HERGÉ’NİN TINTIN’Lİ MACERALARI

  • 360 SHARES

Orijinal adıyla ‘The Adventures of Tintin’in yaratıcısı olan Hergé’nin çizime olan tutkusu zorlu sınavlardan geçer not aldı ve Tenten en nihayetinde Belçikalı çizerin ilk gün kurduğu kalıba sığmayı başardı.

Her sayı öncesinde yaptığımız konu toplantılarında genellikle kararsızlıklar başını alıp gider; haberleri, trendleri, dosya konularını belirlerken bir saatlik toplantı bazen tüm günümüzü alır. Bu sayı özelinde karar sıkıntısı yaşamadığımız yegane konu Tenten oldu; neredeyse 90 yaşında olan karakterin ailesini, yaşını ya da gazeteci olmasına rağmen neden elle tutulur bir makale yayınlamamasını sorgulamadığımız gibi QP Türkiye’de bulunması gerekliliğini de sorgulamadık. Bu duruma toplantı sırasında gözümüze takılan ve Genel Yayın Yönetmenimiz Beran Toksöz’ün bin bir zorlukla Brüksel’den getirdiği Profesör Turnusol’un Ay roketi ya da benim ne zaman biriktirmeye başladığımı hatırlamadığım sayısız Tenten albümü sebep olmuş olabilir, ayrıca bu yazı saat incelemelerimizde benimsediğimiz objektif tutumla paralellik göstermeyebilir.
Hergé (Georges Prosper Remi) 1925’teki mezuniyetinden sonra École Saint-Luc sanat okuluna kayıt yaptırdı ancak ayrılması için tek derse girmesi yeterli oldu. 18 yaşındaki genç adam çizimlerini paraya dönüştürebilecek bir arayış içerisindeydi. Bu sebeple faşist lider Mussolini’nin imzalı fotoğrafını ofisinde bulunduran Norbert Wallez’in başında olduğu Le Vingtième Siècle gazetesinde küçük bir işle sektöre atılmayı kendine fazla sorun etmedi. (18’indeyken savaş sonrası Nazi sempatizanı olmakla suçlanacağını düşünmemişti). Gazetenin gençler için çıkardığı ekinde Wallez’in direktifleri doğrultusunda anti-komünist alt mesajlar içeren çizimler yaparak işe koyulan Hergé biraz daha özgür olabilmek adına Meksika üzerinden kaçak olarak elde ettiği Amerikan karikatürlerinden esinle Charles De Gaulle’un “Uluslararası alandaki tek rakibim.” dediği Tenten’in çizimlerine başladı. Daha önceki karakteri Totor ve kardeşi Paul’den esinle doğan Tenten Belçikalı bir gazeteciydi. Köpeği Milu ile tüm dünyayı dolaşan ve temel amacı haber yapmak olan ancak başı hiçbir zaman dertten kurtulmayan bir genç olarak tasvir ediliyordu. Hergé’nin Tenten’i yaratmaktaki hedefi çizimler ve hikayeler üzerine daha rahat odaklanmaktı, üstlerinin politik tavırlarından kaçarak özgür bir kurguyla Wallez’i ekarte etmekti. Bu yüzden Tenten’in ilk serisinde onu Amerika’ya yollamak istedi; fakat Wallez’in Belçikalı gazeteci için başka bir fikri vardı: Sovyetler Birliği’nde anti-komünist propaganda yapmak. Hergé’nin ilk dönemdeki hikayelerini sevmemesi bundandır, Sovyetlere ve Kongo’ya giden Tenten devamında gelecek albümlerde yer alan Tenten’e oranla daha bilgisizdi, çünkü Hergé’nin araştırma süreci kısıtlıydı ve karakterin bir amacı vardı. Çizerin özgür hikaye kurgusu bu dönemde o kadar da özgür değildi; Hergé aradığı bağımsızlığı ilginçtir ki tam da İkinci Dünya Savaşı’nın ortasında bulmuştu. Nazi baskısı altındaki Avrupa’da fazla sesini çıkarmadan Tenten’in maceracı tarafına odaklanarak apolitik bir tavır takındı. Bu süreçte yayınlanan ‘Altın kıskaçlı yengeç’, ‘Esrarengiz yıldız’ ve ‘7 kristal küre’ sürükleyicilik açısından öncüllerine oranla daha başarılıydı, Kaptan Haddock ve Profesör Turnusol de bu dönemde okuyucuyla tanıştı. Tenten’in mesaj kaygısı ortadan kalkınca soluksuz okunur bir maceracı olmasının da önü açıldı.
Milu uzun süre Tenten’in yanındaki destekleyici oldu, hikayenin kurgusunda komediyi ve sorunu beyaz terrier sağladı ve hep akışı değiştiren bir role sahipti. Profesör Turnusol ve Kaptan Haddock’un katılımı Tenten üzerindeki yükü alırken Hergé’nin eline de iki yeni karakter arasında bağ kurma kozunu verdi. Haddock’un Turnusol’a takılması, profesörün onu umursamaması ya da yanlış anlaması her albümün klasiği olmaya başladı. Benlik kavramı da bu ikiliyle ortaya çıkmaya başladı; fark etmişsinizdir ki Tenten’in geçmişine dair hiç bilgi sahibi değiliz, henüz 20’lerinde dahi olmayan birinin nasıl otomobil kullandığını, Ay’a çıkacak donanıma sahip olduğunu ya da Milu’yla olan bağını dahi bilmiyoruz. Temel özellikler dışında Tenten’e ait kişisel bilgiler işin içine katılmamıştı ve Belçikalı gazeteci kişisellikten bağımsız daha kozmopolit bir yapıda kaldı. Ancak Haddock ve Turnusol arka planda kalarak hem bir yere ait olduklarını dile getirdiler hem de başrol üzerindeki soyutluğu ortadan kaldırdılar. Tabii bu aşamaya gelene kadar Belçikalı gazetecimiz çok zorlu yollardan geçti; Hergé teknik kısımlara odaklanmadan önce Tenten’in Sovyetler macerasının içerdiği mesajlarla ve hikayeyi yeniden yazmakla meşguldü, Kongo’daki öğrencilere ders veren gazetecinin sömürgeci tavrını törpülemek zorundaydı ve İran’da 25 yıl yasaklı kalan serinin üzerindeki Amerikan ajanı etiketini çıkarmalıydı. Belçikalı çizer ‘Castafiore’nin mücevherleri’, ‘Sydney’e 714 sefer sayılı uçuş’ ya da ‘Tenten Tibet’te’ gibi hikayeleri yazana kadar aslında hiç de dahil olmak istemediği politik ve toplumsal ön yargılardan dolayı 70 farklı dilde 200 milyondan fazla satan Tenten hikayelerini kalıbına sığdırmaya çalıştı. Her hikayenin başında öncelikli olarak “Acaba bu kez hangi bilinçaltı oyunlarına gidildi?” yerine “Acaba Tenten bu kez nasıl kurtulacak?” diye sormamızın temel nedenlerinden biri Hergé’nin ilk gündeki mesaj kaygısı içermeyen tavrıydı, onun hayalinde Tenten köpeğiyle dünyayı gezen ve her hikayede başını derde sokup bir şekilde ondan kurtulmayı başaran bir gençti. Asıl adıyla Georges Prosper Remi bunu başarana kadar Nazi sempatizanı, sömürgeci, komünist ve hikayelerinde kadınlara çok yer vermemesi sebebiyle cinsiyetçi dahi oldu. Ancak ardında bir müze ve dünyanın belki de en ünlü çizimlerinden birini bıraktı.