DUYGULARIN FİZİKSEL FORMU
Modernizmin formal yaratıcılığını Japonya’ya özgü ışık, gölge, yüzey, su ve doğa unsularıyla birleştiren bir yaklaşım geliştiren Tadao Ando’yu anlamak.
Anlatılanlara göre Tadao Ando, çocukken ailesinin evinde çalışan marangozları izleyerek inşaata ilgi duymaya başladı. Daha sonra bir sahaf dükkanında Le Corbusier’nin bir kitabını gördü ve kitabı alabilmek için para biriktirdi. Mimarlığı bu kitaptaki çizimleri kopyalayarak öğrendi. Tıpkı idolü Corbusier gibi, Ando da kendi kendini yetiştirdi. Şimdi, bir zamanların boksörü olan bu Japon mimar hakkında yazılmış kalın kitaplar, lüks apartman dairelerinin, beş yıldızlı otellerin ve seçkin tasarım kitapçılarının raflarını süslüyor.
1941 yılında Osaka’da doğan Ando, 1980’lerde post-modernizmin dekoratif aşırılıklarının zirvesinde sahneye çıktı. Beton yüzeylerin sadeliği ve dar açıklıklardan gelen ışığın büyüleyici oyunlarıyla derin gölgeler yaratan işleri, büyük bir etki yarattı. Modernizmin ciddiyetine yeniden hayat verdi ve minimalist mimarlığı küresel bir hedef haline getirdi.
1968’de Osaka’da ofisini kuran Ando’nun çalışmaları, Batılı modernist mimariden etkilenmiş, ancak Doğu’ya özgü bir duyarlılıkla şekillenmişti. Mimarlıkta zen etkisi üzerine yazılmış birçok klişe olsa da Ando’nun boşlukları, gölgeleri ve konfor ya da ev hissi veren unsurların yokluğu, bu varsayımları doğrular nitelikte.
Ando’nun erken dönem eserleri arasında 1976 tarihli Azuma Evi (iç avludan aydınlatılan, tamamen kör beton bir sıra ev) ve Kobe’nin dışındaki dik bir yamaca inşa edilen Rokko konut kompleksi (1983-1993) yer alır. Bu projelerde, artık karakteristik hale gelen, kalıp delikleri açıkta bırakılmış beton kullanımı dikkat çekiciydi. Bu malzemenin dokulu yüzeyindeki güçlü ışık ve narin gölgeler ilgi uyandırıyordu.
Ando’yu küresel çapta tanıtan ve etkili bir figür haline getiren iki çarpıcı şapel oldu: Hokkaido’daki Su Üzerindeki Kilise (1988) ve Osaka’nın Ibaraki bölgesindeki Işık Kilisesi (1989). Bu yapılar, ışığın ve doğanın büyüleyici bir teatral etkisiyle kullanıldığı, yoğun bir tefekkür ve olağanüstü kutlama alanları yarattı. Işık Kilisesi’ndeki haç biçimli açıklık, cemaate hem fiziksel hem sembolik bir iz bırakırken, Su Üzerindeki Kilise’deki yansıtma havuzu üzerinden ormana açılan manzara, modern bir zen bahçesini andıran bir mekansal uygulama sundu.
O çocuğun ilhamları
Ando, bazı çağdaşlarının aksine teoriden uzak durdu. Çalışmaları, sıklıkla basit geometrilerden ve ışık ile kütlenin temel etkilerinden güç alır. Ando, “Bir mimarın görevi, duyguları fiziksel
forma dönüştürmektir” demişti. Le Corbusier’nin (özellikle Ronchamp’taki kilisesinin) açık etkisinin yanı sıra, Ando Batı mimarisinin büyük etkisini de kabul eder. Pantheon’dan (beton kubbesine yukarıdan gelen tek ışık kaynağı bu ilhamı açıkça gösterir) Danimarka’daki Louisiana Müzesi’ne kadar birçok yer Ando’nun ilham kaynakları arasındadır. Louis Kahn ve Frank Lloyd Wright gibi isimler de Ando’nun çalışmalarında hissedilen diğer etkiler arasındadır.
Küçük evler ve şapellerle başlayan Ando’nunkariyeri,2000’lerdehızla büyüdü. Fort Worth Modern Sanat Müzesi, Naoshima Adası’ndaki Chichu Sanat Müzesi, Pulitzer Sanat Vakfı (St. Louis) ve Clark Enstitüsü’nün bir uzantısı gibi yapılarla uluslararası üne kavuştu. Ancak bazı eleştirmenlere göre, bu genişleme, Ando’nun çalışmalarındaki temel gücün bir kısmını zayıflatmış olabilir. Daha yakın zamanda, Ando mevcut yapılarla çalıştı. Venedik’teki Punta Della Dogana ve Paris’teki Bourse de Commerce gibi projeler, onun sade ama güçlü formlarının ham tuğla ve ahşap kirişlerle nasıl uyum sağladığını gösteriyor.
Ando, daha sonraki modernizmin eleştirilen döneminden betonu kurtardı ve modernizmin formal yaratıcılığını Japonya’ya özgü ışık, gölge, yüzey,
su ve doğa unsurlarıyla birleştiren bir yaklaşım geliştirdi. Le Corbusier’nin kitabını alabilmek için bir ay para biriktiren o çocuğun, çağdaş mimarlığın en büyük isimlerinden biri haline gelmesi,büyüleyicibirbaşarıhikayesi.