FORMULA E

  • 92 SHARES

Formula 1’de kükreyen motorların haşmeti yerini izleyiciyle neredeyse interaktif ilişki kuran, son teknolojiyi asfaltla buluşturan, yenilikçi bir organizasyonun yükselişine teslim ediyor.

Yazı: Efe Uygur

Elektrik kelimesinin son yıllarda çokça telaffuz edilmeye başlandığı otomobil dünyası, son beş yıldır motor sporları konusunda alışılmışın dışında bir organizasyonu gittikçe artan bir ilgiyle takip etti. Her ne kadar bu organizasyon, motor sporlarının alameti farikası olan etkileyici motor seslerinden mahrum olsa da, getirdiği yenilikler sayesinde hem pilotlara hem de izleyicilere benzersiz bir yarış tecrübesi sundu. Bu da organizasyona olan ilginin yıldan yıla artmasının asıl sebebiydi.

Kimileri için bu korkunç bir şey olsa da, motor sporları tarihinin en sessiz ve en çevreci organizasyonu olarak tanımlanabilecek Formula Electric (Formula E ya da kısaca FE), tamamlanan ilk 5 sezonuyla gelecekte otomobil dünyasında önemli bir yere sahip olacağının sinyallerini net bir şekilde vermeyi başardı.

FIA tarafından organize edilen FE’nin ilk adımı 2011 yılında atılmıştı. Fransız iş insanı Jean Todt, önemli şehirlerin merkezlerinde, elektrikli otomobillerin yarışacağı yeni bir organizasyon fikrini, 3 Mart 2011’de Paris’teki küçük bir İtalyan restoranında, İspanyol politikacılar Alejandro Agag ve Antonio Tajani ile İtalyan aktör Teo Teacoli’yle paylaşmış; Todt’un bu parlak fikri, masadakiler tarafından da ilgiyle karşılanmıştı. Basitçe tanımlandığında, dünyanın en prestijli motor sporları organizasyonundan biri olan F1 ile büyük benzerlikler taşıyan bu yeni organizasyonun büyük sorumluluğunu, geçmiş tecrübeleri sebebiyle Agag üstlenmişti. İspanyol iş insanı ve politikacı, bugün de Formula E’nin kurucusu olma sıfatının yanı sıra, organizasyondaki başkanlık görevini sürdürüyor.

Yarışın ilk startı, Eylül 2014’te Pekin’de verilmiş; serinin ilk sezonu olan 2014-2015 sezonunda 10 farklı takım, 20 pilot ve 40 otomobil mücadele etmişti. GEN1 yani ilk jenerasyon otomobiller olarak tanımlanın ilk nesil FE otomobillerini o gün ilk kez görenler, F1 otomobillerinden ayırt etmekte zorlanmış olsalar da, bu durum motorların çalıştırılmasıyla birlikte son bulmuştu. Formula E otomobilleri, alışıldık yüksek desibelli motor sesleri yerine hafif bir vızıltı yayıyorlardı ki bu ses, kimileri için FE’yi asıl amacından yoksun kılıyordu. Pek çokları içinse bu özellik, geleceğin motor sporları dünyasına atılan ilk ve en önemli adımlardan biri anlamını taşıyordu.

Farklı kıtalarda yer alan önemli şehirlerin ev sahipliği yaptığı Formula E, 45 dakika+1 tur olarak tasarlanmıştı. Burada bir parantez açmak gerekir; parkurların şehir merkezlerinde düzenleniyor olması hem organizasyonun prestijine katkıda bulunan hem de izleyicilerle buluşmasını son derece kolaylaştıran akıllıca bir planlamanın ürünü. Her bir etabı iki gün olarak geçilen organizasyonun ilk günü, eleme ve antrenman turlarından oluşuyor. İlk günde beşli ya da altılı gruplara ayrılan pilotlar, bu gruplarda altı dakika içinde en iyi derecesini yapmaya çalışıyor ve bu sırada otomobillerin sahip olduğu 250 kW (335bhp) gücün tamamını kullanabiliyorlar. İkinci sezondan itibaren yapılan değişiklikle birlikte, en hızlı altı pilot tekrar piste çıkarak ilk altıyı belirliyor. Yıldan yıla yapılan yeniliklerle Formula E’nin öne çıkan özelliklerinden biri olan bu dinamik yapı; hiç şüphesiz ki her sene gelişerek ve güçlenerek organizasyonun gelişimine de katkıda bulunuyor.

Yazının devamını QP No:27 42. sayfadan itibaren okumaya devam edebilirsiniz. QP’ye abone olmak için ise abone@qpmagtr.com adresinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.