OTOMOBİL DEVRİMİ VE GELECEK NOTLAR

  • 91 SHARES

Otomotiv sektöründe doğru bildiklerimizde henüz değişen bir şey yok ancak bu değişim çok yakın.

Farklı inovatif adımlar sayesinde her gün karşımıza çıkan yeni modeller ve hatta yeni markaları takip etmek bir hayli zorlaştı. Karşı karşıya kaldığımız teknolojik değişimlerin arası öylesine kısaldı ki 10 yıllar hatta daha uzun dönemlerde görmeye alışkın olduğumuz majör değişiklikleri birkaç yıla sığdırmak mümkün hale geldi. Tün bunlarla birlikte otomotiv sektörünün artık yalnızca Avrupa, Amerika ve Asya’daki birkaç ülke markaları odağında ilerlemiyor olması ise asıl üstünde durulacak konulardan biri.

Sektördeki değişim tüm sınıfları kapsayan; genel geçer bazı bilinenleri artık eskiten cinsten. Öyle ki otomotiv piyasasında uzunca bir süredir Asya kıtasında sözü geçen Japonya ve Güney Kore artık yalnız değil. Çin; endüstrinin her alanında olduğu gibi otomotivde de yükselen bir ivme ile varlığını günden güne artırıyor. Ekonomi ile ilgilenenler bilirler; taklitçi ülke bir gün gelir taklit ettiği teknolojiyi yakalar ve onun ötesine geçerek artık rotayı çizen bir konuma sahip olur. Işte bugün Çin’in otomotiv sektöründe geldiği nokta uluslararası ekonomide geçerli olan bu kuramın somut bir örneği olarak karşımızda.

Geleceğe Dönüş ve Tesla. Elbette ki üst paragraftaki kısa iktisadi bilgiler ilk anda kulağa biraz garip geliyor olabilir. Konuyu netleştirmek ve ön yargıları kırmak için kısa ve güzel bir örnekten bahsetmekte fayda var. Geleceğe Dönüş filminde, Marty McFly 1955’e gittiğinde elindeki bozulan JVC marka kamerayı Doctor Emmet Brown’a gösterir. Doktor kameradaki “Made in Japan” yazısını görünce “Japon malı! Bozulmuş olmasına şaşırmamak gerek!” diye yorum yapar. Marty, bu cümleye anlam veremez ve doktora şaşkınlık içinde “Ama en iyi ürünleri onlar yapar!” diye karşılık verir. 1985’te olduğu gibi bugün de yüzde bir tebessüm oluşturan bu sahne, ekonominin bu kuramı neticesinde yıllar içinde ön yargıların nasıl değiştiğine ve sektöre yön veren firmaların farklılaştığına dair güzel bir izah şekli olarak zihinlere kazınmıştı.

Peki otomotiv sektörünü akla getirdiğimizde başı çeken üreticileri gelecekte ne bekliyor? Bu soru kuvvetle muhtemel bir asrı devirmiş köklü üreticilerin de gündemini en çok meşgul eden sorulardan biri. Geçen yüz yıl içinde olduğu gibi, değişimlere ayak uydurmayı başaramamış markalar ile aynı hazin sonu yaşamak istemeyenler ve yeniliğe karşı cephe almamış olanlar bu sorunun cevaplarını da araştırmakla meşguller. Bugün hayatımıza giren Tesla markası, çok değil 10 yıl kadar önce bu üreticilerin pek çoğunun belki de “ciddiye almadığı” ve kendilerine rakip olarak dahi görmediği bir markaydı. Oysa şimdi elektrikli otomobil devriminin öncüsü; dünyanın hibrit motorlar hariç en çok otomobil satan üreticisi ve marka değeri milyarlarca doları geçmiş bir markası. Yine de tüm bu farklılıklarına rağmen Tesla’nın bir noktada ezberleri bozmayarak Amerika kıtası içinden çıkmış olması son derece normal karşılanabilir. Ancak ondan sonra gelen markaları incelediğimizde durum nasıl?

Bu sorunun cevabında karşımıza çıkan marka BYD. Çin’in bir numaralı otomobil üreticisi, bugün Tesla’ya dahi parça verebilir durumda. Ülkenin geldiği üretim kapasitesi ve yükselen kalite çıtasının somut bir örneği olan marka, hibrit otomobilleri de dâhil ettiğimizde, bugün dünyanın en çok satan otomobil üreticisi konumunda. Sahip olduğu ve müşteriye sunduğu teknolojiyi kendi ülke sınırları içinde temin etmeyi başaran BYD, otomotiv sektöründeki algıları değiştirmek üzere yapılan bu atakta Çin’in en büyük kozlarından biri. Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, aynı zamanda önümüzdeki yılların en büyük üreticisi olma yolunda da bir numaralı aday. Hal böyle olunca otomotiv sektöründeki algılarımızın değişime açık olmasından başka çaremiz yok.

Hiç şüphe yok, yüz yılı aşan deneyimle elde edilen marka bilinirliği ve marka imajı özellikle Alman üreticiler söz konusu olduğunda çok yüksek seviyelerde. Bahsini geçirdiğimiz tüm bu inovatif gelişmelere ve değişimlere rağmen küresel otomotiv piyasasında müşterilerin %75 oranında tercih ettiği ve hala mutlak hâkimiyetini sürdüren Alman markaları, yeni dönem rekabetinde en dişli olanlar arasında ve yerleri de neredeyse sarsılmaz durumda. Ancak yerel alternatifler, özellikle kendi bölgelerinde büyük talep görüyor ki bu, yüksek nüfuslu ülkelerin, otomobil tercihlerini gösteren rakamları doğrudan etkilediği anlamına geliyor. Türkiye’de kanıksanmış olan ‘Alman marka kalitesi algısı’ dünyanın diğer ülkelerinde de aynı karşılığı buluyor. Onlarca farklı üreticinin var olduğu ve her gün bir yenisinin eklendiği Çin pazarında dahi; Çinli üreticiler Almanlarla rekabet halinde. Ancak ne var ki milliyetçi hisler; Çin elektrikli araçlarının ulusal gururu olarak düşünülmesini sağlıyor ve bu markaların son zamanlardaki olağanüstü performansı, Çin markalarının Çin’deki satışlarını tetikliyor. Benzer bir durumu, yollara çıkışı memnuniyet ve gurur harmanıyla karşılanan TOGG için de Türkiye pazarında söylemek mümkün.

Elektrikli otomobiller ile birlikte Çinli markaların hayatımıza bu kadar girmesinin altında yatan sebeplerden bir tanesi aslında yeni teknoloji ile birlikte gelen merak duygusu ve kabullenme duygusu. Tarihi 19. yüzyılın sonlarına dayanan ve ürettiği otomobil modelleri yüzleri aşmış köklü markaların yarattığı beton sertliğindeki kalite ve güven algısı, hayatımıza giren daha önce deneyimlemediğimiz yeni teknolojiyle birlikte farklı bir pencereye ihtiyaç duydu. Bu pencere henüz kanunlaşmış kalite algılarının olmadığı, yeni fikirlere daha ön yargısız yaklaşabileceğimiz ve kabullenme eşiğimizin daha düşük olduğu bir dünyaya bakıyordu. Çin de bunun farkında olacak ki, bilmediğimiz her sınıfta, küçük ya da büyük, standart ya da lüks olsun, her bir sınıfa hızla yayıldı.

Teknolojik gelişmeler, dünün lüksünü bugünün standardı haline getiriyor ve artık lüks, teknolojiyle tanımlanıyor. Peki, durum böyle olunca; Çinli üreticilerin yükselen trendi ile lüks otomobiller konusunda da algılarımızı değiştirmesi mümkün mü? Aslında yazının gidişatından bu sorunun cevabı da net: Kesinlikle mümkün! Şüphe yok ki bunun için zaman gerekiyor ancak; şunu bilmeliyiz ki artık rekabet hiç olmadığı kadar kuvvetli ve algıları değiştirebilecek cinsten. Evet, hala konvansiyonel otomobillerin piyasada hâkimiyeti söz konusu, benzinli motorlar hala en popüler motor tipi, ama elektrikli araçlar onlara hızla yaklaşıyor. Küresel olarak, yeni bir satın alma düşünen insanlar elektrikli otomobillere sıcak bakıyorken artık pozitif bakış açısı Avrupa ve ABD’de, elektrikli araçlara olan ilginin %50-60 arasında istikrar kazanmasını sağlamış durumda.

Otomotiv sektöründeki değişimin neticesinde daha dört, beş yıl öncesine oranla çok daha fazla hayatımızA giren Çinli üreticilerin, bu sektördeki kalıcılığına dair akıllarda herhangi bir şüphe yok. Çünkü dâhil oldukları her segmentte başarıya ulaşmak çaba gösteren Çinli markaların tercih edilme oranlarının şimdiden ABD’de %26, Avrupa’da ise %19 olduğu gerçeği göz önünde karşımızda duruyor. Belki tartışmaya açık bir konu olabilir ancak elektrikli otomobillerin gelişimi ile doğrudan doğruya etkisi ve ağırlığı artan Çinli üreticilerin otomobilleri özellikle Alfa kuşağının satın alıcı pozisyonuna gelmesiyle birlikte daha da tercih edilir hale gelecek. EV otomobillere karşı, Z kuşağının %74, Y kuşağının %72 ve X kuşağının %59 oranlarındaki pozitif fikirleri, satış yolculuğunda markaların piyasa değerlerini değiştirecek ve teknolojinin içinde yaşayan nesille birlikte doğru bildiklerimiz teyide muhtaç bilgiler haline gelecek.

*Yazıdaki tüm veriler Simon- Kucher’in 2023 ve sonrası için yaptığı araştırmadan alınmıştır.