AY KİTİ NASIL OLMALI?
Uzay ve insan arasındaki problematik ilişki, astronotların yanlarında uzaya götürmek istedikleri nesneleri irdelerken en bariz biçimde açığa çıkıyor. Ve şimdi de biz sizi bu konudaki paradigmanızı betimlemeye itiyoruz.
Uzay yolculuğu, herkesin ütopya defterinde bir zamanlar yer almıştır. Belki gençken, belki çok mutluyken, belki de çok mutsuzken… Gökyüzünü aşıp Dünya’yı tek başına analiz etme fikri ilk bakışta korkutucu gelebilir. Ama o korku esasen dünyevi alışkanlıklardan kopmaya ve doğal olarak kendini sorgulamaya çıktığından, her insanın bir noktada aklının ucundan geçiyor kozmik seyahat.
O yüzden astronotlar, aslında bireyselin dışında kolektif bir rüyayı da yaşıyor. Özellikle 60’larda herkes -geçmişte her ‘ilk’in başına geldiği üzere- onların seyahatlerini düşlüyordu. Ki zaten evvelden beri süre gelen bir fütürist dalga da vardı. Rus ve İtalyan gelecekçilerinin eserleri, bu vaziyetin en güçlü ispatı. Mesela Tatlin’in 20. yüzyılın başında yarattığı arkaik makinesi Letatlin, Kabakov’un 80’lerin sonunda yaptığı apartman dairesinden uzaya uçan adam enstalasyonunun mihenk ilhamıdır. Anlayacağınız, Malevich, Chlebnikov ve Tatlin de uzaya gitme rüyasını paylaşıyorlardı.
Fakat onların benimsediği felsefe de geriye gidiyor; filozof Fedorov’a ve 1800’lere uzanıyor. Yaşarken çalışmaları (Tolstoy, Dostoyevsky ve Solovyev gibi takipçileri olmasına rağmen) toplum genelinde pek popülerleşmeyen düşünürün ortaya koyduğu değerler, ancak öldükten sonra, 20. yüzyılın başında ses getiriyor. Ve teknolojiye gönülden bağlı bu felsefecinin inanç sistemi, uzay araştırmalarıyla 60’larda da tekrar gündeme geliyor.
Fedorov, kozmik yaşam, fiziksel ölümsüzlük, komünizm, teknoloji ve sanat olgularını bir araya getiren yapıtlarında, dünyada ikamet eden her bir kişinin müzesi olması gerektiğini savunur. Çünkü insan bedeni ölümsüz olmasa da fanilik ondan geriye kalan izmişçesine eşyalarıyla yenilebilir; teknoloji gelişip “diriliş” geliştirildiğinde de kişi kitiyle uzaya gönderilip kozmik yaşamı başlatabilir. Kulağa çılgınca geliyor değil mi? (Bu film repliği sorusunu sorabileceğimiz aklımızın ucundan geçmezdi.) Ama neden olmasın? Zira buna inananlar var; Moskova’da, Kızıl Meydan’da bulunan anıt mezarda, Lenin’in de bu sonu beklediğini düşünenler gibi.
Ilya Kabakov’un, orijinal adıyla, The Man Who Flew Into Space From His Apartment enstalasyonundaki nesne listesine baktığınızda da aynı eşya mitolojisiyle karşılaşırsınız: Katlanabilir yatak, lamba, yağmurluk, sandalyeler, tablo, lastik bantlar, çay demliği, skeçler, planlar, gazeteler… Eşyaları ise karakteri öylesine anlatır ki, bu kişinin ‘anonim’ kalması, isminin olmaması kimseyi rahatsız etmez.
Peki gerçek astronotlar bu karakter-nesne çelişkisini nasıl yaşıyorlar? Sizce onlar dünyayı terk edip giderlerken kimliklerinin parçalarına dönüşmüş hangi objeleri yanlarında götürebiliyorlar? Açıkçası bu kürasyonda Kabakov’un hayal gücündeki kadar şanslı değiller. Çünkü NASA yalnızca 1.5 pound (yaklaşık 0.6 kg) ağırlığını geçmeyecek bir seçki izni sunuyor. Bu eşyalar, Personal Preference Kit adında küçük bir bez çantaya konuyor. Bu da ‘uzun bir kağıt kapaklı kitabın görüntüsü’ne tekabül ediyor diyebiliriz.
Yazının devamını 18. sayımızın 94. sayfasında bulabilirsiniz.
Fotoğraf kredisi: Ilya Kabakov, The Man Who Flew into Space from His Apartment, 1984.