KARBON AYAK İZİ ÜZERİNE MULTİ-DİSİPLİNER PROPAGANDA
Temmuz ayının ortasında, Northumbria, Bradford ve Hull Üniversitelerine mensup bilim insanları ve Azerbaycan’da yer alan Nasir al-Din al-Tusi Shamakhi Astrofizik Gözlemevi bir araya gelerek küresel ısınma hakkında bir araştırma yayınlayacaklarını açıkladı.
Raporda araştırmayı hazırlayan bilim insanlarının adı açıkça yer almazken, savundukları tez ise küresel ısınmanın temel sebeplerinin, bilinenin aksine farklı bir eksende seyrettiği şeklindeydi. Araştırmaya göre Güneş sisteminde hareket eden Dünya, yörüngedeki turunu tamamlarken Güneş’e yakınlaşıyor gezegenin ısısı bu yüzden yükseliyordu. Lakin bilim insanlarının bu tezi, makale yayınlandığı an itibarıyla çürütülmeye çalışıldı. Nasa, Güneş’in, Dünya’daki hava sıcaklığı üzerindeki etkisini kabul ederken, bu durumun küresel ısınmanın esas sebebi olmadığını açıkladı. Farklı akademilere mensup bilim insanları, makalenin temel bilimsel verileri görmezden geldiğini ve “basit” bir araştırma olduğunu söylediler. Haliyle, bu alternatif bakış açısının çürütülmesini müteakiben, gözler yeniden karbon ayak izine çevrildi.
1979 yılında Cenevre’de düzenlenen Dünya İklim Konferansı, küresel ısınmaya dikkat çeken, olayı bilimsel verilere dayandıran ve sadece politikacıların değil bilim insanlarının da katılımıyla gerçekleşen dönüm noktası olarak kabul görüyor. Dört farklı çalışma grubu yaratan bu konferans, iklim bilimine dair data toplama, değişimi inceleme ve sonuçları araştırmaya odaklanmıştı. Konferans sonunda elde edilen veriler, fosil yakıtlardan ve toprak kullanımının değişmesinden dolayı görülen karbondioksit artışıyla iklim değişikliği arasındaki bağı kurmaya yardımcı oldu. Ve takvimler 1990 yılını gösterdiğinde Cenevre’de İkinci Dünya İklim Konferansı organize edildi. Bu organizasyon her ne kadar küresel ısınma hakkında atılacak önemli adımlara ön ayak olsa da, çok uluslu devletlerin bürokratik isimleri bu toplantıda çevresel faktörleri değil, temsil ettikleri ülkelerin ekonomik çıkarlarını savunuyorlardı ve küresel ısınmanın odağı, çıkar ilişkilerine doğru kayıyordu…
Her ne kadar politik bir atmosferde geçse de, ikinci konferans uluslararası bir iklim sözleşmesinin söz edilmesini mümkün kıldı ve 1992’de bahsi geçen anlaşma tasarısı Rio’da sunuldu. İmzalar ise, 1997’de Kyoto Protokolü adı altında toplandı. Amaç, imza atan üye ülkelerin karbon emisyon oranını 1990’lı yıllardaki orana düşürerek, küresel ısınmaya karşı diretmesiydi. Sözleşme her ne kadar 1997 yılında imzalanmış olsa da Rusya’nın da sözleşmeye katılmasıyla ve katılımcı ülkelerin karbon emisyon oranının dünya üzerindeki toplam oranın yüzde 55’ine denk gelmesiyle birlikte Kyoto Protokolü 2005’te ancak yürürlüğe girebildi.
Dünya gündeminde karbon salınımını konuşmamızı sağlayan en önemli olaylardan birisi Kyoto Protokolü’ydü. Duymaya alışkın olmadığımız kavramlar, geleceğimizi şekillendirecek küresel bir felakete işaret ediyordu: Sera gazları, sera etkisi, karbon emisyonu, karbon gazı salınımı, karbon ayak izi. Ancak bunların ne anlama geldiği ve nasıl kontrol altına alınacağı noktasına geldiğimizde, deyim yerindeyse iş işten geçmişti.
Yazının devamını QP No:27’de 108. sayfadan itibaren okuyabilirsiniz.