MEKANİK METAMORFOZ
Teknolojinin, günlük hayatın, algımızın ve trendlerin her geçen gün değiştiği bir dönemde, yüksek saatçiliğin bu normu karşılayışı ortaya güçlü komplikasyonların çıkmasını sağlıyor. Yenilikten ziyade yenilenme güdüsü hem markaların değerlerini yaşatıyor, hem de sektörün geleceğine dair ipuçlarını takip etmemizi sağlıyor. Girard-Perregaux’nun 70’li yıllardan bugüne aktardığı değeri Laureato, değişim tufanı içerisinde benliğini korumanın ne demek olduğunu gösteriyor.
Fotoğraf Berkant Demirbek
The New York Times, 1915 yılında sanayi tipi paslanmaz çelik alaşımının resmi olarak keşfedildiğini açıkladığında, farklı disiplinlerdeki büyük ölçekli değişimin ilk adımı atılmıştı. Büyük keşfin arkasındaki isim bilim insanı Harry Brearley’di ve bu çığır açan gelişmeyi 1912 yılında, İngiltere Sheffield’deki bir laboratuvarda kaydetmişti. Aradan geçen üç yıl içerisinde sanayi tipi üretime geçilebilir hale gelinmesi, yeni bir devrin başlamasına sebep olmuştu. İlerleyen dönemde, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde yılda 25 tondan fazla satışı gerçekleşen bir maddeden bahsediyoruz. 1950’nin son çeyreğine ve 60’lı yıllara kadar geçen süre içerisinde bu materyal, teknolojik gelişmelerle birlikte, günlük hayatta daha pratik uygulanabilir bir hal almış olsa da, bugünkü haline kıyasla oldukça ağır bir gramaja sahipti. Büyük ölçekli savaş araçlarından teknolojik cihazlara ve zamanla ev aletlerine doğru yol alan paslanmaz çeliğin, yüksek saatçiliğin en büyük trendlerinden biri haline geleceği, kimsenin aklına gelmezdi. Gelemezdi de… Çünkü tahmin edeceğiniz üzere çok ağır, estetikten uzak ve işlenmesi oldukça zor bir materyaldi.
60’lı yıllara kadar, saat üretiminde paslanmaz çelik kullanımı yok denecek kadar azdı. Kullanım amacı da genellikle profesyonel okazyonlardı. Ordu mensubu askerler, ticari uçak pilotları ve profesyonel yarışçılar tarafından kullanılan saatler, oldukça kaba, ağır ve estetikten uzaktı. Kasa materyali bir yana, bu maddeden üretilmiş ergonomik bir bilezik ihtimaller dahilinde bile değildi. Bu nedenle sadece işlevsel birer araç olarak, iş saatleri süresince takılıyor, mesai bittiği anda bilekten çıkartılıyordu. Tam anlamıyla bir ofis araç-gereci olarak görülen bu tasarımlar, akşam saatlerinde yerlerini altından yapılan versiyonlarına bırakıyorlardı. Bu alaşım henüz sosyal bir ortamda, şık bir atmosferde ya da günlük bir rutin esnasında sahibinin bileğinde görebileceğiniz bir saatin ham maddesi olabilecek statüye erişmiş değildi.
Aradan yaklaşık 10 yıl geçtikten sonra, 70’li yıllarda paslanmaz çelik, yüksek saatçilik endeksinde farklı bir mertebeye geçiyor. Dönemin çoğu yüksek saatçilik markası, bu materyali hiçbir şekilde ürün gamına dahil etmezken, ticari havayolu şirketleriyle yapılan anlaşmalar, profesyonel dalışçılar için üretilen saatler, dönemin trendsetter’ı olarak nitelenebilecek kalbur üstü kesimin beğenileri, bu alaşımın lüks kategorisine dahil olmasına ve 7/24 kullanılabilecek bir alternatif olarak yeniden yorumlanmasına fırsat veriyor. Tam bu noktada ortaya fiyat etiketi problematiği ortaya çıkıyor ve güçlenerek adından söz ettiren bu yeni trend, mesai saatleri sonrasında tercih edilen altın saatin fiyatını katlayarak; yatırım aracı olarak görülebilecek saatler arasında yerini alıyor.
Yazının devamını QP No:28’de 50. sayfadan itibaren okuyabilirsiniz.