NE KADAR OTANTİK, O KADAR GERÇEK
2085 yılında da insanın özgünlüğü ve otantikliği hala benzersiz bir değer taşımaya devam edecek mi?
Yazı ECEM EKŞİOĞLU
Sene 2085, akıllı bir şehirde sanal yağmur ormanlarında, kesik kesik yağan yağmur altında koşuyorsunuz ve karşıdan gelen bir insan size çarparak geçiyor. Canınız acıyor ve karşı taraf özür dilemeden koşusuna devam ediyor. Bu olayın ardından hissettiğiniz acı, sizi düşündürüyor. Sanal gerçeklik beyin implantınız aracılığıyla, karşıdaki kişinin davranışına karşın, bir pişmanlık duygusuyla karşılaşıyorsunuz. Bu durum sizin için, birkaç gününüzü veya haftanızı sekteye uğratabilecek bir alana neden oluşmuş, derin düşüncelere dalıyor, ona vermiş olabileceğiniz tepkinizi hayal ediyor ve acı çekiyorsunuz. Neyse ki birdenbire bir farkındalık anı geliyor, “Bir dakika, yıl 2085! Bunun için uygun bir teknolojimiz var!”
Neuralink benzeri sinirsel bir ara yüzle beyninizi hızlıca değiştirebilen bir uygulamayı seçiyorsunuz. Akıllı telefonlarınıza istediğiniz uygulamayı indirirmiş gibi, sadece birkaç tıklama ile kişisel yazılımınızın içine, olumsuz durumlarda acı çekme, intikam alma ve derin düşüncelere dalma eğilimlerinizi ortadan kaldırmak üzere kendinizi kodlayabiliyorsunuz. Hatta saygısızlığa uğradığınızda, bu yeni gerçekliğinizde sevinç hissetmenizi sağlayan bir özellik bile ekleyebiliyorsunuz kendinize. Yeni otomatik tepkiniz, düşmanca durumları ele almanıza ve en iyi versiyonunuz olmanıza olanak tanıyarak, o kötü deneyimi hızla geride bırakmanızı sağlıyor ve ara yüzünüzden sonsuza kadar siliniyor. Peki sahiden insanlık 2085’e geldiğinde, bizi geride tutan uyumsuz eğilimleri ortadan kaldıracak şekilde beynimizi doğrudan değiştirebilecek bir teknoloji gerçekten mümkün müdür ve bu teknolojinin sentetik boyutunu göz ardı etmeden, otantik bir bakış açısıyla nasıl değerlendirebiliriz?
Şimdi o kadar uzağa gitmeyelim ve bugüne bakalım. 2024’e geldiğimizde, zihinsel “hatalarımızı” maalesef birkaç tıklama ile ortadan kaldıramıyoruz. Kökleşmiş psikolojik sınırlamalarımız şu an için belirgin bir şekilde varlığını sürdürüyor gibi görünüyor, öyle değil mi? Ancak biliyor musunuz, insanoğlu olarak sandığınız kadar güçsüz değiliz. Doğru bilişsel araçlarla herkesin kendi zihinsel yazılımında değişiklikler yapabilmesi aslında çok mümkün. İstenmeyen psikolojik eğilimlerimiz, gerçekten de yazılım algoritmalarıyla benzer şekilde anlaşılabilir ve düzeltilmeye açık parçalara ayrılabilir. Kendinizi bir bilgisayar programı gibi düşünün. Olumsuz bir durum, örneğin bir hakaret, bir tür zihinsel programı tetikleyen bir girdi olarak düşünülebilir. Bu program, saygısızlığına karşı öz değerinizi yeniden değerlendirmenize neden olan bir çarpık düşünce döngüsünü başlatır. Bu düşünce döngüsü, kendinizi kötü hissetmenize ve dürtüsel tepki vermenize neden olan duygusal ve davranışsal tepkiler üretir. Modern teknolojik metaforlardan yoksun olsa da insanlar düşünsel dünyalarını bir bilgisayar programı gibi kodlayarak yapay zekanın getirdiği tekdüzeliğe meydan okuyabilirler. Peki ama nasıl? Otantik benliğimize ulaşarak.
Önce otantik kelimesine değinelim: Kökenleri uzun bir tarihe sahip. Yunanca “hakiki” veya “ilkeli” anlamına gelen “authentikos” (authenticity) teriminden türemiştir. 2000 yılı aşkın süredir disiplinler arası akademisyenler, daha sonra özgünlüğü “kendine sadık” olarak tanımlar. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en eski sözlük yayıncısı olan Merriam Webster, 2023’ün sözcüğü olarak “otantik”i seçti. Webster dahi terimin ikinci tanımı olarak “kişinin kendi kişiliğine, ruhuna veya karakterine sadık” ifadesini kullanıyor. Özgünlük uzmanı David Brown, Jr., kişinin kendini sunuşu bağlamı aştığında, en yüksek düzeyde özgünlüğe ulaşılan bir tutarlılık ve bağlam meselesi olarak kendine karşı dürüst olma kavramını öne çıkarıyor. Özgünlük bireyin özünün veya gerçek benliğinin günlük bazda ne ölçüde etkin olduğunu yansıtıyor. Psikologlar özgünlüğü, psikolojik işlevsellik ve iyi oluş üzerinde önemli etkileri olan birbiriyle ilişkili çoklu süreçler olarak nitelendiriyor. Spesifik olarak, özgünlük dört bileşenin dinamik işleyişinde ifade ediliyor, öz farkındalık (yani kendini anlama), ilişkisel açıklık (yani yakın ilişkilerde samimiyet) tarafsız işleme (yani objektif öz değerlendirme) ve güçlü ahlak davranışı (yani temel ihtiyaçlar, değerler, tercihlerle uyumlu eylemler). Araştırma bulguları, bu bileşenlerin her birinin sağlıklı psikolojik ve kişilerarası uyumun çeşitli yönleriyle ilgili olduğunu göstermektedir.
Otantik benlik, derin bir bütünlük ve bağlantı duygusu olarak, kişinin en derin veya özgün benlik duygusunu tanımlamaktadır. İçsel bir pusula gibi rehberlik ederek her durumda ilham alabileceğimiz, becerikli, yaratıcı ve güçlenebileceğimiz bir farkındalık düzeyine uyum sağlar. Doğru olmak hem kendi özgünlüğümüzün hem de diğerlerinin özgünlüğünün genişliğini kabul etmek ve değer vermek anlamına gelir. “Otantik Kendini Güçlendirme”, kişisel, profesyonel ve spiritüel gelişimi destekler, yaşamın her alanında ego durumlarını aşmak için kullanılabilir. Farkındalığı genişletmek, varlığınızı geliştirmek, amacınızı netleştirmek ve gerçek tutkunuzu doğal olarak ilerletmek için ilkeler ve uygulamalar içerir. Bu yaklaşım, insanların stresli durumlarla başa çıkmasına yardımcı olan belirli ilkeleri de entegre eder.
Her sorunun zihinsel algı filtreleri aracılığıyla yaratıldığı düşünüldüğünde, çözümü de genişlemiş ve becerikli algıların farkındalığına dayanır. Temel OKG süreci, yaşamınızın daha büyük amacını keşfetmenizi içerir ve bunu gerçekleştirmek için kendi kişisel ve pratik yolunuzu kullanmanıza olanak tanır.
Yapay zekanın etkileri, yanlış bilgilendirme endişeleri ve derin sahtekarlık potansiyeli etrafındaki tartışmalar göz önüne alındığında, insanların neyin gerçek neyin taklit olduğunu anlaması şaşırtıcı olmamalıdır. Ancak, bu özgünlük talebi sadece teknoloji ve siyasetle sınırlı değildir; aynı zamanda yapay zeka karşısında insanın otantikliğini fark etmesi ve sürdürmesi son derece kritiktir. Yapay zeka, gittikçe hayatımızın bir parçası haline gelirken,
insanlar olarak otantikliğimizi koruma ihtiyacımız daha da artmaktadır.
Liderlik gelişiminden günlük hayatımıza kadar, otantik benliğimizle var olabilmemiz önemlidir. Gerçek güç,
içsel derinliklerimizi keşfetme ve kendi otantikliğimizi koruma yeteneğimizdedir. Zihinsel değişimlerimizi anlamak
ve geliştirmek, sadece birkaç
tıklama ile değil, içsel bir yolculukla mümkündür. Otantik ilişkiler kurmak istiyorsak, öncelikle kendimize karşı otantik olmalıyız. Teknolojinin insan ilişkilerindeki rolüne dair bir örnek olarak, son yıllarda popülerlik kazanan flört uygulamalarını ele alabiliriz. Otantik ilişkiler istediğimiz halde, sağa kaydırma eylemiyle insanları birer nesne gibi değerlendirerek ‘’human shopping’’ arasında bir çelişki yaşıyor olabilir miyiz? Flört uygulamalarını sadece bir alışveriş aracı olarak görmek, insan ilişkilerini basitleştirip yüzeyselleştirebilir. Ancak unutmamalıyız ki, karşımızdaki kişi bir algoritmanın ürünü değil, bir insan; duyguları, düşünceleri ve benzersizliği olan bir varlıktır. Teknoloji aracılığıyla bağlantı kurduğumuzda, bilinç düzeyimizde bu kişilerin bir robot yerine insan olduklarını hatırlamak, otantik ilişkilerin temelinde yatan zihniyetin önemini vurgular. Karşımızdaki kişinin duygusal bir varlık olduğunu, bir algoritmanın yaratımı olmadığını anlamak, gerçek bağlantılar kurmanın ve otantik ilişkilerin inşasının anahtarıdır.
Yapay zeka karşısında otantik benliğimiz olmak, sadece teknolojiye adapte olmak değil, aynı zamanda insan doğasını anlamak ve insanlığımıza sadık kalarak gerçek bir bağ kurmak anlamına gelir. Bu da yapay zeka ile iç içe yaşadığımız çağda öne çıkan bir liderlik ve yaşam becerisidir. Yapay zekanın hızla geliştiği bu çağda, hayatımızın her anında bu teknolojinin avantajlarını daha fazla hissederiz. Ancak, insanoğlunun yapay zeka karşısında otantik bir varlık olarak durması, sadece kendimize özgü kılacak olan önemli bir husus. Bu, bizi tekdüzelikten ayıran ve insan olmanın gerçek anlamını taşıyan bir nitelik.”Bu makine çok zeki!” sözü, yapay zekanın gücünü ifade ederken, asıl soru şudur: “Eğer bir yapay zeka modeli otantik olmayı öğrenirse, yani duygusal zekası gelişmiş bir modellemeye sahip olursa, bu model insana en yakın olan mı olur, yoksa yapay zekayla insanı ayırt edemeyeceğimiz bir çağın başlangıcı mı olur?” Bu soru, sadece teknolojik gelişmeleri değil, aynı zamanda insan doğasının karmaşıklığını da sorgular. Yapay zeka duygusal zekasını geliştirebilir, insanlarla daha derin bir bağ kurabilir ve insanı taklit edebilir hale gelebilir. Bu durum, bir yandan teknolojik bir başarı olabilirken, diğer yandan insan ve makine arasındaki sınırların bulanıklaşmasına yol açabilir. Ancak unutmamalıyız ki, insanı insan yapan sadece tek başına duygusal zeka değildir, insanların sahip olduğu anılar, deneyimler, değerler ve benzersizlik duygusu, onları gerçek anlamda otantik kılan unsurlardır. Dolayısıyla, yapay zeka ne kadar gelişirse gelişsin, insanın özgünlüğü ve otantikliği hala benzersiz bir değer taşımaya devam edecek midir?