DEĞİŞİME DİRENEN

  • 203 SHARES

Beyaz bir tişörtü bulmak ne kadar zor olabilir?

Gardıropların en sade parçalarından biri olmasına rağmen, beyaz tişört moda dünyasında kendine kalıcı bir yer edinmiş durumda. Günlük hayatta herkese kadar uzanan bu parça, zamana ve trendlere direniyor. Başlangıçta yalnızca işlevsellik ve rahatlık için tasarlanan beyaz tişört, bugün çok daha karmaşık bir hale geldi. Düz görünümüne rağmen doğru beyaz tişörtü bulmak zor; çünkü iyi yapılmış bir sadelik, aslında nadir bulunan bir şey.

Tarihsel olarak beyaz tişört formdan çok işlev odaklıydı. Amerikan donanmasının 20. yüzyılın başında üniformanın standart parçası olarak kullandığı bu basit tişört, savaş sonrası dönemde siviller arasında da yaygınlaşmaya başladı. 1950’lerde Marlon Brando ve James Dean gibi oyuncuların tek başına onu giymesi, yeni bir stil anlayışının önünü açtı. O andan itibaren beyaz tişört hem rahatlığı savunan bir başkaldırının hem de sade görünümün simgesi oldu. 1980’lerde Calvin Klein kampanyalarıyla birlikte yeniden öne çıktı; Kate Moss ve Mark Wahlberg gibi isimlerin üzerindeki beyaz tişörtler, gündelik bir parçayı küresel bir moda sembolüne dönüştürdü.

Tasarımcılar ve moda evleri her dönem beyaz tişörtü kendi bakış açılarıyla yeniden yorumladı. The Row, yumuşak jersey kumaşla ürettiği rahat kesimli modelleriyle sessiz lüks anlayışını yansıtırken Acne Studios daha keskin hatlı, hafif oversize kesimlerle modern ve şehirli bir duruşu tercih etti. Comme des Garçons ise dikiş detayları ya da logo yerleşimleri gibi küçük dokunuşlarla çizgileri bozmadan farklılık yaratılabileceğini kanıtladı. Maison Margiela, beyaz tişörtü parçalayarak yeniden birleştiriyor; Loewe ise tişörtün kesimini değiştirerek sıradan formuna meydan okuyordu. Bu tasarımlar, beyaz tişörtün sadece “basic” bir parça değil, üzerinde çalışılması gereken bir tasarım nesnesi olduğunu gösteriyordu.

Q-P N°60 sayısında yer alan yazının devamı için info@qpmagtr.com adresine e-mail atabilirsiniz.