İTALYAN DEVRİMİ
Geçen bir asrın ardından Poltrona Frau’da değişen çok şey oldu, ancak kullanılan ekipmanlar, teknikler ve materyaller aynı kaldı.
Captain Corelli’s Mandolin, teknik anlamda çok iyi bir film olmasa da İtalyanların farkını net şekilde ortaya koyuyordu. Hayatın her anından zevk alabilme dürtüsü yapımda iyi yansıtılmıştı ve bu konu Akdeniz ülkesinin sıcakkanlı insanları üzerinden işlenmişti. İtalyanların zevk algısı güzel olanı yaratmak ve yaşamak üzerine kurulu olduğu için bu coğrafyada yaratılan her şey görsel zenginliğe sahip oluyor, tasarımcılar İtalyan dizaynını beklenmedik detayların zenginleştirdiğini söylese de sürecin temelinde çoğunlukla bu unsur yatıyor; tabii bir de çağdaş elementleri klasik yöntemlerle kurgulamak, tıpkı Poltrona Frau’nun yaptığı gibi. Renzo Frau 1912’de markasını yaratırken kendi soy ismiyle Poltrona (İtalyanca koltuk) kelimesini birleştirmişti, oldukça basit ve fazla yaratıcılık gerektirmeyen bir kombinasyonun doğuşu da böyle gerçekleşti.
1926’da illüstratör Eugenio Colmo tanrıyı Poltrona Frau’da otururken tasvir etmeden çok önce Renzo Frau 1919’u yaratmış, Vanity Fair’in skeçlerini de çizmişti bile. Kısa sürede özgüvenle ve sağlam temeller üzerinde yükselen bir marka olmuştu Poltrona Frau, koltuklarda hassasiyet çok önemliydi, konforu ve sağlamlığı aynı potada eritmeyi amaçlayan bir üretici olarak dengeyi sağlamak zordu ancak Renzo Frau gerçek anlamdaki zanaat eserinin nasıl yaratılacağını biliyordu. 100 yılını çoktan devirmiş bir marka olarak Poltrona Frau’nun atölyelerinde değişmeyen yegane şeyler var; öncelikle kullanılan ekipmanlar el işçiliğinin ne kadar önemli olduğunu öne çıkaracak türden parçalar, teknikler yıllardan beri değişmedi. Zaten atölyelerde üretilen her şeyin %95’inin el işçiliği olduğu düşünülürse modern üretim teknolojilerinin işin içine girmesi pek mümkün olmazdı. Bu unsurlar aynı kaldığı sürece Renzo Frau’nun ilk günden bu yana kullandığı materyalleri de değiştirmeye gerek kalmıyor. Maison koltukların kullanıcıyla temas noktası olan deriye her daim çok dikkat etti; Pelle Frau, Poltrona Frau’nun özel derisi. Kendisi ayrıcalıklı bir materyal, bu sebeple üretim aşaması oldukça zorlu basamaklara sahip. Markanın özel derisi postun en dış kısmından elde ediliyor, bu bölge en kolay hissedilebilen, en rahat, fakat aynı zamanda da istenilen forma getirilmesi en zor olan bölüm. Bu sebeple Poltrona Frau, her zaman %30 gibi bir oranı çöpe atmak zorunda kalıyor. Pelle Frau, 21 ayrı tabaklama aşamasına sahip ki bu 12-15 arasındaki standartların çok üzerinde. Genel olarak İtalyanların lüks algısına sadık kalmak için maison elinden gelen her şeyi yapıyor, bunu aynı zamanda geniş bir perspektifle de sunuyor. Markanın ikonları bunun en büyük göstergesi; ilk olarak 128 olarak lanse edilen 1919, 1930’daki Vanity Fair, kısa süre sonra 1934’de gelen Lyra, Tabarin ve diğerleri… Şimdilerde ödüllü tasarımcıların zihinlerinden de yararlanarak daha çağdaş bir çizgi yaratmaya çalışıyorlar; bunun en son örneği markanın 100. yılı şerefine Benjamin Hubert tarafından tasarlanan Juliet. Poltrona Frau has bir İtalyan olarak yola çıkmıştı, tıpkı diğer tüm yurttaşları gibi. Fakat o da hepsi gibi uluslararası bir marka oldu, kendisi İtalyanların tasarım dünyasındaki en aktif üyesi, bugün birçok coğrafyada prestijli konser salonlarının ve merkezlerin birçoğunda Renzo Frau’nun mirası bulunuyor ve dünya üzerindeki kompakt İtalyan etkisinin tamamlayıcısı olarak Poltrona Frau boy göstermeye devam ediyor.

Markanın yarttığı ilk ikonlardan biri; 1919