JLC’nİn Astronomİk Atölyesİ

  • 199 SHARES

Jaeger-LeCoultre’un SIHH sonrası klasikleşen seyahatinin bu yılki konsepti, gökyüzüne yapılan bir saygı duruşu niteliğinde. Yazı ve fotoğraflar Beran Toksöz

Geçen sene sunumuna katıldığım, ultra komplike modellere ait artistik ve zanaat noktalarının birleşimiyle oluşan Hybris Artistica halen aklımdayken, Jaeger-LeCoultre, beni yine önümüzdeki seneye kadar etkisi altında bırakmayı başardı. Tanıştığımız astral tema, temel olarak, saat dünyasının gelişimindeki en önemli unsurlardan biri olan, insanoğlunun gökyüzü merakıyla ilişkili. Yıldızlar, Ay ve Güneş’in hayatımıza yön verici tarafları, burçlar, gezegenler arası çekim; yaşam döngümüzü kurarken en çok bunlara bağlı kalarak hareket etmiyor muyuz? Uzayla doğan zaman kavramı, gece-gündüz değişimi ve bana göre en dikkat çekicisi, Ay ve evreleri… İşte, Jaeger-LeCoultre, tüm bunlara verdiği değeri gözler önüne sererek, astral temasının başrol oyunculuğunu Ay göstergesi ve astronomik komplikasyonlara veriyor. Ay’ın, Dolunay zamanı ortadan kayboluşunun büyüsü, Dünya’yla arasındaki iletişimi, izlediği yörünge ve hipnotize edici ışığıyla, JLC yapmakta çok haklı.

Yaklaşık 10 yıl önce gyrotourbillon’un tanıtılmasıyla yüksek saatçilikte yeni bir akım başlatan Jaeger-LeCoultre, bir araya gelmesi imkansız olan mega komplikasyonları üretmeye her sene devam ediyor. Ve 2009 yılından itibaren bu mucizevi komplikasyonlarla dolu saatleri Hybris adı altında topluyor. Altyapısına ve know-how’ına en çok güvenen markaların başında gelen Jaeger-LeCoultre, astral temalı saatleri üretirken, her beğeniciyi düşünerek yaratıyor. Seride, Atmos masa saatinden ultra komplikasyonlu modellere, değerli taşlarla bezeli modelin yanında gündelik yaşama daha uygun erkek ve  kadın saatlerine kadar toplam 8 model bulunuyor. Maison Antoine’a (fabrikanın sıklıkla kullanılan ismi) adım attığınızda, göreceğiniz serinin sergilenecek gücünü tahmin edebiliyorsunuz. Çıta her defa bir kademe daha yükseliyor; sizi karşılayan fabrika, girişteki arı kovanları adedine kadar her seferinde aynı gözükse de, içeride tanıtılacak saatleri hep merakla bekliyorsunuz. Astral temalı saatlerle buluşmadan evvel, fabrikanın kalbinde bulunan ve markanın köklerini ortaya koyduğu müzeyi geziyoruz. Takvim fonksiyonlu 1890, 1895 ve 1934 yıllarına ait cep saatleri ve 1949’a ait kol saatiyle toplam 4 tarihi modelin ilham dolu hikayelerini dinliyoruz.

Ardından, yenilenen yüksek saatçilik atölyesinde, kozmik cam odaya geçiyoruz, odanın ağırladığı ilk misafirler biziz; derse hazırız. Atölye, modern detaylarıyla, teknolojik laboratuarları andırıyor, geçmişten iz taşıyan tek şey, eski saat teknikleri. Departmanın başındaki Christian Laurent’ın detaylı anlatımlarıyla, minute repeater’ların çıkardıkları seslerin akustik özelliklerini, nasıl geliştirildiklerini, gyro ve sphero tourbillon’ların özel mikro projeksiyon sayesinde bile zorlukla anlaşılan dahiyane tekniklerini öğreniyoruz. Bu sırada, koleksiyonerlerin bile bir arada göremeyeceği modelleri inceleme fırsatı sunuluyor, beni bıraksalar haftalarca kalabilirim! Kalibresi yaklaşık 1400 parçadan oluşan Hybris Mechanica à Grande Sonnerie’nin parçalarının birleştirildiği sürece şahit oluyoruz. Jaeger-LeCoultre şimdiye kadar ürettiği 1300 adet kalibre çeşidiyle rakipsiz; bu yüzden atölyede sektör açısından eşsiz bir deneyim yaşıyoruz.

jlc4

Birkaç saatin ardından ders seansı sona eriyor. Sırada sınav zamanı var. Kendi kadranlarımızı yaratmaya çalışıyoruz. Bu iş kolay gözükse de, mineleme en zorlayıcı el sanatlarının başında geliyor. Sürece aşina olduktan sonra, gösterilen sanat eseri niteliğindeki numuneler, teknik saatleri bambaşka bir mertebeye taşıyor. Eskiden, mine sanatlarında kurşun kullanım oranı fazla olduğu için, ustaların zehirlenme ihtimali yüksekti. Şimdiyse kurşun oranı kısıtlı olduğundan, istenilen renge ulaşmak zorlaştı ama bu konuda da teknolojiyle yeni kimyasal malzemeler yardıma koşuyor. Fırınlarda mineyi sertleştirmek için gereken süre, istenilen renk için karışımın yapılması, fırçanın uygulayacağı basınç; her aşama kabiliyet ve sabır gerektiriyor. Ben de kabiliyetimi her geçen gün geliştirmeye gayret ediyorum.

Fabrikada 1500 kişi çalışıyor. Üretim safhalarının tamamını izleyebildiğimiz bu gezide, kendi kendini kurabilen mekanizmasıyla çalışan Atmos masa saatlerinin atöyesi çok ilgimi çekiyor. Atmos saatlerin üretildiği ilk zamanlarda, atmosferik basınç değişimiyle çalışması öngörülüyor ve ismini buradan alıyor. Fakat beklenen olmuyor ve yalnızca ısı değişimiyle çalışıyor. İlk modellerde cıvalı sistem mevcut, daha sonra genleşme kuvveti fazla olan özel bir gaz devreye giriyor. Yeni binlerce Atmos da, girdiğimiz atölyede test ediliyor ve 1930’lardan bugüne kadar birçok model bakım için sırasını bekliyor.

Soldan başlayarak: Minimal ve komplike Atmos Marqueterie Céleste | İşlemeleriyle yıldızları referans alan Master Grande Tradition Tourbillon Orbital ve Master Grande Tradition Grande Complication.

Minimal ve komplike Atmos Marqueterie Céleste | Altta sağda işlemeleriyle yıldızları referans alan Master Grande Tradition Tourbillon Orbital ve solda Master Grande Tradition Grande Complication.

jlc2 jlc1

Yeni astral seride bulunan Atmos Marqueterie Céleste’de, yalınlık ve komplikasyon, mükemmelliyetçilikle buluşuyor; kısacası, saat ustalığı marküteri ahşap ustalığıyla birleşiyor. Durduğu yerde, yıllar boyunca hiçbir şekilde dokunulmadan, sadece havadaki ısı değişikliğiyle çalışan model, Ay fazlı daimi takvim komplikasyonuna sahip. Sedef ile kaplı ayrı çalışan saat ve dakika kadranları, değişken parlaklık efekti yaratıyor. Ay fazı göstergesi, en gerçekçi gök rengini verebilmesi için lapis lazuli taşından; yıldızlar ise parlaması adına rodyumla kaplı. 8 adet üretilen Atmos Marqueterie Céleste, mavi renkli piramit dokulu marketri işçiliğiyle, masa saatini objeye dönüştürüyor. İstenildiğinde tamamen kapatılarak saati gizleyebilen özelliğiyle, ürün çağdaş bir sanat eseri olduğunu ispatlıyor.

duometre spherotourbillon

Duomètre Sphérotourbillon Moon ise, haznesinde bulundurduğu 20 derecelik aks eğimli ve tamamen gözler önüne serilen sphérotourbillon’u ile, serinin en dakik üyesi. 75 adet üretilen Duomètre Sphérotourbillon Moon, 42 mm çapında platinyum kasaya sahip, elle kurmalı ve kadranda iki ayrı güç rezervi seviyesini gösteriyor. İkinci ülke göstergesi de var. Çift aks üzerinde dönen spherotourbillon’u rahat gözlemleyebilmek için, ön ve arka yüzeyin yanı sıra kasanın yan yüzeyine de gözlem penceresi yerleştiriliyor. Ana aksamı ve fonksiyon güçlerinin tamamen ayrı işlemesi, markanın geliştirdiği dual wing konseptiyle çalışan saati kusursuzlaştırıyor. Bu sayede, saatin Ay göstergesi 3887 yılda sadece 1 gün şaşıyor.

Ay, Dünya etrafındaki yörüngesini tam “29.53058912 günde” tamamlıyor. Bu yüzden astral saatlerde Ay fazının dakikliği ve yıllar içerisindeki sapma payı çok mühim. Bir günlük sapma payı ne kadar uzun sürede gerçekleşirse, kalibrenin performansı ve üstünlüğü de o kadar öne çıkıyor. Jaeger-LeCoultre, bu sınırları neredeyse 4 bin yıla kadar uzatıyor. Bileğinizdeki Ay döngüsünün 4 bin yıl boyunca göktekiyle birebir olması, saatteki teknolojik hesabın inceliğini ve üstün mühendisliğin sunduğu çözümü sahneye çıkarıyor. Atmos Marqueterie Céleste, 3.861 yılda; Duomètre Sphérotourbillon Moon, 3.887 yılda sadece bir günlük sapmaya müsaade ediyor.

rendezvous celestial

Rendez-Vous Celestial, bezel ve kadrandaki değerli taşlar, astronomik komplikasyonları ve esprili randevu ayarlama özelliğiyle, serinin en iddialı ve keyifli parçalarından. Adından çok söz ettiren, otomatik kalibreli 37.5 mm çapındaki pembe altın Rendez-Vous Celestial’ın kadranı içerisinde parlayan metal parçacıklar barındıran, bordo yıldız taşından üretiliyor. Gök haritası, burçlar ve takvimi gösteren fonksiyonlarının dışında, modeldeki ikinci kurma kolu sayesinde, yıldız şeklindeki ibreyi size özel istediğiniz saat dilimi veya randevuyu gösterecek şekilde ayarlayabiliyorsunuz. Bu da modeli kişiselleştirerek, daha özel bir tasarım haline getiriyor.

jlc minute repeter

Markanın pazarlama direktörlüğünü yürüten Stéphane Belmont’a göre de, koleksiyondaki en başarılı modeller, her zaman ay fazı göstergeli saatler oluyor. Belmont, eski teknikleri, teknolojinin elverdiği şekilde en çağdaş şekilde yorumladıklarını ve ustalık seviyesini hep en üstte tuttuklarını söylüyor. Bu bağlamda, araştırma ve geliştirme bölümünün hiçbir zaman hız kesmediğini belirtiyor. Minute repeater’ın kol saatlerindeki 40 desibellik sesi, uzun yıllar süren çalışmalar sonucundaki patentli buluşlar ile 80 desibele ulaştı. Bu da normal boyuttaki eski cep saatlerinin çıkardığı ses ile aynı seviyede demek oluyor. Ayrıca gelişim daha da ilerliyor; Belmont, sesi her ortamda duyulacak şekilde geliştireceklerinden emin olduklarını ekliyor.