MUTLAK AN İMGESİ
Kadrandaki indekslerin sayısına atfen, modern ve çağdaş sanatın içinden o miktarda eseri Serra Yentürk, QP için derledi. Tabii eğer ayıracak birkaç saatiniz daha varsa, saatler üzerine üretilmiş daha sayısız eser bulunabilir.
Yalnız zamanın değil; modernleşen yaşamın, insanın kendini disipline etme arzusunun, faniliğimizin ve en temelde sonsuz bir döngü içindeki hayatın sembolü olan saat, teolojiden edebiyata, müzikten sinemaya hemen her alanda iz bırakan tuhaf bir buluş. Peki R.M. Rilke veya Cemal Süreyya’nın şiirlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar ya da Charles Baudelaire’in romanlarına, sinemanın Metropolis, Safety Last gibi kültlerinden Geleceğe Dönüş, Groundhog Day gibi yakın dönem klasiklerine kadar sayısız esere sızan saat imgesi, sanatta nasıl bir yer buluyor?
#1 Paul Cézanne, The Black Marble Clock, 1869
Küçük ebatlara sahip bu natürmort, Avrupa resminde yüzyıllarca sürdürülen bir geleneğin mirasçısı. Bu adet, genellikle iç mekanda, masa üzerinde resmedilen kitap, kurukafa, bozulan meyveler gibi alegorik objeler aracılığıyla dünyevi zevkleri temsil eden vanitastır. Önceki yüzyıllarda ömrü sembolize eden kum saati, Cézanne’ın resminde elbette modern bir görünüme kavuşuyor. Karanlık arka planın önünde parlayan beyaz masa örtüsü nefis bir kontrast yaratırken, masanın üzerindeki dev deniz kabuğu, hemen yanındaki insan yapımı saatin aksine doğanın karnından çıkmış bir mücevher gibi. Kollarını görmediğimiz, ancak eserin başlığından, siyah bir mermerden yapıldığını bildiğimiz saatin sahibinin Cézanne’ın gençlik yıllarından beri dostu olan yazar Emile Zola olması da sanat tarihinden ilginç bir detay.
#2 Salvador Dali, The Persistance of Memory, 1931
Sanata konu olmuş saatler üzerine düşünüldüğünde akla gelen ilk örneklerden biri, Salvador Dali’nin 1931 tarihli The Persistance of Memory tablosu olmalı. Tanımsız bir manzaranın içine düşmüş, katılığını kaybederek elde tutulamaz bir forma doğru evrilen cep saatleri, izafiyet teorisini kendi dilleriyle anlatmak ister gibi… Eser, Dali’nin kendine özel metotlarla bilinçaltını devreye sokarak hayatının erken evrelerini geçirdiği Katalan coğrafyasından izlenimlerini tuvallerine taşımasıyla, Freudyen okumalara da elverişli bir alan açıyor. Sembolik değeri dolayısıyla Renée Magritte, Frida Kahlo gibi diğer sürrealistlerin de repertuarlarına dahil ettikleri saatin, Dali’de bu kadar popüler oluşunu sanatçının belirli tarih aralıklarıyla temaya geri dönmüş olması açıklayabilir: 1954’te bu kez The Disintegration of the Persistance of Memory’yi resmeden sanatçı, 1970’lerden itibaren ürettiği Dance of Time, Profile of Time gibi başlıklar taşıyan bir dizi taş baskı ve heykelde formunu bozduğu saati tekrar tekrar üretti.
#3 Stuart Ringholt, Untitled (Clock), 2014
Avustralyalı sanatçı Stuart Ringholt’un 2014 yılında bir horolojist yardımıyla ürettiği saat, son derece yalın hatlarıyla evlerdeki ‘şömine üstü saat’ formunu benimseyen, buna karşılık üç metreye yaklaşan yüksekliğiyle ancak kamusal alandaki bir binanın cephesinde rastlanabilecek anıtsal ebatlara sahip mekanik bir yerleştirme işi. Oysa sanatçının saatindeki en can alıcı
ironi bu değil: Yaşadığımız dünyanın biyolojik döngüsünün 24 yerine 18 saatte tamamlanması ihtimali. Bunun üzerine düşünen sanatçı, mekaniğini bir saatin 45 dakikada; bir günün ise 18 saatte tamamlanacağı şekilde kurmuş. Yaşadığımız bazı keyifli anların uçup gitmesi, bazılarının da bitmek bilmemesinden; saatin önerdiğinin aksine zamanın göreceli bir kavram oluşundan yola çıkıyor sanatçı. Alışılageldiği şekilde 12 eşit parçaya ayrılan kadranın üzerinde, akrep ve yelkovanın saatin dörtte biri oranda daha hızlı hareket etmesi sonucunda günler ve geceler daha hızlı geçerken; bir yıla da daha fazla gün sığdırılmış oluyor. Bir başka açıdan bakmak gerekirse, Ringholt’un saatiyle, çok daha fazla ‘dün’ ancak bir o kadar da ‘gelecek’ elde edilmiş oluyor.
Bu yazı bir üçlemeden ibaret değil. Devamını 18. sayımızda sanat bölümünün 110. sayfasında bulabilirsiniz.
Fotoğraf kredisi: Rene Magritte, Les Reflets du temps (ya da saat, gökyüzü ve orman kompozisyonu), yağlı boya, 54×73 cm, 1928.