UZAK DOĞU SEYAHATNAMESİ

  • 139 SHARES

Sonbaharın yaklaşıyor olması, sıcak havanın başka bir coğrafyada bizi beklemediği anlamına gelmesin. Rotanızı Güneydoğu Asya’ya bölgenin dikkat çeken dört farklı şehrine sabitleyin. Kültürel, turistik, tarihi ya da teknolojik bir ziyaret yapmak için, dört hakkınız var.

Kuala Lumpur:

Güneydoğu Asya’nın farklı kültürleri ve inançları bir araya getiren duruşu Malezya için de geçerli. Üstelik bu sefer 18.000 farklı adanın oluşturduğu, iki farklı adaya yayılmış bir ülkeden bahsediyoruz. Tahmin edeceğiniz kültür karmaşasının merkezinde, ülkenin Asya ana karasında konuşlanan başkenti Kuala Lumpur, basit bir turistik deneyimden çok daha fazlasını vadediyor. Her şeyden önce Kuala Lumpur, Güneydoğu Asya’nın ekonomik ve demografik olarak en hızlı gelişen şehri olarak biliniyor. Dünyadaki diğer metropollerle kıyaslandığında, oldukça güvenli, sağlık hizmetleri oldukça güçlü bir şehir olmanın yanı sıra, Forbes’un yayınladığı listeye göre Kuala Lumpur, Asya ülkeleri içerisinde emekli olmak ve yaşam için en ideal şehirler arasında 6. sırada. Zaman farkından mütevellit olası bir jetlag durumunu ekarte etmek için, Malezya yolculuğunuza gece çıkmanızı öneriyoruz. Şehre adım attığınızda, Malezya’nın ekvatora olan yakınlığından kay-naklanan yüksek orandaki nemliliğe hazır olun. Zira yıl boyunca hava sıcaklığı genelde 30 derecenin altına düşmüyor.

Kuala Lumpur’un gelişmiş metropolleri aratmayan şehir hayatı, alışkanlık haline getirdiğiniz konaklama ritüellerinizi burada da devam ettirmeyi mümkün kılıyor. Şehrin sembolü haline gelen Petro-nas Towers’ın içerisinde bulunan Mandarin Oriental Kuala Lumpur, şehrin merkezinde tasarlanan KLCC Park manzarasıyla ideal destinasyonunuz olabilir. Zira bu sayede şehir merkezinde, farklı destinasyonlara oldukça yakın bir mesafede olacaksınız. Bu mesafeyi fırsat bilip, şehri gezmeye merkezden başlayabilirsiniz. Hemen yanıbaşınızdaki Petronas Towers’ı ziyaret edip, şehrin mütemadiyen yükselmeye devam eden silüetini keşfedin. Dilerseniz tercihinizi neredeyse aynı manzarayı sunan Menara Tower’dan yana da kullanabilirsiniz. Şehri yerel halkın adımlarını takip ederek keşfetmeyi seviyorsanız, lokal lezzetleri ve küçük esnafın ustalık gerektiren el yapımı eserlerini Central Market’ta keşfedebilir ve buraya oldukça yakın olan Sri Mahamariamman tapınağını ziyaret edebilir, ya da açık havanın keyfini çıkartmak için yerel lezzetleri Alor Street’te keşfedebilirsiniz. İngiliz kolonyal döneminden kalan Sultan Abdul Samad Binası ve 1909 yılından bu yana şehrin önemli simgelerinden biri haline gelen Jamek Camii ise görmeniz gereken diğer duraklar arasında. Son olarak, şehir hayatından uzaklaşıp, şehrin 11 kilometre kuzeyindeki Batu mağaralarını görme-lisiniz. 400 milyon yıl önce oluşumu tamamlandığı düşünülen 3 farklı mağaranın ve 100 yılı aşkın süredir ayakta duran tapınağın yarattığı atmosfer, Hinduizm’in önemli duraklarından biri olarak kabul görüyor.

Hong Kong:

New York’ta yaşayan insanların New Yorker olarak adlandırıldığı bir dünyada, Hong Kong’da yaşayan 7.5 milyonu aşkın insanın Hongkonger olarak nitelendirilmesi, kuvvetle muhtemel doğal bir güdülenmenin sonucu. Çin Halk Cumhuriyeti’nin güneyinde konuşlanan otonom bölge, kendine has politik ve ekonomik sistemiyle, dünyanın en önemli metropollerinden biri olarak karşımızda. Özellikle 1997 yılından sonra İngiliz kolonisi olmaktan çıkan ve özerkliği kabul edilmek suretiyle Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlanan Hong Kong, geçen zaman içerisinde kültürel, turistik ve post modern duruşuyla dikkat çekiyor. Hong Kong, ana karadaki topraklarıyla ve hemen bitişiğindeki Hong Kong adasıyla bir bütün haline geliyor. Şehre adım attığınızda, öncelikle nasıl bir rota çizmek istediğinize karar vermelisiniz. Zira şehrin kaotik ve metropol tavrı özellikle Hong Kong adasında ve Kowloon bölgesinde şekillenirken, turistik ve kültürel noktalar Lantau adasında konuşlanıyor.

Kowloon:
Şehrin Hong Kong adasıyla bağlantı noktası Kowloon, geniş caddeleri, lüks alışveriş noktaları ve zincir restoranlarıyla biliniyor. Tsim Sha Tsui bölgesinde vakit geçirdiğinizde, bölgenin yerel lezzet-lerini keşfetmek için Nathan Road’a uğramalısınız. Victoria limanı boyunca Hong Kong adasının siluetini görebileceğiniz ideal noktada olduğunuzu da hatırlatmakta fayda var. Hong Kong Saat KulesiKültürel Merkezi, Bilim Müzesi, Tarih Müzesi ve gece hayatıyla, Tsim Sha Tsui, bu bölgenin en canlı atmosferini sunuyor olacak. 19 – 21 Ekim tarihleri arasında Hong Kong’da olmak gibi bir planınız varsa, Hong Kong Kültür Merkezi’nde New Vision Art Festival kapsamında gerçekleşecek olan Tree of Codes by Company Wayne McGregor bale gösterisine katılmak isteyebilirsiniz.

Hong Kong Island:
Kowloon’un karşı kıyısına geçtiğinizde, Hong Kong’un şehir merkezi sizi bekliyor olacak. Burası Victoria Limanı’nın büyük gemilere ev sahipliği yapmasından mütevellit, Hong Kong’un bugün konumlandırıldığı ticaret merkezi haline gelmesinde en büyük rolü oynayan bölge olarak biliniyor. Gökyüzüne doğru uzanan binaların arasında, şehrin kalbinde olduğunuzu hissedeceksiniz. Tabii şehir merkezi sadece ticaret üzerine kurulmuyor. Hong Kong ve Shanghai Bankaları’nın genel merkezlerinin olduğu gökdelenlerin arasından, Hong Kong Observation Wheel gözünüze çarpacak. Tüm şehri bu dönme dolaptan izleyebileceğiniz gibi, aşina olduğunuz Hong Kong manzarasını ye-rinde keşfetmek için, yaklaşık 554 metre yüksekliğindeki Victoria Peak’e çıkabilirsiniz.

Lantau Island:
Hong Kong’un en büyük adası Lantau, Kowloon ve Hong Kong Island’ın modernist duruşuna kıyasla, şehrin geleneksel ve tarihi dokusunu barındırıyor (bu bilgiyi adada konuşlanan Disneyland kompleksini ayrı bir kategoride değerlendirerek dikkate almayı unutmayın). Geleneksel Çin kültürüne ait yapıların bir araya gelerek oluşturduğu Ngong Ping bölgesi, yerel dükkanları keşfetmek için ideal rotanız olacak. Ngong Ping, özellikle çay tadımı yapmak isteyenlerin rotasında yer almalı. Ngong Ping köyü, adanın diğer önemli durakları olan Tian Tian Buddha ve Po Lin Ma-nastırı’na da yakın mesafede konuşlanıyor. 1993 yılında Buda Shakyamuni’nin bronz heykeli Ngong Ping bölgesinde yükseliyor. Po Lin Manastırı’nın hemen yanı başına oturan heykelin, insa-noğlunun doğa ve inanç ile arasındaki uyumu sembolize ettiğine inanılıyor ve Hong Kong’daki Bu-dizm kültürünün merkezi olarak Tian Tan heykeli kabul görüyor.

Cakarta:

Güneydoğu Asya’nın yükselişe geçen ve alternatif bir rota olmaktan çıkıp, tatil planlarının yeni destinasyonu haline gelen şehirleri arasında Cakarta oldukça dikkat çekici bir duruşa sahip. 17.508 farklı adadan oluşan bir ülke olarak Endonezya, aklınıza gelebilecek pek çok deneyimi tek bir çatı altında sunarken, konu Cakarta olduğunda gözünüzün önüne gelen tropik durakları bir kenara bırakıp, dünyanın en önemli metropollerinden biri haline gelen bir şehir tahayyül etmeniz gerekiyor. Cava Adası’nın kuzeyinde yükselen şehir, yaklaşık 8.5 milyonluk nüfusuyla ve bu nüfusa kıyasla oldukça küçük yüz ölçümüyle, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından ülkenin başkenti olarak ilan ediliyor. Bağımsızlığını kazanmasıyla doğru orantılı olarak ivme kazanan ve yükselişe geçen şehir, kuzey, güney, doğu ve batı olmak üzere dört farklı bölgenin birleşiminden oluşuyor ve bu dört bölgenin ortasındaki Central Jakarta bölgesi, söz konusu metropolü barındırıyor.

Şehrin merkezinde yer alan National Monument’ı başlangıç noktası olarak kabul edin. Merdeka Meydanı’ndaki 132 metrelik heykel, Endonezya’nın bağımsızlığı için verilen mücadeleyi temsil ediyor. Başlangıç noktasından kuzey doğuya doğru yol aldığınızda, Merdeka Meydanı’nın hemen ilerisinde Güneydoğu Asya’nın en büyük kapasiteli İstiklal Camii’ni göreceksiniz. Turistik bir durak haline gelen cami, şehrin sembolleri arasında. Caminin hemen karşısında yer alan St. Mary Katedrali, Roman-Katolik kültürünü gotik mimariyle birleştiren, 1901 yılından beri faaliyet gösteren bir durak olarak ziyaret edilecek duraklar listenizde yer almalı. Merdeka Meydanı’nın batı kanadında ise Jakarta National Museum yer alıyor. Arkeolojik, tarihi, etnolojik kalıntılar, Endonezya tarihini derinlemesine keşfedebileceğiniz bir sergi oluşturuyor. Şehir merkezinin etrafında genişleyen böl-gelerde, dikkat çeken özelliklerden birisi alışveriş merkezlerinin hakimiyeti oluyor. Gideceğiniz her durakta, farklı markaları bünyesinde barındıran devasa alışveriş merkezleriyle karşılaşacaksınız. Tercihiniz yerel dükkanları keşfederek alışveriş yapmaktan yanaysa, Menteng bölgesini ziyaret et-melisiniz. Kaliteli kumaşların ve el yapımı ürünlerin en ilginç versiyonlarını burada keşfedebilirsiniz.

Öte yandan, şehrin bir diğer ilginç özelliği ise, akvaryumları, doğal park alanlarını ve vahşi yaşam parklarını şehrin merkezinde keşfedebiliyor oluşunuz. Her ne kadar Cakarta’nın sınırları dışına çıktığınızda Bali gibi doğal hayatı ayağınıza getiren adalar sizi bekliyor olsa da, şehir hayatı doğal yaşamla iç içe geçmiş durumda. Buna ek olarak, şehrin en önemli geçim kaynaklarından biri olan turizm, eğlence ve su parklarını da popüler hale getiriyor. Eğer doğal güzellikleri metropol hayatından uzaklaşarak keşfetmenin peşindeyseniz, Cakarta’nın şehir merkezine bağlı olan Thousands Islands’a günübirlik bir ziyaret düzenleyebilirsiniz. Büyüklü küçüklü yüzlerce adanın birbiri ardına dizildiği bu bölgedeki plajlar, görsel birer şölen sunuyorlar.

Yangon:

Yangon, ya da önceden kullanılan adıyla Rangoon, Myanmar’ın eski başkenti ve bugün hala en önemli şehri olarak kabul görüyor. Rejim değişikliğinden sonra sömürgeleştirildikleri dönemin izlerini silmek üzere ülkenin adını Burma’dan Myanmar’a değiştiren yönetim, bu değişikliği daha da etkin kılmak üzere başkenti Yangon’dan Naypyidaw’a taşıyor. Ancak buna rağmen, özellike Hint Körfezi’ne ve denize olan kıyısından mütevellit, Yangon ülkenin en önemli şehri olma ünvanını korumaya devam ediyor ve enerji, inşaat ve turizmde adından sıkça söz ettirmeye başlıyor.

Şehri keşfetmeden önce hatırlatmakta fayda var, Myanmar’ın Türkiye sınırları içerisinde resmi bir konsolosluğu bulunmuyor, bu yüzden seyahat öncesinde internet üzerinden vize almanız gerektiğini unutmayın. Yangon’a adım attığınızda, rejimle birlikte değişen pek çok alışkanlığa inat, şehrin kolonyal zamana dair bir hayli ayrıntıya hala ev sahipliği yaptığını göreceksiniz ve bunun en basit örneği geleneksel kıyafetlerini sokakta giyen yerel halk, İngiliz sömürgesinin hüküm sürdüğü dönemde inşa edilen binalar ve Budist kültürüne ait tapınaklar olacak.

Güney Asya ülkelerinin sembolü haline gelen pagodalar, deyim yerindeyse şehrin büyük bir kısmını altın ile kaplamakla eş değer hale gelmiş durumdalar. Şehir merkezine adım attığınızda, bölgenin en işlek duraklarından biri üzerinde yer alan Shwedagon Pagoda’sını göreceksiniz. Burası yaklaşık 100 metre yüksekliğinde ve 2500 yıllık bir geçmişe sahip. Burma kültürünün ve kimliğinin sembolü haline gelen pagoda, her üç yılda bir tonlarca altın kullanılarak yeniden ilk günkü haline getiriliyor. Bu bölgede yer alan yüzlerce pagoda içerisinden seçim yapmanız gerekirse, Yangon halkının inancına göre Buda’nın saç telinin saklandığı ve kutsal kabul edilen Botataoung Pagoda’sını ziyaret edebilirsiniz.

Botataoung Pagoda’sının batısında yer alan Bogyoke Market, Yangon’un en meşhur alışveriş ve eğlence durağı olarak biliniyor. Kolonyal dönemden kalma binaların yerel dükkanlara dönüştüğü durakta, sanat eserlerinin, kolonyal döneme ait antikaların, el yapımı mücevherlerin satıldığı noktaları keşfedebilirsiniz.