MASA ÜSTÜ ANLATILARI

  • 104 SHARES

Günlük hayatın sıradan tasarımları modern anlayışla birleşirse.

Bir masa etrafında toplanmak her zaman ona atfedilen klasik karın doyurma eyleminden daha fazlası oldu. Kültür, hafıza ve tasarımla katmanlanmış bir ritüel. Ancak yüzyıllar boyunca bu ritüele aracılık eden tasarımlar ikinci planda kaldı ve formları yalnızca işlevleri tarafından belirlendi. Fakat son zamanlarda bu alanda da sessiz bir değişimin olduğunu söylemek mümkün. Tasarımcılar ve odağına gümüş materyalini koyanlar bu segmente, bir zamanlar mimarlık ya da mücevherata özgü bir hassasiyet ve merakla yaklaşıyor. Klasik tutuma karşı gelen bu anlayış yeni nesil tasarımları da beraberinde getiriyor.

Bu değişim, Bauhaus gibi hareketlerin estetik ve fayda arasındaki ilişkiyi sorgulamaya başladığı 20. yüzyıl başlarını yansıtıyor. Bauhaus sanat, zanaat ve endüstriyi bir araya getirmeye çalışmış ve temel unsurlarına indirgenmiş formlar yaratmıştı. Yalın çizgilere sahip tasarımlarda işlev öne çıkarılarak, süslemeyi reddediliyordu. Bunun aksine, dekoratif süslemelerin –geometrik desenler, yüksek malzemeler ve sıra dışı silüetlerin– yeniden tanıtıldığı Art Deco dönemi bize günlük nesnelerin bile “abartılı” olabileceğini hatırlattı.

Şimdilerde ise tasarımcılar bu iki kutup arasında geziniyor. Natalia Criado, pirinç ve yarı değerli taşlardan, renk ve dokuyu birleştiren, masaya heykelsi bir duruş getiren, eğlenceli, mücevher benzeri parçalar yaratıyor. Leo Costelloe, bir kaşığın geleneksel beklentilere uyması gerekip gerekmediğini sorgulayarak, kullanım ve sanat arasında gezinen akıcı metal formlarla çalışıyor. Çalışmaları, tasarımın duygusal bir rezonansa sahip olabileceğini, elimizde tuttuğumuzda form ve ağırlığının bir yemeği nasıl algıladığımızı değiştirebileceğini öne sürüyor.

Portekiz merkezli Cutipol, Moon koleksiyonuyla farklı bir yol izliyor. Her bir kıvrım, denge ve rahatlık için bilenmiş, ancak tasarım yumuşak ve organik bırakılmış. Puiforcat geçmiş ve bugün arasında bir köprü görevi görüyor. 1820 yılında kurulan Fransız marka, genellikle Art Deco motiflerini teknik ile harmanlayan hassasiyeti ve incelikli yaklaşımıya tanındı. Arşivlerinde Jean Puiforcat’ın tasarladığı silindirik kulplu, onlarca yıl sonra bile hala modern hissi veren katı geometrilere sahip tasarımları bulunuyor. Maison’un Jasper Morrison ile yaptığı iş birliklerinden biri bu fikirleri yeniden ele alıyor. Morrison’ın Puiforcat için tasarladığı Wooden Cutlery, gümüş materyalinden sıyrılarak ceviz ve çınar ağacını deneyimliyor. Sadeleştirilmiş formlar Bauhaus minimalizmini hatırlatıyor, ancak Morrison’ın tasarımın günlük hayata hükmetmek yerine onu sessizce iyileştirmesi gerektiği inancına da dayanıyor. Zermatt koleksiyonu ise Puiforcat’in yeni materyalleri ve ergonomiyi keşfetme konusundaki kararlılığına değiniyor. Parlak paslanmaz çelikten üretilen bu parçalar, elin doğal tutuşunu dengeleyen hafif konik saplara sahip ve mirasın nostalji olmadan yeniliği nasıl bilgilendirebileceğini gösteriyor gibi duruyor.

İşlev ve form hakkındaki bu konuşma Dieter Rams’ın kalıcı ilkesini akla getiriyor: “İyi tasarım mümkün olduğunca az tasarımdır.” Bu, iyi yapılmış bir nesnenin özünün dekorasyonunda değil, insan ihtiyaçlarını –fiziksel ve duygusal– karşılama becerisinde yattığını hatırlatıyor.

Sofrada en çok iletişime geçtiğimiz nesne olsa da görünmez bir arka planı olan konsept giderek artan bir şekilde tasarım düşüncesi için bir alan olarak kabul ediliyor. Günlük yaşamla nasıl bir ilişki kurmak istediğimizi yansıtıyor; verimliliğe mi, duygusallığa mı yoksa her ikisinin dengesine mi öncelik verdiğimizi sembolize ediyor.