OH VIVA L’ITALIA
Saat söz konusu olduğunda, haritada gözünüz kapalı gösterdiğiniz sınırlardan birkaç adım geri adım atın. Sayfalar dahilinde, komşu İtalya’da olacağız. Çünkü İtalyan jet seti, bir manüfaktüre dahi gerek duymaksızın saat sektörünü onca yıldır perde arkasından hayli etkiliyor.
Pasaportunuzdaki birkaç adet İsviçre vizesi lüks saat dünyasına dahil olabilmenizin başlangıç kurallarından. Coğrafyanın kült saat kültürü, Abraham-Louis Breguet’nin iki yüzyıl boyunca evrilen tourbillon’u ve ardı sıra dizilen ikonik saat evlerinin manüfaktürleri görece küçük bir komüniteye dahil olabilmek için yerinde koklanması gereken karışımlardan. Kurallar basit, başlangıç noktanız neresi olursa olsun, yolunuz bir noktada Jura’dan, Neuchatel’den ya da Biel’den geçmek durumunda. Eğer uzun süredir saat meraklısı sıfatını adınızın önünde taşıyorsanız, nereye gideceğinizi, hangi komplikasyona daha yakın hissettiğinizi, hangi saat evinin tasarımlarını tercih ettiğinizi ve hangi markanın hikayesini bir diğerinden daha çok sevdiğinizi biliyorsunuz. Denkleminizi çözdünüz tebrikler, yenilikler için sayfaları çevirmeye devam edin. Zira çok bilinmeyenli görecelik kavramında kafanız biraz karışıksa, doğru yanıtı bulmak için azami hipnoz etkisi altında kalmak gerekiyor. Tam bu noktada İsviçre sınırından birkaç adım geri adım atmanız ısrarla tavsiye olunur. Etkisi altında kalmanız gereken mükemmel karışımın tarifinde, derin saat kültürü bilgisi, tercihen İtalya’nın aristokratik ailelerinden birine dahil olmak, stil söz konusu olduğunda sınırları zorlayabilmek ve haliyle azami miktarda ekstravaganzayı haletiruhiyeye dahil edebilmek var. Tüm içerikleri kısık ateşte birkaç on yıl pişirdikten sonra karşınıza tam adıyla hitap etmenin bir nefeste mümkün olmadığı, Giovanni “Gianni” Agnelli OMRI, OML, OMCA, CGVM, CMG çıkacak. Namı diğer L’avvocato, Fiat’ın ortağı ve Juventus’un sahibi olması sebebiyle paparazzilerin favori isimlerinden biri olduğunun farkında ve bu durumun getirdiği sorumlulukların da bilincindeydi. Tabii günün sonunda Monsieur le bon vivant’ın stili sorumluluktan öte kişisel bir ego tatmini ve ‘tastemaker’ sıfatının adının arkasına eklenmesi ile sonuçlandı. Kıyafetleri her ne kadar resmi ya da gayri resmi olursa olsun, Agnelli’nin tek bir aksesuar kuralı vardı. Saatini manşetinin üzerine takmak. L’avvocato’nun yakın arkadaşı, Taki Theodoracopulos alışılmışın dışındaki bu stil beyanının aslında basit fonksiyonel bir problemden ileri geldiğini söylüyor. Bileğe çok yakın kesilen manşetlerin, Agnelli’nin büyük saatlerine yer bırakmaması… Bir koltuğa iki karpuz sığdırmak yerine metaforu takiben karpuzları üst üste koyan Agnelli’nin kadran seçimi de haliyle olabildiğince büyük ve yuvarlak tasarımlardan yana. Efsaneye göre Rolex Daytona’nın popülerliğinde azımsanamayacak bir rol oynayan İtalyan’ın ilk 3’ünün diğer iki saati IWC Portofino ve Omega Ploprof. Denklemde, İsviçre bilinen taraf olabilir zira söz konusu saatlerin popülerliği olduğunda denklemin bilinmeyen tarafında İtalya ve beraberinde getirdiği etkileri var. Agnelli’yle başlayan ve tabii ki onunla sınırlı kalmayan İtalyan stili lüks saat marketinin çelik saatlere ve daha spor tasarımlara gitmesinde büyük rol oynuyor ve hatta bugün onlarsız düşünemeyeceğimiz saat modellerinin varlığında büyük etkisi var. Viva la influenza Italiana. 1971’de
Audemars Piguet, iflasın eşiğinde bekliyor. Köklü değişiklikler yapılmadığı sürece, lüks saat evi pazara geri dönemeyebilir. Tam bu noktada İtalyan pazarından gelen bir bilgi tarihin akışını değiştiriyor. Görünüşe göre, İtalyan pazarında çelik saatlere karşı büyük bir ilgi ve pazarda büyük bir açık var. Kolları hemen sıvayan Audemars Piguet, İtalyan kökleri olan bir Cenevrelinin kapısını çalıyor. Daha önce Omega ve Patek Philippe için çalışan Gerald Genta, 1971 Basel Fuar’ında gösterilecek ve İtalyanların heyecanla beklediği yeni saat tasarımını tamamlamak için sadece bir geceye sahip… Kulağa orta bütçeli, muhtemelen Tom Hanks’in başrolünde oynayacağı bir Hollywood senaryosu gibi gelen hikaye uzun vadede hem Genta’nın hem de Audemars Piguet’nin en başarılı modellerinden biri olacak. Şimdilerde Royal Oak olarak bildiğiniz ve sevmekten başka şansınızın olmadığı model, İtalyanların çelik spor saat merakı sayesinde hem Audemars Piguet’yi iflastan döndürüp oyunun tam orta yerine konuşlandırıyor hem de klasikler listesine yeni bir isim ekliyor.
Audemars’ın kurtuluşunun bir sene sonrasında Panerai’nin başındaki son aile ferdi vefat ediyor ve tarihi boyunca saat evi ilk defa aileden olmayan bir ismin yönetimine geçiyor. İtalyan denizci Dino Zei, 1972’de saat evinin yönetimini 1997 yılında Richemont satışına kadar elinde tutuyor. Ve tabii ki bu süre boyunca saat evi İtalyan stilini ve taleplerini olabildiğince tatmin ediyor. Panerai’nin İsviçre’ye taşınmasının ardından Zei, Floransa’da bildiği işe devam etme kararı alıyor ve yine öncellikle İtalyan zevkini tatmin edecek Dino Zei koleksiyonunu başlatıyor. 2005’te ilk koleksiyonunu çıkaran Zei, dönemin en popüler isimlerinden biri Tom Cruise’un kolunda popülerliğinin tavan noktasına ulaşıyor.
Pazar hareketleri ve kişisel etkileşimin yanında İsviçre’nin saat evleri, komşularının stilinden işbirliği seviyesinde de yararlanıyor. Eh cross-marketing’in hayatta kalmak için en gerekli stratejilerden biri olduğu göz önünde bulundurulduğunda çok da şaşıracağımız bir sonuç değil. Vacheron Constantin geçtiğimiz yıllarda, İtalyan giyim markası Vitae Barberis Canonico ile güçlerini birleştiriyor. Hublot, Gianni Agnelli’nin torunu Lapo Elkann’ın kapısını çalıyor… Ve bir İtalyanla yapılan işbirliği her zaman beklenen sonucu veriyor. Günün sonunda hikaye hep İsviçre’nin Alplerinde bitiyor zira, İtalyan’lar pazardaki pop elementini tekellerinde tutup elzem zamanlarda kendilerine has stil bilgisini markete empoze ettiklerini akılda tutmak gerekiyor.