The Most Popular Art Exhibition Ever!
Grayson Perry Serpentine Gallery’deki yaz sergisinde sanatın münhasır olmayan tarafında olacak.
Popülerlik uzun süre (ve belki bazılarınız için hala) sanat kapsamında kullanıldığında kötümser tarafa daha yakın bir sıfat olarak kabul edildi. Eğer jenerasyonlarımız kesişiyorsa, Andy Warhol’un Campbell’s tenekeleri, Roy Lichtenstein’ın puantiyeleri haliyle algımızın popülist tarafının neden bu kadar yıprandığını açıklıyor. Tabii hem Andy’ye hem de Roy’a haksızlık ettiğimizin farkındayız. Tam bu noktada suçu birilerine atmak istediğinizde Ikea röprodüksiyonlarına doğru nişan alabilirsiniz. Yada çuvaldızı kendinize batırıp, ukalalaştığınızı kabul edebilir, sanatın exclusive olması gerektiği sonucuna yıllar boyu dayatılan ağdalı eleştiriler, önünde boyun fıtığı geçirme pahasına dakikalarınızı harcadığınız sanat eserleri dolayısıyla vardığınızı itiraf edebilirsiniz. Neyse ki algılarınız ve fikirleriniz içerisinde bulunduğumuz yüzyıl sayesinde esnemeye hayli müsait. Hazır ısınma hareketlerini tamamlamışken Grayson Perry’nin yeni sergisi, ve akabinde çıkaracağı kitabı; The Most Popular Art Exhibition Ever! fikirlerinizi değiştirmeniz için öncünüz olsun. 8 Haziran’dan 10 Eylül’e kadar Serpentine Gallery’de gösterilecek sergi, Perry’nin yeni işlerine ev sahipliği yapıyor. Ve tabii ki favori sanatçılarımızdan Mr. Perry, sergiyi gezecek ve işlerini yorumlayacak her eleştirmenden önce klavyesinin başına oturuyor. The Guardian’ın sayfalarından müstakbel izleyicisine sesleniyor. Girizgahı serginin vaftiziyle başlatan Perry, ilk kez işlerinin tamamlamadan önce serginin ismine karar verdiğini itiraf ediyor. İşlerindeki Zola realizmini aslında İngiltere’nin banliyölerindeki popüler akımlarında bulan sanatçının popüler kültürü kanatlarının altına alması kaçınılmaz. İsme karar verme aşaması da en az Perry’nin işleri kadar doğal bir sonuca bağlanıyor. Makalesine Perry serginin ismini günün sonunda kendisini güldürdüğü için seçtiğini yazıyor. Ardından sanatın, exclusive olma çabasını ve bu çabanın mantıksızlığını 8 Haziran’dan önce kelimelerle anlatmaya başlıyor. Wow etkisinin 90’larda kaldığını, artık ne sanat, ne teknoloji ne de moda tarafında şaşırmak bilmediğimizi yeniliyor. Haliyle artık Charles Baudelaire ve Arthur Rimbaud’nun etkilerini popüler zamanlarda aramak nafile. Épater la bourgeoise akımını sanat tarihi kitaplarıyla rafa kaldırabilirsiniz. Çünkü yine Perry’nin değimiyle, artık Punk’lar emekli maaşına bağlı yaşıyor, asiliğin yegane sembolü dövme rutine biniyor, Damien Hirst ailecek yapılan bir Pazar gezmesi etkinliğine dönüşüyor. Şu durumda bugün sınırlarda gezdiğinizi zannettiğinizde yarın, kendinizi sıkıcı bulduğunuz ana akımın tam göbeğinde buluyorsunuz. Bu bilgeliğin ışığında Perry, her daim popüler olana ve banal addettiğinize yakın duruyor. Tabii bu Turner Prize’ı kazanmasına engel olamıyor. Günün sonunda sanat için sanat yapan sanatçının galerisi sinek avlıyor. Sanatın sadece ciddi olması gerektiğini düşünenler de bizim nezdimizde hala Baudelaire ve Rimbaud’nun şok edebildiği sözde burjuvalardan olmaya devam ediyor. Tam burada Perry, bugünlerde herhangi bir işi ya da sergiyi şaşırtıcı olarak addedebilen gazetecileri de tembel sınıfına koyuyor. Yaz gelmeden zihinsel esneme hareketlerinizi tamamlamak için fona bir tercih ettiğiniz bir pop müziği koyun ve Grayson Perry’nin popülist hareketine dahil olun.