Non-Human World: The Great Animal Orchestra
Müzisyen ve biyoakustikçi birinin önderliğinde, sanat pratiğini doğadaki organik vokallerle iletişime sokan, izleyiciyi, meditasyon seyrindeki bir kürasyon eşliğinde, modern dünyada insanoğlunun doğaya neler yaptığını sorgulatan, metaforik bir orkestra söz konusu. Yazı Müjde Metin
“En şaşırtıcı ve en gizemli olaylarıyla doğa, insan zekasının, özüne inebilmek amacıyla üzerine eğilmeyi hiçbir zaman bırakmadığı bir konudur.”
André Tattegrain, 1938 yılında yayınlanan La Fleur kitabında insanın doğaya ilgisini bu cümleyle özetliyor ve ben bu konuda bundan daha doğru bir analize rastlamadım henüz. Bahsini ettiği ilişkiyi, doğanın her daim vefalı davranan büyülü karakterine bağlayarak açıklıyor. En nihayetinde, doğa, bazen çok kısa süreli tepkilerimizin, acılarımızın ve sevinçlerimizin kalıcı işaretlerini içinde barındırmıyor mu? Kendimizi avutabiliriz, çünkü sevinçlerimiz uzun sürmüyorsa, doğa onların anısını bizim için son günlerimize kadar saklayıp, sonra bize geri verecektir. Örneğin, küçüklükte doğada deneyimlediğimiz anlar, büyüdüğümüzde bizi şekillendirmiyor mu? Peki o halde, onun bize bu verdiğinin karşılığı olarak, biz ona -onun bize verdiğinden de mükemmel- ne verebiliriz?
İşte Bernie Krause tam olarak bu soruya cevap vermeye çalışıyor gibi gözüküyor. Mikrofonu doğaya veriyor ve duyduğu senfoniyi kaydediyor. Rüzgar, yapraklar, yağmur, hayvanlar… İnsan dışında her şeyin sesini kapsayan bu yaratımını da “biophony” olarak adlandırıyor. Tabiat üzerine bir şair gibi düşünüyor, her canlının müzisyen olduğuna inanıyor ve bu çalışmaları sırasında ise doğa bilimci perspektifini asla kaybetmiyor. ‘Ses objektifiyle’ daha iyi gözlem yapıldığını savunan Krause, bir ormana baktığınızda, onun değişmediğini düşündüğünüzü fakat dinlediğinizde mahvedildiğini anlayabileceğinizi belirtiyor. Anlaşılan, hakiki hasar doğada yalnızca duyuluyor.
Bir diğer niş hipotezi de, habitat ne kadar sağlıklıysa, oradaki canlıların bir o kadar müzikal olduğuyla alakalı. Vokal karmaşıklığı, bir sağlık ölçüsü gibi nitelendiriyor. Ve Krause da müzisyen. Bir ara elektronik müzikle ilgilenmiş, George Harrison, The Doors ve Stevie Wonder gibi sanatçılarla çalışmış. Roman Polanski’nin Rosemary’s Baby ve Francis Ford Coppola’nın Apocalypse Now filmlerine ait müziklerin yapım ekibinde çalışmışlığı dahi var. Daha sonra Hollywood ve stüdyolarından sıkılıp, biyoakustik üzerine araştırmalar yapmaya başlamış. O zamandan bu yana, yani 40 seneyi aşkın bir süredir, doğanın söylediklerini kaydediyor; yaklaşık 15 bin hayvan türünün yer aldığı, 5 bin saatlik bir kayıt arşivine sahip. Bu bağlamda Wild Sanctuary Communications markasıyla da, 50’den fazla albüm yayınladı ve dört kitap yazdı.
Bu kitaplardan biri olan The Great Animal Orchestra: Finding the Origins of Music in the World’s Wild Places, bu yaz Fondation Cartier’deki bir sergiye esin kaynağı oluyor. 2 Temmuz’da başlayıp, önümüzdeki sene 8 Ocak tarihine kadar gösterimde olacak sergi, görsel ve akustik açıdan estetik bir meditasyona benziyor; modern dünyada üzerindeki tehdit her geçen gün daha da artan doğaya atıfta bulunuyor.
Cai Guo-Qiang, farklı türdeki vahşi hayvanların aynı su birikintisi etrafında toplandığı, sergi için yaptığı 18 metrelik çiziminde, bir sürelik huzuru ve ekstrem savunmasızlığı sembolize ediyor. Tarih öncesi mağara resimlerine referans veren bu eserin dışında, Manabu Miyazaki’nin fotoğrafları da serginin dikkat çeken işlerinden. Ancak, bahçeyi ana binadaki sergi alanına bağlayan, Brezilyalı sanatçı Adriana Varejão’nun Amazon kuşlarını resmettiği seramik duvarı, naif figürlerin sade beyaz zemin üzerinde yarattığı realist intiba ile, hem sergi konseptindeki doğanın öz sadeliğine uyumu, hem de yerleştirmesinin doğru yapılışıyla en etkili eserlerden.
İngiliz sanat kolektifi United Visual Artists, sergide Bernie Krause’un ses düzenlemelerini de görsel bir çeviriye dönüştürüyor. Ses kayıtlarındaki datayı ışık hüzmelerine değiştiren bu üç boyutlu elektronik enstalasyon da sergiye özel üretilen işler arasında bulunuyor.
Serginin küratörlüğünü 1994’ten beri Fondation Cartier pour l’Art Contemporain’ın direktörlüğünü yapan Hervé Chandes üstleniyor. Şimdiye kadarki kürasyonlarında sanatçılar ile felsefeciler, mimarlar, müzisyenler, matematikçiler ve hatta şamanlar arasında proaktif diyaloglar kurmayı başaran Chandes, The Great Animal Orchestra projesiyle de çapraz disiplinleri birleştiriyor: Doğa, müzik ve sanatçılar.
Bernie Krause, yaptığı araştırmalarla, çoğunlukla intizamsız algılanan hayvanlar alemi seslerinin, aslında en kompleks partisyon kadar itinayla düzenlendiğini gösteriyor. Her canlı türünün, ekosisteminde kendine has bir akustiği var. Krause bu durumu “acoustic niche” olarak şöyle tanımlıyor: “Her yerleşik tür kendi sonik duruşunu -kontrast olmak veya harman oluşturmak için- kazanıyor, tıpkı keman, trompet veya vurmalı çalgıların bir aranjmanda kendi bölümlerini belirlediği gibi.” Krause, müziğin bize hayvanlardan bir hediye olduğunu hatırlatmak istiyor. Diğer bir deyişle, doğanın bize verdiğine bir karşılık keşfediyor…