KENT BELLEĞİNİN YAPI TAŞI: SPOR SAHALARI
Geçmişten günümüze spor alanları tasarımında aidiyet problemi yaşayan kentlinin yeniden yazılan rölünün peşindeyiz.
Yazı: Cem Üstün
Günümüzde her yöne büyüyen ve şehir içerisinde birbirlerine geçişi giderek güçleşen ilişkisiz
kentsel alanlar, kültürel olarak da toplumdaki parçalanmayı teşvik edip, kendi içine dönük mekansal oluşumlar yaratarak, toplumsal patolojik yapılar oluşturuyor. Zaman içinde kentler, tüm bireyler tarafından paylaşılan kamusal bir özgürlük alanı olmaktan çıkarak fiziksel sınırlar ile bölünmüş, aynı tür kümelerin bir arada bulunduğu bir alana dönüşmüş durumda. Modern yaşamda, gündelik yaşam temposunun ve tüketimin artması sonucunda özellikle büyük kentlerde mekanın yerle ilişkisinin kopmasının etkileri, yerel toplanma ve sosyalleşme alanlarının kayboluşu, mekanlardaki aidiyet problemi ve kimliksizleşme gibi kavramlar içerisinde, kentli bireyler olarak bizler de artık paralize olmuş durumdayız.
Bu anlamda Norberg-Schulz ve Marc Auge’nin “yer” tanımları modern kapitalist dünyada mekanın anlamının geçirdiği değişimlerin incelenmesi acısından dikkat çekici bir açılım yaratıyor. Yersizleşen mekanların değerlendirmesinde bağlamdan kopuk; çevre ve var olan ortam ile ilişkisiz; içe dönük olarak kurgulanan yaşam formlarının kitlesel olarak artması, bu durumun temel nedenlerini oluşturuyor. Schulz konuyla ile ilgili “Modern insan dünyasız ve kimliksiz kaldığı gibi, birliktelik ve katılım duygusunu kaybetmiştir” diyerek, insanın ancak anlamlı bir yaşam alanı içerisinde var olabileceğini öne sürüyor. Ona göre bu işlevi planlama ve kentin ihtiyaçlarını anlayarak uygulamayı ise ancak mimarlık temeli üstünden gerçekleştirebiliriz.
Mekanların anlamının okunmasındaki en önemli ara bilinci oluşturan ögeler de, katılım duygusunun pekiştiği ve kentlinin kente dair belleğinin oluştuğu toplanma alanları olarak kabul ediliyor. Bu çerçevede, birliktelik ve kamusal mekanda sosyalleşme aracı olarak geçmişten günümüze spor alanlarının ve oyunlarının yapılara ve kişilere etkisi, insanların kente dair belleğinin oluşmasında önemli bir yere sahip.
Sporun ortaya çıkışı çoğu zaman bir tartışma konusu olmuştur. Büyük hacimlerde olmaları ve geniş alanlara yayılmaları ile sadece spor değil, birçok gösteri ve etkinliklerin ortaya çıkışı da belirsizdir. Bir kısım araştırmacılar spor, insanlığın yeryüzündeki varlığıyla birlikte başlamıştır derken, diğer kısmı da sporun, ilk insanlarda anne ve babalarından, daha sonra içinde yaşadıkları kavim ve kabilelerden taklit etmek suretiyle öğrenildiğini iddia ediyor.
Yazının devamını QP No:24’te bulabilirsiniz.