KESİŞİM NOKTASI BULAN BİR TÜR #FOMO
Her sabah en geç 6’da kalkıyor, güne mutlaka 15 dakikalığına da olsa Édouard Glissant okuyarak başlıyor ve hemen sonra kendini Hyde Park yollarına vuruyor; koşma vakti. Uluslararası sanat camiasının yüksek enerjili karakterlerinden, küratör Hans-Ulrich Obrist’in bir güne sığdırılabileceklerinin pek sınırı yok.
Çantasında çevresindeki sanatçılara ya da arkadaşlarına vermek üzere biriktirdiği 100’ün üzerinde makale; sanatçılarla yüz yüze yaptığı, bazen çok uzun saatler süren ve bazılarını sonradan kitaplaştırdığı görüşmeler; bu sohbetlerin olmazsa olmaz ses kayıtları; senenin neredeyse her hafta sonu şehir veya yurt dışına sanatçı keşfi ve ilgi duyduğu sanatçıların sergileri için yaptığı seyahatler… Hans-Ulrich Obrist, tıpkı Ballard’ın hayata veda etmeden önceki son görüşmelerinde kendisine söylediği gibi küratörlerin kesişim noktaları yaratmaları gerektiğine inanıyor. Kendi hayatını buna adamış olmaktan tarifsiz keyif aldığını bir çırpıda söylemek de mümkün.
Etrafını gazetecilerin sardığı bir toplantı sırasında, “Snapchat kullanan şair var mı, bildiğiniz?” diye soran, Instagram’sız yapamayan Obrist için sanatın canlılığı kendine yeni ufuklar açabilmesinden geçiyor. İnterneti ve sosyal medyayı sürekli devinen ve kaçırılmaması gereken yeniliklerle dolu, verimli bir kaynak olarak görmesi bundan. “Sabah uyanıp da Franz Kline’i düşünmüyorum.” demesi de yeni olanı kaçırmak istememek ve yeniden beslenmek üzere yapılmış bilinçli bir tercih olarak okunabilir. Aynı istikametten ilerlersek, Simon Castets ile birlikte kurduğu ve yürüttüğü 89plus projesi ise adıyla hem Berlin Duvarı’nın yıkıldığı ve Soğuk Savaş’ın başladığı hem de World Wide Web’in lanse edilmesiyle internetin uluslararası hale geldiği 1989’a gönderme yapıyor.
Bu tarihten itibaren doğan ve tamamıyla internet jenerasyonu olarak kabul edilebilecek bu devrin öncü karakterlerinin çalışmalarına odaklanan bu proje, yine, Obrist’in yeninin ve hatta yeninin en iyisinin peşine düştüğü önemli adımlardan birini işaret ediyor. Ama bu ilgi, onu geçmişten gelenleri ve değerli olanları korumaktan da alıkoymuyor. El yazısının giderek daha az kullanılmasını ve kaybolmasını protesto etmek için Instagram hesabından her gün paylaştığı el yazısıyla yazılmış notlar dan oluşan ve sanatçıların da katkıda bulunduğu The Art of Handwriting projesi buna iyi bir örnek. O halde kapanışı da Obrist ile yapalım: “Sanat, en ummadığınız yerde belirebilir.”