DRESDEN’DE BAŞLAYAN SİSTEMATİK VE DİSİPLİNER FELSEFE

  • 93 SHARES

A. Lange & Söhne tarihçesinin 1990’ı milat kabul ettiğini düşünüyorsanız, Alman ekolünün Dresden’i yüksek saatçiliğin başkentlerinden biri haline getirdiği mirasını henüz keşfetmemişsiniz demektir.

Newton, zamanı ölçümleyebilmek için tek çözümün dakik bir kronometrede olduğunu biliyordu. Ama o zamanın saatlerinin en iyisi bile bir haftada fazlaca dakika hatası yapıyordu. Üstelik 1 dakikalık hata bile navigasyonda 17 deniz mili sapma demekti. Fransızlar da harıl harıl aynı derde çözüm bulmaya çalışırlarken, İngiliz hükümeti elini çabuk tutmak için bir ‘boylam komitesi’ kurdu ve bu probleme ödül koydu: Yarım derecelik hata payına göz yumacak boylam hesaplamasını geliştirene (günümüzdeki değeriyle neredeyse) 2 milyon Sterlin. 1728’de John Harrison adında bir marangoz, yaklaşık 30 kilogram ağırlığında ürettiği kronometreyle ödülün çeyreğine hak kazanabildi. Diğer birkaç küçük denemeden sonra, nihayet yine John Harrison 1765’te istenilen kriterlerde (hatta onları aşan) kronometreyi üretti. Harrison kendi kendine saatçiliği öğrenmiş bir usta; saat kurulurken mekanizmaya enerji aktarmayı sürdürebilen cihazı da o icat etti. Londra’yı takiben Paris’te ve Cenevre’de de zaman ölçümü konusunda önemli gelişmeler yaşandı. Ve haritada saatçiliğin ‘başkentleri’ belirlenmiş oldu.

O zamanlar bilinmese de ilerleyen yıllarda Dresden de bu merkezlerin yanına yaklaşabilecek yegane kentlerden olacaktı. Ve aslında Dresden, saat sektöründe yaşanan tüm bu gelişmelerden evvel, 16. yüzyılda altyapısını kuruyordu. Ancak 1560’ta Saksonya’nın seçmen prensi (“Baba” lakabıyla da bilinen) Augustus, Wettiner sarayında zırh ve silahlarını depolamak için Kunstkammer sanat galerisini açtığında Dresdenliler olacaklardan habersizdi.

Az evvel Dresden’den bir koleksiyoner sinyali aldınız, değil mi? Neticede -genellikle- kimse objelerini saklamak için “galeri” açmaz. Ve bir koleksiyoner iseniz de mutlaka obje minvalinde merak skalanızı genişletirsiniz. Kunstkammer işinin ehli olabilmek için Augustus’un seçki türleriyle birlikte doğal olarak genişledi ve ansiklopedik bir koleksiyona dönüştü. Rönesans’ın herkesin bünyesindeki inceleme güdüsünü artırmasının ve Dresden’in Saksonya krallığının başkenti olmasının da payı var tabii bunda.

O dönemde etrafı anlayabilme ve dolayısıyla öğrenmeye çalışmanın ne denli önemli olduğundan en güzel Philippe de Mornay söz ediyor, “Gökyüzü saatin kuşkusuz en büyük çarkıdır.” Herkes, 16. yüzyılda zamanı nasıl kontrol edebileceğini çözmeye çalışıyordu. Ve Augustus da bu hevesten payını aldı; neticede Kunstkammer, insanoğlunun dünyayı anlamlandırma çabasının en somut örnekleri olarak kitaplarda yerini aldı. Sonuçta da hem kendi yaptığı hem de zanaatkarlara yaptırdığı gereçlerle 18. yüzyılda torunlarının etkilenip devam ettireceği bir koleksiyon ortaya çıktı.

Sanat eserleri ve arkeolojik buluntuları da kapsayan bu koleksiyon, 1701’de sarayda çıkan yangından zarar görmedi ama yeni evine sanat eserleri ve antikalardan ayrıştıktan sonra ancak 1723’te kavuşabildi: Holländischen Palais. Ama 4 sene sonra oradan da ayrılmak zorunda kalınıp bu büyük araç-gereç koleksiyonunun bölümlere ayrılarak sergilenmesinin daha kolay olacağına kanaat getirilince “matematik ve fizik aygıtları” bölümü 1729’da Zwinger bahçelerine taşındı. Bu sayede artık yalnızca bir “curiosity” koleksiyonu olmakla kalmayıp, bilimsel gelişmeleri kronolojik gösteren bir müzeye dönüşebildi. Saatler, barometreler, termometreler ve astronomik cihazlar… 18. yüzyılın ortasında böyle büyük bir Mathematics & Physics Salon’u yöneten görevliler de, tahmin edersiniz ki kontrol ettikleri bilimsel araç gereçleri anlayabilecek kadar kalifiyeydi. Ve bazılarını böylece salonun isminin yanında kendi araştırmalarıyla da tanıyoruz. Örneğin, gökbilimci ve meteorolog Köhler, daha çok zaman ölçümüne odaklandı ve salondaki fikirlerden yola çıkarak çok buluşa imza attı. Ondan önceki başmüfettiş Zeiher ve sonraki Seyffert de onunla aynı kaderi paylaştılar. Özellikle Seyffert kariyerinde saat yapımcılığı eğitimi aldığından, onun sayesinde salonun zaman ölçümüne dair buluşları daha da ivme kazandı. Ve tüm bu kaşiflerin ortak dili, Dresden’de entelektüel bir halkaya dönüştü.

Bugünlerde Dresden’i ‘dakikliğiyle’ anıyorsak, bunun esas nedeni, kesinlikle o zamanlardaki bilim insanlarının başarılarıdır ama öte yandan her kaşifin diğerinin yaptığını bir adım öteye taşıma merakını ve birbirlerini çapraz ateşle etkilediklerini de unutmamak lazım. Seyffert de bu halkada Schumann’ın yakın arkadaşıydı; ikisi de saat yapımcısıydılar. Schumann salonda çalışmasa da, orada neler yapıldığını yakından takip ediyordu. Ve bu yakınlık, A. Lange & Söhne’nin kuruluşundaki kilit isimlerden birini de iyiden iyiye bu çevrenin önemli bir bireyine dönüştürdü: Schumann’ın yanında çalışan Gutkaes, ustasının yanından ayrılıp Dresden’de bir saat dükkanı açtığında halen salonun zaman ölçümüyle ilgili araştırmalarında teknik çalışmaların çoğunu o yapacak kadar alanında üst mevkideydi. Ve Ferdinand Adolph Lange de Gutkaes’in asistanı ve damadı olarak resmimize şimdi giriyor. Hazır olun, Lange’nin hikayesi kendi yoluna gidişiyle daha poetik.

Çıraklık dönemini Gutkaes’in yanında geçiren Lange, ustasıyla birlikte 1831 ve 1834’te katıldığı iki fuarın ardından ufkunu genişletip, birkaç sene sonra Paris’e denizcilik kronometrelerinde uzman bir saat yapımcısının yanında çalışmaya gidiyor. Bu dört yıl içerisinde edindiği tecrübeler ve evine dönmeden önce İsviçre’de geçirdiği birkaç haftada yaptığı gözlemlerle artık Dresden’e dönüp kendi atölyesini kurmaya hazır. Lange Paris’teyken Dresden ve Leipzig arasındaki tren yolunun açılması ve bu trenlerin sefer saatlerinde zaman ölçümünden dolayı yaşanan sıkıntılar da, Lange’nin evine bir an evvel dönüp çalışma isteğini tetikliyor. Ve sonunda Dresden’e döndüğünde de, yepyeni bir başlangıç yapıyor; Gutkaes’in şirketine ortak oluyor. Gutkaes & Lange ortaklığı Dresden’de efektif işlese de, Ferdinand Adolph Lange, uluslararası vizyonu sayesinde Saksonya’nın da çağa ayak uydurması gerektiğini fark ediyor. 1844’te Saksonya devletine Dresden’de saat atölyesi kurmak için kredi başvurusunda bulunan Lange, bir sene sonra aldığı cevapta Glashütte’nin bu proje için daha uygun olduğunu ve bu şekilde talebinin onaylanacağını öğrenince, yönünü Glashütte’ye çeviriyor. Ve Ferdinand Adolph Lange ile bildiğiniz Gutkaes’in torunu olan Bernhard Gutkaes, üç asistanla birlikte Glashütte’de işe koyuluyorlar. Lange & Cie saat manüfaktürü de 7 Aralık 1845’te kuruluyor.

Manüfaktürde Ferdinand Adolph Lange’nin en çok önem verdiği unsur, saatlerinin rakip markalara göre dakiklikte öne geçmesiydi. Demiryolu ulaşımının şartlarına dayanabilecek kalitede ürettiği saatlerin her birine aynı özeni gösteriyordu. İlk başlarda manüfaktürde mekanizma üretilirken üçgenimsi, etrafından farklı kıvrımlarda uzantılar çıkan bir plaka kullanılıyordu; 1856’da mekanizmayı yarım daire şeklinde kaplayan farklı bir plaka sistemine geçildi, ki bu da eşapman parçalarını birbirine bağlayan plakanın aşina olduğumuz haline evrilmesi demekti. Bu evrimi, 1860’ta tam dairenin üçte ikilik bölümünü kaplayan, taşları tutan altın halkalarıyla başka bir plaka izledi. Ve ilk önemli gelişme akabinde 1864’te, dörtte üç plakayla yaşandı. Bu plaka halen manüfaktürün en geleneksel ögelerinden biri olarak hatırlanıyor. Bunun gibi ‘eski Lange tarihçesi’ lafı edildiğinde anılması şart diğer iki ana inovasyon da, 1877’deki sıçrayan saniye fonksiyonu ve 1898’deki regülatör yayıdır. Günümüzde bir cep saatinin 1898’den önce veya sonra yapıldığını anlayabilmek için regülatör yayının kilitli mikronölçer vidası olup olmadığına bakmak yetiyor. Ayrıca Lange manüfaktüründe 1930’da keşfedilen berilyum yayı da halen yüksek saatçilik lügatında yer alan parçalardan. Berilyum yayının hikayesi o sıralarda iki Siemens mühendisinin yayınladığı metalurji makalesinden geliyor. Isıya ve manyetizmaya daha dayanıklı olan berilyumu zemberiğin metal karışımına ekleme fikri böyle doğuyor. Bu teknoloji İsviçre’nin gözünü geçmişte Almanya’ya çevirdiği sahnelerden biridir.

Fakat maalesef Glashütte’deki bu başarılı manüfaktür, II. Dünya Savaşı’nın bedelini ağır ödediğinden, neredeyse yarım asırlık bir zaman diliminde faaliyet gösteremedi. Aslında İsviçre de Almanya kadar savaştan derinden zarar görmüştü ama aradaki önemli bir fark İsviçre’yi kendi kendine iyileştirebildi: Tarafsızlık. Komünizm, Lange’ye ve diğer pek çok özel şirkete mal oldu. Ferdinand Adolph Lange’nin istihdam sağlayabilecek yeni bir iş kolu olarak şehrine manüfaktürünü kabul ettirmesiyle başlayan başarı hikayesi sonlanırken; İsviçre’deki denk manüfaktürlerin işlerini devam ettirerek yüksek saatçilik sektöründeki uluslararası egemenliklerini sağlamlaştırdılar.

Rahatlıkla söyleyebileceğimiz bir gerçek var ki, o da, ne olursa olsun bazen tesadüflerin gidişatı epey değiştirebildiği. Nitekim Ferdinand Adolph Lange’nin torununun çocuğunun aile şirketini tekrar yüksek saatçilikte eski ihtişamına getireceğini İsviçre’de de kimse öngöremezdi. Ama Walter Lange, saatçilikte ve marka kimliği yaratmakta ünlü isimlerden Günter Blümlein’in yardımıyla 66 yaşındayken, 1990’da A. Lange & Söhne manüfaktürünü tekrar kurdu. Hem de geçmişten feyz alırken aynı anda özenle ve sebatla yeni metodolojiler geliştirerek… Bu dengeyi yakalamak çok zor, ki İsviçre’de bu mevzuda zorlanan popüler markaların olduğunu da belirtmeden geçemeyiz.

1994’te ilk ürünleri tanıtıldığında Lange bu yüzden hiç kapanmamış gibi hissettirirken yüksek saatçiliğe yeni bir vizyonun katıldığını da düşündürüyordu. Yeni manüfaktür bu izlenimi, ilk patentini aldığı dev tarih penceresiyle doğruladı. Bu komplikasyonu 1997’de yeni ayarlama sistemi; 2001’de kronograflardaki atlayan dakikanın hassasiyetini artıran manivela ve 2005’teki durdurma özellikli tourbillon takip etti.

Komplikasyon saymaya başladık diye konsantrasyonu dağılmaya başlayacak olanlarınızı mazur görebiliriz zira bizim de aklımızdan çıkmayanlar esasen Lange’nin “ilki” başarmış modelleri. Örneğin 2004’te tanıtılan manüfaktürün ilk ‘double rattrapante’ kronografı Double Split. İlk kez iki ayrı zaman ölçümünü aynı anda yapıp, sonuçları karşılaştırabilmemizi sağlayan bu saat, denizlerde başlayan kronograf sayfasına 21. yüzyılda da yeni bir satır ekleyebilmişti. 2009’da dev indeksli pencereler aynı biçimde tarihten, saat ve dakika göstergesine dönüştü. Bu saatle ilgili araştırmalarınız için de kod adınız, Zeitwerk. Son olarak, bu zaman tünelinde uğramanızı istediğimiz yıl 2011; yani Richard Lange Tourbillon “Pour le Mérite.” Kadranındaki üç alt kadranından ikisi, saat 6 yönünden merkeze doğru olan bölgede birbirini kesiyordu; bu ikili, tourbillon ve saat göstergesiydi. Saat göstergesinin 8, 9 ve 10 indeksleri vakitleri gelince kadranın altından çıkan bir plakayla kendilerini gösteriyorlar; günün diğer saatlerinde ortadan kayboluyorlar ve böylece o zamanlar tourbillon’un dairesi tamamen açıkta kalıyordu. Tüm bu saatlerde, A. Lange & Söhne’nin yalın çizgisini güçlendirenin aslında tasarımı ve mühendisliği birlikte düşünmek olduğunu alenen görebilirsiniz. Buna “Alman disiplini” demek pek tercihimiz değil, onun yerine Ferdinand Adolph Lange’nin takındığı “sistematik” tavır diyebiliriz. Ve yeni manüfaktüre nüfuz ettiği de şüphesiz.