasa bir sarı vinç tarafından omuz presine doğru manevra ettiriliyor. Orada o meşhur oluklar perçinlenip kesilmeden önce sıkıştırılıyor. Elbette bir kontrolör bu süreci dikkatle izliyor ve her 20 tabakadan birini çekerek herhangi bir kusur olup olmadığını elle kontrol etmek için kalite kontrol kabininde bekliyor.
Hemen yakınında başka bir usta, deliklerin hassas bir şekilde delinmesini sağlamak için önceden kesilmiş levhaları tutarken iki KUKA robotu –sevimli bir üslupla T-Rex makineleri deniyor bunlara– kauçuk contalar takılmadan ve seri numarası damgalanmadan önce çerçevenin kıvrımlarını kalıplamak için bekliyor.
Yan binalarda –malzemeleri yer üstündeki kamyonlar yerine yeraltından taşıyan yeni bir tünel sistemiyle birbirine bağlanıyor bunlar– montaj işlemi (Hochzeit veya evlilik olarak bilinir) gerçekleşiyor.
Floresan yeşili kulaklıklar takmış beyaz önlüklü ustalardan oluşan bir kovan, iki kişilik ekipler halinde bavulların her iki tarafını birbirine takmak için bekliyor, daha sonra başka bir çalışan kasanın tekerlek dönüşünü kontrol ediyor. Rimowa’nın modern çizgisinin bir kanıtı olarak, her bir bavul 360 derece dönebilme, ayrıca kulp mukavemeti ve sabitleme dayanıklılığı testlerinden geçmelidir (sonraki test aşamasında, valizin 20 cm’lik sert bir kauçuk blok üzerinde her açıdan çekiçle dövüldüğü etkileyici manzara görülür.)
Montajı tamamlanan her bavulun astarı elle yapıştırılır ve iç bölmeler için delikler açılır; daha sonra tek tek temizlenip toz torbasına yerleştirilirler. Bu ekipteki herkes becerilerini sırayla kullanırken, günde yaklaşık 80 bavul üzerinde son bir kontrol yapılmadan önce en az bir çift göz her ayrıntıyı inceler – bunların hepsi bavullar kutulandıktan ve gönderilmeye hazır hale getirildikten sonra yapılır.
De Vitis, “Ağır makineler kullanıyoruz, ama benim için en büyülü kısmı çekiçli ustalar,” diyor. “(Onlar) hissediyorlar, duyuyorlar ve o seviyeye ulaşmak gerçekten uzun yıllar alıyor.” De Vitis şöyle devam ediyor: “Kısa süre önce, “Mühendislik Sanatı” adıyla düzenlenen bir kampanya bunun en iyi özeti. Gerçekten de bütün mesele bavul üretiminin senfoniye benzemesi ve bu senfoni gördüğünüz ürünü yaratıyor.”
Almanya’nın en iyi bilinen ihracatçılarından birinden bekleyeceğiniz üzere, Rimowa da mükemmel kesinlikte bir operasyon; eş zamanlı konsantrasyon ve kusursuz sezgiyle yönetiliyor adeta. Bu, gerçekten lüks olan her markaya uygun bir süreç – hele ki böylesi kült duyarlılığa sahip bir markaya daha da uyuyor. “Havalimanındaysanız ve Rimowa’sı olan başka birini görürseniz, o topluluğun bir parçası olduğunu anlarsınız,” diyerek gülümsüyor De Vitis.
Rimowa topluluğunun geçmişi, kurucusu Morszeck’in 19. yüzyıl sonlarında, markanın gelişmekte olan ticari denizcilik ve otomobil sektörü için ahşap gemi sandıkları ürettiği zamanki çalışmalarına kadar uzanıyor. Ancak Rimowa bugünkü kimliğini, Morszeck’in oğlu Richard’ın 1930’larda işi devralmasıyla oluşturmaya başladı. Adının ve soyadının ilk iki harfiyle birlikte Almanca “Warenzeichen” veya “ticari marka” anlamına gelen kelimenin birleşimiyle ortaya çıkan Rimowa adını tescil ettirdikten sonra, 1937’de ilk alüminyum sandığı üretmek için çalışmalara başladı. Efsaneye göre, Rimowa fabrikası yanıp ahşap operasyonu kül olunca, çalışılacak tek malzeme alüminyum kalmıştı.
De Vitis, aslında oğul Morszeck’in o dönemlerde gelişen uçak mühendisliğine tutkun olduğunu söylüyor – bu da aynı alüminyum olukları yeni tasarımlara taşımasına yol açmış. Ancak, markaya özgü bavulların geliştirilmesinde ana sebebin bu olması daha yüksek bir ihtimalken, markanın tarih kitaplarında saklamak için bu efsanenin “güzel bir tesadüf hikayesi” bulunduğunu da ekliyor.
Günümüze geldiğimizde, Rimowa’nın 2020 sonrasını belirleyen öngörülemez ekonomik bombadan etkilendiğini görüyoruz: Pandeminin seyahatleri kısıtlamasıyla birlikte Rimowa, LVMH’nin en güçlü büyüme oranına sahip markalarından biriyken en kötü performans gösteren markalarından biri haline geldi. De Vitis, “Bu çok acımasız bir kaymaydı ama elden ne gelir?” diyor. “Bu noktada (insanların) satın almak isteyeceği son şey bir bavuldu, dolayısıyla biz de bundan fazlasıyla etkilendik.”
Bugünse marka pandemi öncesinden daha iyi bir performans sergiliyor; bu da De Vitis ile birbirine kenetli ekibinin aradaki yıllarda aldığı önlemlere bağlı olabilir. “Dürüst olmak gerekirse, markanın performansına şimdi baktığımda bunun önceliklerimize gerçekten odaklanmamızı sağladığını düşünüyorum,” diye anlatıyor. “Pandemiden önce çok hızlı bir evrim geçiriyorduk. Marka çok popülerdi, harika iş birlikleri kuruyorduk ve harika elçilerle çalışıyorduk. Ancak bu süre zarfında önceliklerimize odaklandık, buna bavul dışı kategorileri geliştirmek de dahil.”
Supreme, Dior, Off White ve Fendi gibi iş birlikleri geçtiğimiz yıllarda Rimowa’nın profilini oldukça yükseltmiş olsa da öngörülebilir gelecek için planlar daha sade yapılıyor ve moda manşetlerinden ziyade yeniliğe odaklanılıyor. De Vitis, “Sağlam bir temelle ve seyahat etmenin bir amaç doğrultusunda yapılması gerektiği düşüncesiyle geri döndüğümüzü hissediyoruz,” diyor.
“Tekrar seyahat edebilme iznini kazandıklarında, insanlar bunu piyasadaki en iyi ürünle yapmak istedi sanırım,” diye devam ediyor. “Mark Twain’in şu sözü gibi: ‘Seyahat ön yargıyı öldürür.’ Biz de seyahati tam olarak böyle konumluyoruz: Kendinizi daha iyi bir hale getirmek, başka kültürlerle tanışmak, ön yargıyla savaşmak için seyahat edersiniz. Ayrıca hepimiz seyahatin çevreye olan etkilerinin farkındayız, bu yüzden bizim için asıl mesele bir amaç doğrultusunda seyahat etmek.”
Palace’la kısa süre önce kurulan bir ortaklık Rimowa’ya sokak giyimine girme fırsatı verirken, Porsche ile iş birliğinin de Rimowa’ya “911’in bagajına sığacak tekerleksiz bir bavul geliştirme yeniliğine imkan tanıdığı” için başlatıldığını söylüyor De Vitis. “Önemli olan iş birliklerinin sadece ticari amaçla kurulmaması. Bizim için kültürü harekete geçirip ileri götürme anlamı da taşıyor.”
Rimowa’nın, Netflix’in Emily in Paris dizisinin olay örgüsünde dikkat çekici biçimde yer alması bile markanın doğrudan aradığı bir şey değildi. De Vitis, “Dizilerde, filmlerde ya da ünlülerle olsun, ürün yerleştirme için asla ödeme yapmayız,” diyor. “Pek çok marka bunun için bir servet ödediğimizi sanıyor ama sebebi sadece Darren Star’ın böyle fenomen bir ürünün senaryoda yer almasının harika olacağını düşünmesiydi. Bence bunlar markanın ve ürünlerinin kült seviyesine ulaştığının göstergesi.” Dahası Rimowa dağıtımının yüzde 100’ünü yaptığı için satılmayan stok kalmaması için lansmanlarının büyüklüğünü dikkatle ayarlıyor. Bu da fiyat promosyonu ihtiyacını ortadan kaldırıyor – aynı zamanda, zevk sahibi kişilerin onayına güvenme ihtiyacını da. Bununla birlikte, Emily in Paris’in de gösterdiği gibi, Rimowa hala keyifli projeler oluşturuyor: 2021’de bir NFT koleksiyonu yaratan ilk lüks seyahat markası bile oldu.
Bavul markanın tanıtılan en yeni projesi, onun uzun vadede en etkili projesi de olabilir: Temmuz ayında ilk kez düzenlenen Rimowa Tasarım Ödülü. Stuttgart Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden Noa Grgic’in “Artificial Body Positivity” adlı projesi, ampute kişilerin öz güvenlerini güçlendirmek için kendi özel yapım protez aksesuarlarını tasarlayabilecekleri bir uygulama ortaya çıkardı. Grgic 20.000 Euro ile ödüllendirilirken, ikinciye 10.000 euro ve diğer beş finaliste 5000 euro ödül verildi.
“Buradaki fikir ticari bir şey değildi,” diye anlatıyor De Vitis heyecanla. “Alman tasarımına bağlılığı göstermek ve buradaki üniversiteler ile tasarım okullarından genç tasarımcıları teşvik etmek, onurlandırmak, onlara görünürlük kazandırmak istedik. Kendi ülkemizdeki tasarımın sadeliğine ve saflığına çok şey borçluyuz.”
Bu, son zamanların sade-lüks havasına uygun bir düşünce gibi görünüyor, ancak Rimowa ne de olsa bir süredir bu konuda ustalaşmış durumda. Çağdaşları ile her zaman değişim içinde olan şeyler, burada standart olmayı sürdürüyor. Henüz kendinize ait bir bavulunuz olsun olmasın, Rimowa’nın ustalığını uzaktan takdir etmek hepimizi onun hayran kulübünün bir parçası yapıyor en azından.