1 MİLYONUNCU 911
Kısa süre önce Porsche 911’in 1 milyonuncu üyesini üretmeyi başardı, tarihin en karakteristik modellerinden birinin doğuşu ve gelişimini merak ediyor musunuz?
Ferry Porsche 1950’lerin sonunda, şirketin artık yalnızca 356 ile yetinemeyecek kadar büyüdüğünün farkındaydı; Porsche’nin özündeki inovatif tarafın hatrına yeni bir fikir bulması gerekiyordu. Ferry’nin bu değişim isteğini Porsche’de herkes biliyordu, haliyle etrafta fikirler uçuşuyordu. Bunlardan biri, uzun senelerdir tasarım direktörü olarak Porsche’de görev alan Erwin Komenda’nınkiydi. Fakat önemli bir unsur vardı ki, 356’nın başarısında büyük rol oynayan Komenda’nın bakış açısı estetikten ziyade teknikti ve bu sebeple kreatif yönden tasarımları 356’dan kopabilecek orijinallikte değildi. Ferry Porsche, bu durumu o dönemde anlamıştı ve Komenda’nın yanında çalışmaya birkaç sene önce başlamış en büyük oğlu Ferdinand Alexander (Butzi), kendisinin ilgisini çekecek bir tasarım sunmayı başardığında, Komenda’dan tasarıma müdahale etmemesini istedi.
O günlerde Porsche, Reutter şirketini de bünyesine dahil etmişti. Reutter’ın da kendi tasarım departmanı vardı. Bu yüzden Ferry Porsche, Butzi’nin çizimini Reutter’in direktörü Herr Beierbach’la götürüp, styling’e hiç dokunmadan teknik çizimlerini yapıp yapamayacaklarını sordu. Reutter’den çıkan teknik çizimlerle birlikte Ferdinand Alexander’ın bu tasarımı, 911’in temeli olacaktı. Butzi, tasarımsal perspektifini “Yeni bir Porsche olmalıydı, eskisinden daha iyi veya daha kötü. Eskisiyle aynı mantıkta olması şart ama formu aynı olmak zorunda değil.” diyerek anlatıyordu. Ve neticede, 356’ya göre daha uzun, keskin ve iddialı bir formla yeni bir Porsche ortaya çıktı: 901. Ferdinand Alexander Porsche, çok genç yaşta, 1961’de henüz 28 yaşındayken Porsche’nin styling bölümünün başına geçmişti. Ama birkaç sene içerisinde, markanın çizgisini değiştirmeden bambaşka bir tasarım yaratmayı başararak, Porsche’nin gelecekte hiçbir şey kaybetmeyeceğini herkese ispatlamış oldu.
901’in şirket lügatındaki adı Typ 644 T8 idi. Aynı sene Porsche, Reutter’ı da satın aldı. Finans tarafındaki bu gelişmeler şirketin yeni ürünün zamanlaması konusunda şüpheye düşmesine sebep oldu. Bu yüzdendir ki, 901 tanıtıldıktan sonra 356 C bir yıl daha üretimde kaldı. 901’in ilk prototipi 1963’te Frankfurt’taki otomobil fuarında gösterildi. Dağıtılan broşürlerde 901’in tasarımsal teorisi şu sözlerle anlatılıyordu: “356’dan çok daha geniş ama bu dışardan pek anlaşılmıyor. Motoru zorlanmadan bugünün trafiğinin üstesinden gelebilir. Carrera’nın performansını gösteriyor; yani hafifliğin maksimum hıza kattığı ivmeye… Her şey bir yana bagaj bölümüne erişim çok kolay. Spor bir otomobilin yol tutuşuna sahip ama uzun seyahatlerdeki konfor ihtiyacını da karşılıyor.”
Böylece yarış motoru diye anılan Carrera, 901 ile daha sessiz bir çehreye bürünerek şehir yollarını da yaşam alanına katıp, her iki dünyaya da hitap edebilir olmuştu. 901’de teknik değişiklikler çok fazlaydı. Bunlardan pazarlamayla alakalı olanı ise, direksiyon dişlisinin otomobilin ortasına yerleştirilmesiydi. Bu sayede Porsche’nin direksiyonun yerini üretimden bağımsız değiştirebiliyordu; İngiltere ve Japonya marketleri de bundan sonra Porsche’nin ilgi alanındaydı.
Frankfurt’taki otomobil fuarında sarı renkteki ilk 901’in yanında 356 C coupé ve 356 C cabriolet yer alıyordu. Fuarın hemen ardından, alınan pozitif reaksiyonlardan mütevellit olmalı ki, fabrika kayıtlarına göre aynı sene üç 901 daha üretildi. Seri üretim ise bir sonraki sene, Eylül 1964’te başlatıldı.
İlk üretilen 901 serisinin akabininde Porsche, 1964’teki Paris otomobil fuarına 901 ile katıldı. Ortaya sıfırın geldiği numaralandırmalara ait telif hakkı Peugeot’nun üzerinde olduğundan, Porsche yeni modelini yeniden adlandırmak zorunda kaldı. Ve Porsche’nin yeni yüzü bundan böyle “911” idi. 901 ise, isim değişikliğinden evvel üretilen 82 adediyle, koleksiyonerlerin birer Porsche ikonasına dönüştü.
Yeni Porsche, estetik ve teknik olarak bir sanat eseri gibi nitelendiriliyordu. Taşıdığı orijinal özellik, 60’lardaki spor arabaların az bir kısmının benimseyebildiği, kullanışlılıktı. Akranlarına nazaran, gündelik yaşama adapte edilen bir spor otomobil olarak çok daha başarılıydı. Ancak 356 ila 911 arasında bariz bir fiyatlandırma farkı vardı. Porsche bunun doğurabileceği problemleri önlemek adına 1965’te 912’yi lanse etti. 911’in tasarım bağlamında aynısı olan bu araç, 911’den daha ucuzdu çünkü motor olarak 356 C’ninki kullanılmıştı.
Aynı sene yine Frankfurt otomobil fuarında, coupé ve cabrio detayların birleştirildiği yeni bir 911 tanıtıldı: Targa. Adını Sicilya’daki Targa Florio yarışından almasıyla Porsche, Carrera’dan sonra sözlüğüne bir yarışı daha kalıcı olarak eklemiş oldu. Targa’nın dahili tasarımında, sektörde yalnızca prototiplerde ve Grand Prix yarışındaki otomobillerde kullanılan koruma barı yer alıyordu ve bu adaptasyon hayli fazla ilgi çekti.Targa ertesi sene üretime 911, 911S ve 912 olmak üzere üç versiyon ile girdi.
Targa, 911’in yükselişi namına çok stratejik bir karakterdi. 1968’te Ferdinand Alexander Porsche, 901/911 tasarımında yarattığı estetik konsept ile, French Comité International de Promotion et de Prestige’den ödül aldı. Porsche o zamanlarda pek çok yarışta da birinci geliyordu. 1966, 67, 68, 69, 70 ve 71’de Targa Florio’yu kazandı. Porsche 917, 1970’te Le Mans’da Porsche’ye ilk genel klasman ödülünü getirdi.
Nice ödüllerden ziyade, Porsche mühendislerinin dahiyane çalışmaları, 1974’te 911’in yeni bir atılım yapmasını da sağladı. Paris’te tanıtılan 911 Turbo, egzoz gazının salınımını kontrol altında tutarak turbonun daha efektif çalışmasını sağlayan sistemiyle otomotiv sektöründe yeni bir sayfa açtı. 1975’te ise üretimde paralel bir inovasyon, gövde parçalarının, sıcak daldırma usulü ile galvanizlenerek sağlamlaştırılmasıyla yapıldı. Kısacası Porsche, teknik açıdan üstün kabiliyetinin herkes tarafından kabul gördüğü çağına geçmişti. 1977’de Porsche’nin üretimi toplamda 300 bini geçmişti.
1977’den 1990’a kadar, 924, 928, 944, 959, 968 ve 964 modelleriyle, 13 sene gibi kısa bir süre içerisinde hem teknik hem estetik kontekstte Porsche hızla yükseldi. 356 ile doğan spor otomobil markası, artık tam anlamıyla kendi segmentini domine ediyordu.
90’lar Porsche için “köklere dönüş” odağıyla geçti. Porsche tüm dikkatini tekrar 911’e verdi. Lakin bu sırada 911’in pahalı amiral gemisinin yanında kolayca yelken açabilecek giriş seviyesinde bir modele daha gerek olduğunu fark etti. 1976-1988 yılları arasında ürettiği 924 gibi bir otomobile… Böylelikle 1993’teki Detroit otomobil fuarında Boxster modeli, bir diğer deyişle Porsche 718 tanıtıldı. Boxster’in gelişimi üç sene sürdü ve model 1996’da satışa çıkabildi. Boxster’ın coupé versiyonu Cayman da 2005’te tanıtılacaktı.
Bir milyonuncu Porsche otomobili Zuffenhausen manüfaktüründe 15 Temmuz 1996’da üretilse de, bağımsız bir spor otomobil üreticisi olarak Porsche, ekonomik yönden zorlandığı dönemlere de şahit oldu. 70’lerin ortaları, 80’lerin ve 90’ların ilk yılları… 90’ların başındaki krizin sonuçlarının atlatılmasını sağlayan da, 96’da satışa çıkan Boxster ve 98’de satışa çıkan yeni 911 (Typ 996) modellerinin yakaladığı başarıydı. Öte yandan bu başarılardan sonra, Porsche’de, o güne kadar marka kimliğinin beslendiği spor otomobil kategorisindeki güçlü imajından daha ne kadar faydalanılabileceği düşünülmeye başlandı. Ve en nihayetinde apayrı bir model gelişim stratejisinde karar kılındı. Porsche, 10 sene önce aklından hiç geçirmediği bir adımı Cayenne ile atarak, yalnızca spor otomobil ile bilinen üretim bandına 2002’de SUV da ekledi. Aynı mantıkta tip genişlemesine 2009’da Panamera ile devam etti. 2013’te bir başka SUV modeli olarak Macan’ı sundu. Esasen modelleri numaralandırma devri bir bakıma bu yeni tipteki çocuklarla kapanmış oldu. Yine de Porsche’nin saf niteliğini hiçbir modelinde kaybetmedi.
Porsche, bahsi geçen numaralandırma tradisyonunu sürdüren serilerden 911 ve 718’i günümüzde yeni versiyonlarıyla üretmeye devam ediyor. Cayenne, Panamera ve Macan her ne kadar ilk bakışta tarih boyunca alışılan Porsche yaklaşımından farklı algılansa da, özünde Porsche’nin ruhunu gayet etkileyici bir biçimde barındırıyor. Ayrıca bu modeller büyüğü sayılabilecek 911’in de, realitede, yola devam etmesini sağlıyor. 911’in, 901 olarak ilk prototipi çıkarıldığında, Ferdinand Alexander Porsche’nin “…eskisiyle aynı mantıkta olması şart ama formu aynı olmak zorunda değil.” demesi gibi, Cayenne, Panamera ve Macan için de aynı tasvir yapılabilir. Zira bugün hala karanlıkta bile bir Porsche gördüğünüzde, karşınızda kim olduğunu anlayabiliyorsunuz. Formu ne olursa olsun, bir Porsche tasarımı, taşıdığı soyadını her zaman belli edebiliyor. Bunun en yeni örneği de, yeni Panamera.